TCK Madde 19 Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması
TCK Madde 19
1) Türkiye'nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar dolayısıyla Türkiye'de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz.
(2) Ancak suçun;
a) Türkiye'nin güvenliğine karşı veya zararına olarak,
b) Türk vatandaşına karşı ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisi zararına olarak,
işlenmesi durumunda, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.
5237 sayılı TCK’nın 19. maddesinin gerekçesi ile doktrindeki açıklamalardan bu madde hükmünün uygulanmasının şu şekilde yapılacağı sonucu çıkmaktadır:
1. Yurt dışında işlenen suçla ilgili olarak Türkiye’de yargılama yapılırken, öncelikle TCK m. 61’e göre Türk kanunlarına göre verilecek temel ceza belirlenecek, indirim ve artırımlar yine Türk kanunlarına göre yapılacak, cezanın kişiselleştirilmesinde aynı kanunlar gözetilecektir. 2. Yargılama konusu suç hakkında, yabancı kanunda öngörülen soyut ceza tespit edilecektir. Yabancı kanunda öngörülen cezanın üst sınırı belirlenirken suçun özel görünüş biçimleri ve nitelikli halleri göz önünde bulundurulmayacak, sadece soyut cezanın üst sınırı nazara alınacaktır. 3. Yabancı kanunda öngörülen soyut cezanın üst sınırının Türk kanununa göre belirlenen cezadan fazla olması halinde, Türk kanunu uyarınca tespit edilen cezaya hükmolunacaktır. 4. Yabancı kanunda öngörülen soyut cezanın üst sınırının Türk kanununa göre belirlenen cezadan az olması halinde, Türk kanunu uyarınca tespit edilen ceza yabancı kanunda öngörülen cezanın üst sınırına kadar geri çekilecektir.
Gerekçe
Madde 18. Madde, Türkiye dışında işlenip de ülkede soruşturulması ve kovuşturulması olanaklı suçlarda ne suretle ceza verileceğini gösteren istisna niteliğinde bir hükmü içermektedir. İzlenen amaçlardan en önemlisi, yabancı ülkelerde iştirak halinde işlenmiş bulunan suçlar nedeniyle, Türkiye'de yapılan yargılamalarda adaleti sağlamaktır. Gerçekten iştirak halinde işlenmiş suçlarda, şeriklerden bir kısmının yabancı ülkede diğer bir kısmının ise Türkiye'de yargılanmaları hallerinde, yabancı kanunun suçtan dolayı ağırlıkları itibarıyla Türk kanununa göre farklı ve hafif cezaları içermesi durumunda, Türkiye'de yargılanan, aynı suç nedeniyle, yabancı ülkede yargılanana göre daha ağır cezalara mahkum edilebilecektir. Böyle bir uygulamaya Yargıtay'ın çeşitli kararlarında değinilmiş ve fail hakkında lehte olan kanunun uygulanması gerektiği vurgulanmıştı. 1989 Türk Ceza Kanunu Tasarısı, Yargıtay'ın kararlarından esinlenerek, 9 uncu maddenin son fıkrasına, böyle hüküm kurulmasına olanak veren bir hükmü yerleştirmişti. Bu hüküm 1991 yılında Tasarıdan alınarak 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanuna 10a maddesi olarak eklenmiştir.
10a maddesinin Tasarıya sokulması sırasında gerekli tartışmalar yapılarak metne bu maddedeki şekil verilmiştir. Buna göre yurt dışında işlenmiş ve fakat failinin Türkiye'de kovuşturulması gereken suçlarda, geçen dönemlerde uygulamada karşı karşıya kalınan zorluk ve duraksamalar göz önüne alınmış ve ilke olarak suçun işlendiği ülke kanunu ile Türk kanunundan hangisi sanık lehine sonuç verecek ise esasta o kanuna göre ceza verilmesi kabul edilmekle beraber, uygulama aşağıdaki koşullara bağlanmıştır:
1. Yurt dışında işlenen suçun Türkiye aleyhine bir fiil oluşturmaması temel koşuldur. O halde terör gibi suçlarda bu madde uygulanmayacağı gibi Tasarının 8 ve 11 inci maddelerinin birinci fıkralarında belirtilen suçlar hakkında da uygulanmayacaktır.
