ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

TCK Madde 4 Kanunun bağlayıcılığı Nedir?

Kanunun bağlayıcılığı Nedir?

TCK Madde 4

Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.

Gerekçe

Madde 2. Kanunu bilmemenin mazeret sayılamayacağı, aslında ceza sorumluluğuna ve isnat yeteneğine ilişkin bir konu olmayıp kanunun bağlayıcılığı ilkesi ile ilgili bulunduğundan, söz konusu esasa Tasarının 2 nci maddesinde yer verilmesi uygun sayılmıştır. Kanunu bilmemenin mazeret sayılmaması ilkesi ile ceza hukukunda kasta dayalı sübjektif sorumluluk ilkesi arasında çelişki bulunduğunu ve uygulamada çıkabilecek problemlerin çözümünü kast kavramına bırakarak artık böyle bir hükme kanunda yer verilmemesini öne süren yazar ve hatta kanunlar vardır. Ancak söz konusu ilkenin Ülkemizdeki uygulamada şimdiye kadar fazla bir güçlük çıkarmadığı, öteden beri Yargıtay kararlarında kast ilkesine yollama yapılarak, doktrin ve yabancı kanunlarda belirtilen eğilimi karşılayan kararların verildiği ve uygulamaların yapıldığı, kaldırılmasının ise duraksamalara ve uygulama zorluklarına neden olabileceği düşünüldüğünden ilke olarak muhafazasının daha yerinde olacağı düşünülmüştür. Metinde geçen "kanun" deyimi usulü üzere yayınlanmış ve ihlali ceza uygulamasını gerektiren düzenleyici işlemleri de kapsar.

Tasarıda, kişinin bir fiilin hukuk düzenince yasaklandığına ilişkin kaçınılamayacak hatası dikkate alınmamaktaydı. Anayasamızda güvence altına alınan kusur ilkesiyle açık biçimde çelişen bu durumun düzeltilmesi zorunluluğu nedeniyle maddeye ikinci fıkra eklenmiştir.

Bu hükümle, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Ancak, işlenen fiilin kanunlarda suç olarak tanımlanmış olduğunu bilmek gerekmez.

İşlenen fiilin hukuken kabul görmez bir davranış oluşturduğu hususundaki hatanın kaçınılamaz olması halinde, kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulur.

Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.

Emsal Yargıtay Kararları

Sanığın ikametinde yapılan aramada tarihi eser olabileceği değerlendirilen 3 adet sikke, 1 adet yüzük, 3 adet metal düğme ele geçirildiği, sanığın savunmasında, dava konusu eserleri yaklaşık 7-8 yıl kadar önce süs eşyaları satan birinden tezgahı süslemek amacıyla satın aldığını beyan ettiği, mahkemece dava konusu eserler üzerinde bağımsız bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, bilirkişi heyeti raporunda eserlerden 3 adet sikke ve 1 adet yüzüğün 2863 sayılı Kanun kapsamında tasnif ve tescile tabi eserler olduğunun belirtildiği, bu hali ile sanığın eyleminin 2863 sayılı Kanun'un 70. maddesinde hükme bağlanan “kültür varlıklarını bulundurma” suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin, sanığın beraatine dair hüküm tesisi hukuka aykırı bulunmuştur. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/101 E. 2024/454 K.

Sanık hakkında belirlenen cezada, 5607 sayılı Yasanın 4/4. maddesinde düzenlenen meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan faydalanarak suçun işlediğinden bahisle arttırım yapılmış ise de sanığın şoför olmasının başlı başına 5607 sayılı Yasanın 4/4. maddesinde vücut bulan nitelikli hale sebebiyet vermeyeceği gözetilmeden ve mesleğinin de nasıl bir kolaylık sağladığı tartışılmadan sanık hakkında fazla ceza tayini, Sanık hakkında takdiri indirim uygulama maddesinin 5237 sayılı TCK’nun 62/1. maddesi yerine TCK'nun 62. maddesinin; gün adli para cezasının uygulama maddesinin 5237 sayılı TCK’nun 52/2 maddesi yerine TCK’nun 52/. maddesinin yazılması suretiyle CMK’nun 232/6. maddesine aykırı davranılması, Ele geçen kaçak eşyanın, 5607 sayılı Kanunun 13/1. maddesi yollamasıyla 5237 sayılı TCK’nun 54/4. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmesi gerekirken, TCK’nun 54. maddesi gereğince yazılı şekilde müsaderesine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş, katılan ... İdaresi vekili ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16/05/2022 tarihinde I nolu karar yönünden oy çokluğu, II nolu karar yönünden oy birliğiyle karar verildi. Yargıtay 7. Ceza Dairesi 2020/4366 E. 2022/9501K

