‘‘…özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında, kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, "kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik" prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin, bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı nazara alınmadan; plajda mayolu olmakla, bir dergi kapağında mayolu fotoğrafın yayınlanmasının aynı kapsamda değerlendirilemeyeceği ve olayda kamu yararı da bulunmadığı gözetilmeden, "plajın kamuya açık alan olup, gizli alan olmadığı" şeklindeki, özel hayatı salt mekana indirgeyen ve yasal olmayan gerekçe ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi…’’ (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 3.4.2012, 2011/7345 E., 2012/8936 K.)
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 17.03.2014, 2013/15069 E., 2014/6499 K Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Dosya kapsamına göre, katılanın, arsa sahibi olarak, bir kooperatifin yönetim kurulu başkanı ile imzaladığı sözleşme metninin, sanığın yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı, Çanakkale ilinde yerel süreli yayın yapan “Gazete Çanakkale” gazetesinin 16.05.2011 tarihli nüshasında, “Yeni Belgeler Ortaya Çıktı” manşetini taşıyan haberle beraber yayımlanmak suretiyle katılanın özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği iddiasına konu olayda,
Haber içeriğinin görünür gerçeğe uygun ve güncel olması, söz konusu kooperatifin yönetim kurulu başkanı hakkında adli soruşturma başlatılmasından dolayı konu ile ilgili haber yapılmasında, kamu yararı ve toplumsal ilginin bulunması, haberde kullanılan ifadelerin ve haberle beraber yayımlanan sözleşme metninin, habere konu olayla fikri bağlantısının bulunması, haberin verilişinde tahkir edici bir dil kullanılmayıp, ölçülülük ilkesinin ihlal edilmemiş olması karşısında, yayımlanan haberin, basının haber verme hakkı sınırları içerisinde kaldığı ve konunun okuyucuya aktarılması sırasında hukuka uygun çerçevenin dışına çıkılmadığı anlaşılmakla,
Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin sübuta ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, sanık hakkında beraat hükmü kurulurken, uygulanan Kanun ve maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK'nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının ilk paragrafındaki, “beraatine” ibaresinden önce gelmek üzere hüküm fıkrasına “CMK'nın 223/2-a maddesi gereğince” ibaresinin ilave edilmesi ve hüküm fıkrasındaki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 17.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.