2. Başta suçun işlendiği ülke kanunu ile Türk kanunundan hangisinin uygulamada sanık lehine sonuç vereceği ve o kanun gözetilerek saptama yapılırken aşağıdaki biçimde hareket edilecektir:
a) Türk kanununa göre verilecek ceza türü saptanır: Türk kanunu lehte ise veya Türk kanununa göre verilebilecek sonuç ceza yabancı kanun uyarınca verilebilecek cezanın alt ve üst sınırlarını aşmayacak ise Türk kanunu uygulanır.
b) Yabancı ülke kanunu lehe ise o zaman yabancı kanun uyarınca verilebilecek, Türk Ceza Kanununda var olan cezaya en yakın ceza esas alınır ve buna göre uygulama yapılır.
3. Herhalde suçun işlendiği ülke kanunu, Türkiye'nin kamu düzenine veya uluslararası yükümlerine aykırı ise bu ülke kanunu, maddenin uygulanmasında yabancı kanun olarak göz önüne alınmaz yani bu halde doğrudan Türk kanunu uygulanır.
Asli cezalar hakkında olduğu gibi fer'i cezalar hakkında da madde hükümleri, yukarıda açıklandığı biçimde uygulanacaktır.
Dikkat edilmelidir ki, madde dolayısıyla yabancı ceza kanunu uygulanmakta değildir. Sadece Türk kanununun uygulanmasında yabancı kanun adalet gereği olarak gözetilmektedir.
Türk hakimi, yargılamak durumunda olduğu somut olayla ilgili olarak ancak Türk kanunlarını uygulamak görev ve yetkisine sahiptir. Bu nedenle, yabancı kanunun doğrudan doğruya yurt içinde uygulanması kabul edilemez. Aksi görüş, Devletin hakimiyet ilkesiyle bağdaşmadığı ve Anayasaya aykırı olduğu gibi, uygulamada da pek çok güçlüğe ve hatta imkansızlığa sebep olur. Çünkü, yabancı ceza kanununun uygulanması, hem fiilin suç olarak tespitinde ve cezanın tayininde yabancı kanunun ölçü olarak alınması anlamına gelmektedir. Türk hakiminin yabancı kanunu bu şekilde uygulama yükümlülüğü, yukarıda da değinildiği üzere, egemenlik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi, böyle bir yükümlülüğün tam anlamıyla yerine getirilebilmesi de olanaklı değildir. Buna karşılık, adalet ilkesi gereğince yabancı kanunun göz önünde tutulması mümkündür. Nitekim madde metninde yabancı kanunun göz önünde bulundurulması hususunda bir hükme yer verilmiştir.
Bu düzenlemeyle öngörülen uygulama şöyle olacaktır: Türk hakimi yargılamakta olduğu olayla ilgili olarak fail hakkında önce Türk kanunlarına göre bir ceza belirleyecektir. Ancak, Türk kanununun uygulanması suretiyle belirlenen somut cezaya yabancı kanunun göz önünde bulundurulması suretiyle bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, Türk kanunlarının uygulanması sonucunda belirlenen ceza açısından, yabancı kanunda yargılama konusu suçla ilgili olarak öngörülen soyut cezanın azami ölçü olarak alınması gerekir.
Ancak, işaret etmek gerekir ki; Türk hakimi, yurt dışında Türkiye'nin güvenliğine karşı veya zararına olarak ya da Türk vatandaşına karşı veya Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisi zararına olarak işlenen suçlarda münhasıran Türk kanunlarını uygulamak suretiyle hüküm tesis edecek, yani suçun işlendiği ülke kanununu göz önünde bulundurmayacaktır. Aynı şekilde, Türkiye Devleti tarafından görevli olarak yurt dışına gönderilen kişilerin bu görevleri dolayısıyla, bu görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı da ceza belirlenirken yabancı kanun göz önünde bulundurulmayacaktır.
TCK 19 (Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ 2018/1961 E. 2018/10055 K.