Olay tarihinde sanık ...'ın Viranşehir tapu müdürlüğünde, tapu müdür vekili sanık ...'nın da Bilgisayar işletmeni olduğu, somut olaya konu 23/08/2011 tarih ve 4150 yevmiye numaralı satış işleminde; sanık ... tarafından, adına yolsuz tescil yapılan ...'in mülkiyet sahibi olduğu izlenimini veren zayiinde tapu senedi, satış işlemi başvuru istem belgesi, satış resmi senet ve tapu senedi düzenlenerek 23/08/2011 tarih ve 4150 yevmiye numarası ile satış işleminin tapu siciline tescil edildiği, sanık ifadesinde gerekli kontrolleri bilgisayar üzerinden yaparak ilgili evrakları düzenlediğini beyan ettiği, söz konusu taşınmaz satışında diğer sanık tapu müdür vekili ...'ın sadece tapu senedinde imzasının bulunduğu, sanık ...'ın havale imzasını taşımayan, sanık ...'nın hazırladığı zayiinden tapu senedi ve başvuru istem belgesi ile işleme yön verildiği, resmi senedin düzenlenmesi ve tarafların irade beyanlarının alınması aşamalarında diğer sanık ... bulunmadan tescil işleminin yapılması, Tapu Sicil Tüzüğünün Hak Sahibinin Belirlenmesi Başlıklı 13.maddesi, "İstem, müdür veya görevlendireceği bir memur tarafından incelenerek hak sahibi tarafından yapılıp yapılmadığı saptanır. İstemde bulunan hak sahibi gerçek kişi ise, nüfus cüzdanı veya pasaport istenilerek kütük, resmi senet ve taşınmaz mal dosyasındaki belgelerde yer alan imza ve fotoğraflara göre aynı kişi olup olmadığı belirlenir." Tapu Sicil Müdürlüklerince Düzenlenen Resmî Senetlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 24.maddesi "Müdür ve/veya görevlendirilen personel, akdin imzalanmasından önce işlemle ilgili tüm belgeleri kontrol eder." hükümlerine aykırı olarak gerekli araştırma ve kontrol yapılmadan satış işleminin yapıldığı, resmi senet yönünde gerekli araştırma ve kontrol yapılsaydı, yolsuz tescil resmi senede dayanmadığından, yolsuz tescilden sonraki bu ilk satış işleminin yapılmayacağının açık ve net olduğu, sanıkların edinme resmi senedi olmayan, yolsuz tescil durumundaki bir kayda devir ve temlik kabiliyeti kazandırmak suretiyle muhtemel Hazine zararına neden olduğu iddia edilen eylemlerinin TCK'nın 204/2. maddesinde tanımlanan kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdir ve değerlendirmesinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, Kabule Göre de;a)Sanıkların müştekinin zararını karşılamayacakları yönünde bir beyanları bulunmamasına rağmen hükümde bu gerekçeye dayanarak sanıklar hakkında CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,b)Sanık ...'nın beyanında ...'ın bu olaydan başka 3-4 tane daha usulsüz işlemi çıktığını, organize suçlar bürosunda ifade verdiklerini, kendisinin serbest bırakıldığını, ...'ın tutuklandığını, dışarıdan emlakçıların da tutuklandığını ifade etmesi karşısında sanığın beyanına konu olayla ilgili olarak söz konusu dosyanın mevcut dosya ile bağlantısının araştırılarak teselsül hükümlerinin uygulanabileceği de nazara alınarak bağlantının varlığı halinde birleştirilerek dosyaların birlikte görülmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması,Yasaya aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2020/200 E. 2020/318K.

 

YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2009/124 E. 2009/224 K.

YARGITAY KARARI

Sanık Mehmet Uzungüngör'ün, parada sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCY'nın 197/1, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca sonuç olarak 6 yıl hapis ve 1000 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.10.2006 gün ve 322-319 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 21.03.2007 gün ve 11425-2330 sayı ile;

...Ele geçen sahte para miktarı ve tüm dosya kapsamı karşısında, hak ve nesafet kuralları ile orantılılık ölçütü gözardı edilerek sanığın hapis cezasının 6 yıl olarak fazla tayini" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel mahkeme ise, 30.05.2007 gün ve 122-188 sayı ile;