-
TCK 19. Madde
-
Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması
TCK’nın 19/1. mad. gereğince, sanığa verilecek ceza Ukrayna Ceza Kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamayacağından, Türkiye ile Ukrayna'nın taraf olduğu “Yabancı Hukuk Hakkında Bilgi Edinilmesine Dair Avrupa Sözleşmesine Ek Protokol” hükümleri uyarınca ya da uzman kişi veya kuruluşların bilgisine başvurulmak suretiyle, Ukrayna C.K'nun ilgili hükümlerinin tespit edilerek cezanın üst sınırı belirlendikten sonra sanık hakkında ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik araştırma ile hüküm kurulması, 2-) Suç konusu eroinin Türkiye’den ihraç edildiğine dair yeterli delil bulunmaması, sanığın Ukrayna Mahkemesince cazalandırılıp hükmün kesinleşmiş olması karşısında, sabit olan fiilinin "yurt dışında uyuşturucu madde ithal etme" suçunu oluşturduğu,TCK'nın 13. mad. göre, yurt dışında işlenen uyuşturucu madde ithal etme suçundan dolayı Türkiye'de yargılama yapılabilmesi için yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması gerektiği, hüküm verilmiş ise aynı suçtan Türkiye'de yeniden kovuşturma yapılamayacağı, böylece yabancı ülkede hüküm verilmesi halinde aynı fiilden dolayı birden fazla hüküm verilemeyeceğine ilişkin "non bis in idem" kuralının kabul edildiği gözetilmeden; TCK'nın 13. mad.i ile CMK'nın 223/7 md. uyarınca sanık hakkındaki davanın reddine karar verilmesi yerine sanığın mahkûmiyetine hükmolunması yasaya aykırıdır.
YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ 2015/14248 E. 2016/2866 K.
-
TCK 19. Madde
-
Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu'nun 24/05/2013 tarih ve 6487 sayılı kanun ile değiştirilen 7. maddesine göre 18 yaşından küçüklere alkollü içki satılması sonucunda çocuğun sağlığının tehlikeye sokulması halinde TCK 194. maddesine göre cezaya hükmolunabileceği; sanığın 18 yaşından küçük mağdur Furkan'a alkollü içki satmak şeklinde sabit olan eyleminin hükümden sonra yürürlüğe giren 4250 sayılı Kanun'un 6487 sayılı Kanunla değiştirilen 6. maddesinin 3. fıkrası yollamasıyla 7. maddesinin 1. fıkrasının b) bendinde öngörülen idari para cezasıyla yaptırıma bağlanmış olması karşısında; sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir.
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ 2007/2157 E. 2007/3988 K.
-
TCK 19. Madde
-
Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması
Memurun resmi evrakta sahteciliği ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından sanık Hakan'ın yapılan yargılaması sonunda: Mahkumiyetine dair (Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 24.11.2006 gün ve 2006/209 Esas, 2006/449 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii ve katılan vekili tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığı'nın bozma isteyen 05.03.2007 tarihli tebliğnamesi ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği görüşüldü:
I- Memurun resmi evrakta sahteciliği suçundan yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7 ve 5349 sayılı Kanun'la değişik 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddeleri uyarınca mahkemece 5237 sayılı Yasa hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların denetime imkan verecek şekilde gösterilip birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe olan yasa belirlenip sonucuna göre hüküm kurulmuş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin suçun unsurları itibariyle oluşmadığına ve niteliğine, katılan vekilinin bir sebebe dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle bu hükmün ONANMASINA,
II- Sanık müdafii ile katılan vekilinin "nitelikli dolandırıcılık" suçundan kurulan hükme yönelik temyizlerine gelince:
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin suçların unsuları itibariyle oluşmadığına, katılan vekilinin el konulan paranın kuruma iadesi gerektiğine ilişen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:
1- 5237 sayılı Yasa'da 765 sayılı Yasa'dan farklı olarak "gün para cezası istemi" kabul edildiği için, bu sistemde nispi para cezasına yer verilmemiştir. Keza ilgili maddelerin gerekçe bölümlerinde de 5237 sayılı TCK. sisteminde nispi para cezasının öngörülmediği açıkça belirtilmektedir.
Ancak, 5237 sayılı Yasa'nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29.06.2005 gün ve 5377 sayılı Yasa'nın 19. maddesi ile değişik TCK.nun 158/1. fıkrasına eklenen "...Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz." cümlesi ile 19.10.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 160. maddesinin 2. fıkrasında "suçun, zimmetin açığa çıkmasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde faile on iki yıldan az olamamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz." şeklindeki düzenlemeler de göstermektedir ki, istisnai para cezası hesabı yeni ceza sisteminde bazı suç türleri için benimsenmiştir.
5377 sayılı Yasa'nın 19. madde ile getirilen yeni değişikliğe ilişkin gerekçesinde de belirtildiği üzere 158. maddenin 1. fıkrasına eklenen son cümledeki "...adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz." hükmünün uygulanabilmesi için öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK.nun 52. maddesinin 1. fıkrası "Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesi'ne ödenmesinden ibarettir." şeklinde adli para cezasının tanımı yapıldıktan sonra aynı maddenin 3. fıkrasında "Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir." ve aynı Kanun'un 61. maddesinin 8. fıkrasında ise "Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur." hükümleri ile yasa koyucu adli para cezasının mutlaka gün üzerinden tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Bu açıklamalardan sonra 5237 sayılı TCK.nun 158. maddenin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer somut olayda suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK.nun 61. maddesi hükmü gözönünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı Kanun'un 52. maddesi 20-100 YTL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise; o takdirde maddede öngörülen 5 ila 5.000 tam gün arasında belirlenecek gün sayısı üzerinden varsa artırım maddeleri uygulanarak tespit olunan sonuç gün ile bir gün karşılığı 20-1.000 YTL arasında takdir edilecek miktar çarpımı yapılacak ve bulunan miktar suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az ise adli para cezası asgari bu miktara yükseltilerek bu miktar üzerinden indirimler yapılarak sonuç adli para cezası belirlenecektir.
Somut olayımızda; 5237 sayılı Yasa'nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29.06.2005 gün 5377 sayılı Yasa'nın 19. maddesi ile değişik TCK.nun 158/1-e son bendi uyarınca para cezası tayin olunurken, maddede öngörülen azami miktar olan 5.000 tam gün üzerinden suç zincirleme olarak işlendiğinden 43. madde uyarınca mahkemece takdir olunan 1/4 oranında artırım yapıldığında ortaya çıkan 6.250 gün ile bir gün karşılığı mahkemece takdir olunan 20 YTL'nin çarpımı halinde hükmolunacak ceza miktarının 125.000 YTL olacağı, bu miktarın sağlanan haksız çıkarın iki katından az olduğu gözetilerek, temel adli para cezasının sağlanan haksız menfaatin iki katı olan 781.862 YTL'ye yükseltilmesi bu miktar üzerinden indirim maddesi olan 62. maddenin uygulanarak sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde maddede belirlenen azami gün miktarının üzerinde gün sayısının tespiti ile uygulama yapılması,
2- Suçtan sağlanan maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi halinde müsaderesinin mümkün olduğu cihetle, öncelikle sanığa ait İ... Bankası B... Şubesindeki 406524 sayılı hesap numarasında bulunan paraya el konulup konulmadığı araştırılıp, el konulduğunun anlaşılması halinde bu paranın katılan kuruma iadesinin mümkün olduğu gözetilmeden 5237 sayılı TCK.nun 55/1. maddesi uyarınca kazanç müsaderesine hükmolunması,
3- Kabul ve uygulamaya göre de; 5237 sayılı TCK.nun 55. maddesi gereğince kazanç müsaderesinin, ancak suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların suçun mağduruna iade edilememesi halinde mümkün olduğu gözetilerek; suça konu el konulmayan para ile ne gibi maddi menfaatler ve ekonomik kazançlar elde edildiği de tespit edilmeden yazılı şekilde müsaderesine hükmolunması,
Yasaya aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca istem gibi (BOZULMASINA), 11.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay pek çok kararında, yurt dışında işlenen suçlardan dolayı yargılama yapılırken Türk hâkiminin “Türk kanunlarını uygulayacağını” ve Türk kanununa göre verilecek cezanın tespitinde yabancı ülke kanununda o suçla ilgili olarak öngörülen cezanın göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay, bu tür yargılamalarda “yabancı ülke kanunlarının doğrudan doğruya uygulanamayacağını” da ifade etmiş, ayrıca temel cezanın yabancı ülke kanununa göre belirlenip TCK hükümleri uyarınca bu cezadan indirim yapılması şeklindeki “karma uygulama”yı da doğru bulmamıştır. Örneğin Yargıtay, Almanya’da işlenen adam öldürme suçuna ilişkin olarak TCK’nın 10/a maddesinin yürürlüğe girmesinden hemen sonra 1992 yılında vermiş olduğu bir kararda, bu maddenin, Türkiye'de yapılacak yargılamalarda münhasıran Türk ceza kanunlarının uygulanacağına ilişkin genel kuralı değiştirmediğini, ancak sanığın suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezadan fazla ceza ile cezalandırılamayacağını hükme bağladığını belirtmiş, bu nedenle sanık hakkında Türk ceza mevzuatı uyarınca ceza tayini gerekirken, doğrudan doğruya Alman Ceza Kanunu uygulanmak suretiyle mahkûmiyet kararı verilmesini onaylamamıştır.
Yargıtay’ın 1996 yılında vermiş olduğu diğer bir karara göre, “TCK'ya 3756 sayılı Kanunla eklenen 10/a maddesi gereğince, yurt dışında suç işleyip Türkiye'deyargılanan bir Türk'e, Türk Kanunlarının uygulanacağı, ancak sonuç ceza yabancı kanunda bu suça verilebilecek cezadan fazla ise, ceza miktarı bakımından Türk kanunlarına göre verilen cezalardan indirim yapılması gerektiği göz önünde tutulmaksızın, sanığa; öldürdüğü her şahıs için Alman Ceza Kanunu ile temel ceza verilip, TCK'nın 59. maddesiyle indirim yapılması” kanuna aykırıdır. yargılanan bir Türk'e, Türk Kanunlarının uygulanacağı, ancak sonuç ceza yabancı kanunda bu suça verilebilecek cezadan fazla ise, ceza miktarı bakımından Türk kanunlarına göre verilen cezalardan indirim yapılması gerektiği göz önünde tutulmaksızın, sanığa; öldürdüğü her şahıs için Alman Ceza Kanunu ile temel ceza verilip, TCK'nın 59. maddesiyle indirim yapılması” kanuna aykırıdır 1. CD. 22.5.1996, 724/1873
1997 tarihli bir Yargıtay kararında ise, “TCY'nın 10/a maddesinin uygulanması gereken hallerde, egemen Devlet olmanın gereği ve kaçınılmaz sonucu olarak, yabancı ülkede işlenen ve hukuka aykırılığı kabul edilen eyleme öncelikle Türk Ceza Yasası uygulanarak ceza miktarının tesbit edilmesi, bundan sonra suçun işlendiği ülke ceza yasası ile Türk Ceza Yasasından hangisi ceza miktarı yönünden sanık lehine sonuç verecek ise o yasanın göz önünde bulundurulması ve yabancı yasada tanımlanan suça, Türk yasalarına göre verilmesi gereken ceza veya Türk yasasında bulunup yabancı ülke yasasındaki cezaya en yakın olan ceza tesbit edilerek uygulama yapılması gerekirken; Alman Ceza Yasasının 211. maddesinde öngörülen temel ceza esas alınmak ve bu cezaya Türk Ceza Yasasındaki indirim maddeleri tatbik edilmek, böylece her iki ülke Ceza Yasaları karma şekilde uygulanmak suretiyle hüküm kurulması”nın doğru bir uygulama olmadığı belirtilmiştir. 1. CD. 5.11.1997, 2385/3545
Yargıtay da, yurt dışında işlenen suçun birden fazla yabancı ülkeyi ilgilendirmesi halinde hangi ülke kanununun göz önünde bulundurulacağı hususunda benzeri bir görüşü benimsemiştir. Buna göre, “Gasp eyleminde; tampon bölgenin Devletler Umumi Hukukunda “iki düşman kuvvet arasında çatışmayı önlemek için ayrılan ve tarafların askeri güçlerinden arındırılmış bölge” olarak tarif edilmesine, Azerbaycan ile Gürcistan arasında öyle bir bölgenin bulunmasına göre; öncelikle iddianamede olay yerinin Gürcistan olduğunun belirtilmesi ve ifadelere göre de; suçun Kırmızı Köprü denilen yerde işlendiğinin ileri sürülmesi karşısında, bu yerin Azerbaycan ve Gürcistan Devletlerinden hangisine ait olduğu araştırılarak, tespit edilmesi halinde o ülke ile Türk Kanunları, tespit edilmemesi halinde Türk Azerbaycan ve Gürcistan Kanunlarından TCY’nın 10/a maddesi uyarınca sanıklar lehine sonuç verecek kanunun tatbik edilmesi gerekli iken suçun tampon bölgede işlendiğinden bahisle Türk Kanununun uygulanması…” doğru değildir. 6. CD, 04.02.1998,12248/522
Yargıtayın, Almanya’da işlediği ağır tahrik altında kasten öldürme suçundan dolayı Türkiye’de yargılanan sanıkla ilgili olarak vermiş olduğu bir karar bu konuda örnek gösterilebilir. Kararda, sanık hakkındaki ceza tayin edilirken yargılama konusu olaya uygun bulunan 765 sayılı TCK’nın 449/1, 51/2. maddeleri gereğince belirlenecek ceza ile Alman Ceza Kanunu’nun bu hallerde uygulanması mümkün olan 213. maddesinin karşılaştırılması, Alman Ceza Kanunu’nun 213. maddesiyle öngörülen "altı ay ile beş yıl arası hapis" cezasının lehe olması nedeniyle TCK’nın 10/a maddesi uyarınca lehe olan kanunun Alman Ceza Kanunu olduğu sonucuna varılması ve sanığın beş yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmesi gerekirken, Alman Ceza Kanunu’nun ağır tahrik altındaki öldürme fiillerine uygulanması mümkün bulunmayan 211. maddesinin TCK’nın 449, 51/2. maddelerinden daha ağır ceza öngördüğü gerekçesine dayanılarak, sanığa fazla ceza tayin edilmesi kanuna aykırı bulunmuştur. 1. CD. 15.4.1998, 271/1066
Yargıtay başka bir kararında da benzeri kriteri uygulamıştır. Karara göre, Almanya’da eniştesini otomobiliyle kasten çarparak öldüren ve Türkiye'de yargılanan sanığın cezasının tayininde TCK’nın 10/a maddesi uygulanırken, fevren öldürme niteliğinde gerçekleşen olaya, sanığın kız kardeşiyle evli olan ve bu evlilikten bir de çocuğu bulunan maktulün bir başka kadınla dost hayatı yaşaması neticesinde kız kardeşinin evliliğini sarsmaya neden oluşu biçimindeki tahrik hali sebebiyet verdiğinden, “Alman Ceza Kanununun tahriksiz öldürmeyi düzenleyen 212/1. maddesindeki cezanın değil, tahrikli öldürmeyi düzenlemiş olan 213. maddesindeki cezanın” mukayesede ölçü tutulması gereklidir. 1. CD. 1.7.1998, 1625/2470
Türk Kanununda bulunup yabancı ülke kanunundaki cezaya en yakın cezanın tespit edilip lehe olan esas alınarak uygulama yapılması gerektiği yolunda olup, Türk ve yabancı kanun karşılaştırılmasında kanunların kül halinde ele alınmasını zorunlu kıldığı, yabancı ülkede suç işleyip mahkum edilmeyen ve Türkiye’de yargılanan failler hakkında münhasıran Türk Ceza Kanununun uygulanacağı ve suçun işlendiği yerdeki kanunun öngördüğü cezadan daha fazla ceza ile mahkum edilemeyeceği, lehe yasanın nazara alınması esasının yabancı kanunun milli kanunun yerine geçerek uygulanması biçiminde yorumlanamayacağı, bu doğrultuda TCK’nın ağırlaştırıcı ve hafifletici sebeplerine göre tespit edilecek sonuç cezanın aynı nedenleri içeren yabancı yasanın uygulanması halinde belirlenecek cezasından fazla olamayacağı ve lehteki yasada öngörülen cezadan TCK’nında öngörülen cezaya en yakın olan cezanın benimsenmesi suretiyle ceza tayini gerektiği halde, sanıklar hakkında kasten öldürme suçundan Alman Ceza Kanununa göre yapılacak uygulamanın ve suç tarihinde 21 yaşından küçük olup Alman Çocuk Mahkemesi Kanunu kapsamında bulunan sanık Volkan hakkında da söz konusu kanunun denetime imkan verecek şekilde karar yerinde değerlendirilmemesi...” Yargıtay 1. CD. 12.11.2007, 4998/8265
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir olayda, “Türkiye topraklarının bir kısmı üzerinde Marksist-Leninist ideolojiye dayalı bağımsız ayrı bir devlet kurmak ve bu amaca ulaşmak için silahlı eylemlere girişen yasadışı PKK örgütü adına, Türkiye Cumhuriyeti Strazburg Başkonsolosluğu'nun silahlı olarak işgal edilerek, on Türk vatandaşının beş gün süreyle ve zorla özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları eylemine katıldığı, ayrıca çeşitli ülkelerde bulunan örgüte ait evlerde kalarak uzunca bir süre siyasi ve silahlı eğitim gördüğü ve örgütün elbisesini giyerek silahını taşıyıp, yine örgüt adına silahlı eylemlere katıldığı saptanan sanığın, örgütsel bağlılık ve ülke genelinde ve yurtdışında organik bütünlük içerisinde toplumda etkin yankılar doğuracak biçimde gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti Strazburg Başkonsolosluğu'nun silahlı olarak işgal edilmesine katılması eyleminin dahi başlı başına devletin topraklarından bir kısmını devlet idaresinden ayırma amacına matuf bir eylem niteliğinde” olduğuna karar vermiştir. CGK, 25.5.1999, 9-98/136
Yargıtay, bir başka olayda da, sanığın çeşitli faaliyetleriyle Türkiye'nin dört vilayetini de içine alan bağımsız bir Ermeni devleti kurmak, dünya kamuoyunu bu yönde oluşturmak, Türkiye'deki soydaşlarını da bu doğrultuda eğitmek şeklinde özetlenebilecek fiil ve hareketinin Türkiye Devletinin güvenliğine karşı işlenen suçlardan olduğuna karar vermiştir. Karara konu olayda, sanık merkezi Roma'da bulunan İnsan Hakları Ermeni Birliği “Lega Armania Dei Dell Vee” isimli, amacı Türkiye'nin Kars, Van, Erzurum ve Trabzon illerini içine alan ve tam bağımsız bir Ermeni Devleti kurmak, 1915 yılında yapıldığını iddia ettiği Ermeni katliamının intikamını almak olan derneğin faal üyesi olup, bu derneği amacına ulaştırmak için biri Paris'te diğeri Roma'da Ermenice yayınlanan iki gazetede de görev almış, ayrıca bu hususta bir harita düzenleyip bildiri yayınlamış, dışarıdaki bu fikirlerini yaymak için Türkiye'ye geldiği bir sırada yakalanmıştır. Bu olayda, eylemlerin bir kısmı Türkiye'de işlenmiş olmakla birlikte, sadece yurt dışında işlenen fiillerin bile TCK 302. maddede düzenlenen suçu oluşturduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Yargıtay kararında da, “Silahlı terör örgütü mensubu olan sanığın örgütün amacı doğrultusunda yurtdışında çeşitli silahlı çatışmalara ve örgütsel faaliyetlere katıldığı, başka örgüt mensupları ile birlikte yurtdışından Türkiye'ye silahlı olarak grup halinde giriş yapmak istedikleri sırada güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu tekrar yurtdışına kaçmak zorunda kaldığı, daha sonra da Suriye Devleti yetkilileri tarafından yakalanarak Türk makamlarına teslim edildiği anlaşılmış olup, bütün bu eylem ve faaliyetleri birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde hukuki durumunun ...765 sayılı TCK’nın 125. maddesi (5237 s. TCK. m. 302) kapsamında takdir ve tayini gerektiği...” sonucuna varılmıştır. 9.CD.13.4.2006, 1038/2247
Türkiye'nin Bükreş Büyükelçiliği’nde haberleşme ve hesap işleri memuru olup gerektiğinde şifre memurluğuna da vekâlet eden sanık, gizli evrakı muhafaza eden kasanın bulunduğu “strong room” denilen oda kapısının ve kasanın şifresini, kendisiyle duygusal bağ kurduğu ve Romen gizli istihbaratı lehine çalışan Türk asıllı ancak Romen uyruklu Gülten isimli kadına vermiş, bu kadının çalışma şeklini ve kendisinden aldığı haberleri karşı tarafa aktardığını bildiği halde, kendisiyle aşk hayatı yaşamaya devam etmiştir. 1968-1971 yılları arasında Romen gizli polisi, elçilik binasına müteaddit defalar girip arama yapmış, ayrıca gizli odaya giriş kayıtlarında tahrifat yapıldığı tespit edilmiştir. Bu olaydaki suçun 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesinden sonra işlenmesi halinde Türk Büyükelçiliği'nde görevli sanığın TCK’nın 10. maddesi uyarınca yargılanması söz konusu olabilecektir. Gülten isimli kadın ise, TCK’nın 328. maddesinde öngörülen suçu işlemiş olup şahsın 13 (b) bendi uyarınca Türkiye'de yargılanması halinde Romanya kanunu göz önünde bulundurulmayacaktır. Yargıtay 9. CD. 14.1.1975, E. 1974/6-K