"...31.05.2006 tarihinde sanık Mehmet Uzungüngör'ün Akyazı ilçesinde piyasaya sahte para sürdüğü yönünde ihbar alınması üzerine, sanığın kullanmış olduğu 0538... nolu telefonun iletişimin tespitine karar verildiği, bu süre içerisinde sanığın suç unsuruna yönelik görüşmeler yaptığı, Akyazı İlçe Jandarma Komutanlığınca görevlendirilen haber elemanının sanık Mehmet Uzungüngör ile temasa geçtiği, ve sanıktan iki adet sahte 100 YTL, 1 adet sahte 50 YTL, 1 adet sahte 20 YTL, 1 adet sahte 10 YTL'nin teslim alındığı, yine sanığın Akyazı İlçesi Alaagaç köyünde oturan kız kardeşi Hanım Zaman'ın evinde usulüne uygun olarak yapılan aramada sahte 20 adet 100 YTL'lik banknotların ele geçirildiği, böylece sanık Mehmet Uzungüngör'ün sahte paraları tedavüle koymak suçunu işlediği, anlaşıldığından sanık Mehmet Uzungüngör'ün eylemine uyan 5237 sayılı TCK.nun 197/1, 53, 63, maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, sanığın incelenen sabıka kayıtlarına göre Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Kilis Ağır Ceza Mahkemesi, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Antakya Ağır Ceza Mahkemesi, Eyüp 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesi, tarafından suç tarihinden önce muhtelif tarihlerde 765 sayılı TCK.nun 316/1 -3. maddeleri uyarınca mahkum olduğu, sanık hakkında TCK.nun 197/1. maddesi uyarınca hüküm kurulur iken cezanın 2 yıldan 12 yıla kadar hapis ve 10.000 güne kadar adli para cezasını gerektirdiği göz önüne alınarak temel ceza belirlenir iken TCK.nun 61. maddesindeki ölçütler göz önüne alınarak özellikle sanığın sabıka kayıtlarındaki sahte paraları tedavüle koymak suçlarını işlemekteki kararlı tutumu, sanığın bu işi alışkanlık haline getirmesi, kastının yoğunluğu, sanığın güttüğü amaç göz önüne alınarak cezanın bir önceki kararımızda olduğu üzere takdiren 6 yıl hapis ve 50 gün adli para cezası olarak tayini..." gerektiği gerekçesiyle önceki hükümde direnerek sanığın "...5237 sayılı TCY'nın 197/1. maddesi uyarınca, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, aynı nevi suçları işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olması, suçun işlendiği zaman ve yer göz önüne alınarak cezaların aşağı haddinin sanığa mütenebbih olmayacağı kanaatine varıldığından sanığın takdiren ve teşdiden 6 yıl hapis ve 50 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına..." karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 11.05.2009 gün ve 215045 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinde kendisinde toplam 25 adet sahte para ele geçen sanık hakkında, 5237 sayılı TCY'nın 197/1. maddesinde 2 ila 12 yıl hapis cezası öngörülen parada sahtecilik suçundan temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 6 yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığına ilişkindir.

Bir Kurul Üyesi tarafından, direnme kararında ilk hükümden farklı olarak,"sanığın aynı nevi suçları işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olması" hususuna da yer verilmiş olmasının, gerekçenin genişletilmesi niteliğinde olduğu ve direnme kararını yeni hüküm haline getirdiğinin ileri sürülmesi üzerine, bu husus Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca önsorun olarak ele alınmış, yerel mahkemenin ilk hükmünün gerekçesinde de sanığın sabıkalarına ayrıntısıyla yer verilmiş olması nedeniyle, direnme hükmünün yeni hüküm niteliğinde kabul edilemeyeceğine oybirliğiyle karar verilerek uyuşmazlığın esasının görüşülmesine geçilmiştir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Sanık Mehmet Uzungüngör'ün, İstanbul'dan sahte para getirip Akyazı İlçesinde piyasaya sürdüğü ihbarı üzerine, mahkemeden iletişimin tespiti kararı alınarak yapılan çalışmalar sonucunda sanıkta 22 adet sahte 100 YTL, 1 adet sahte 50 YTL, 1 adet sahte 20 YTL, 1 adet sahte 10 YTL olmak üzere toplam değeri 2.280 YTL olan 25 adet sahte paranın ele geçtiği, sanığın sabıka kaydına göre, sanık hakkında parada sahtecilik suçlarından ilki 1983 yılında, sonuncusu ise 19.03.1999 yılında işlenen toplam 9 adet sabıkasının bulunduğu ve bu hükümlülüklerin en sonuncusu olan Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 2 yıl 4 ay hapis cezasının 03.08.2005 tarihinde infaz edildiği görülmektedir.

Yerel mahkemece ilk hükümde; "suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, suçun işlendiği zaman ve yer göz önüne alınarak cezaların aşağı haddinin sanığa mütenebbih olmayacağı kanaatine varıldığı" gerekçesiyle alt sınırdan uzaklaşılarak temel ceza 6 yıl olarak belirlenmiş, direnme hükmünde aynı gerekçenin yanında; "sanığın aynı nevi suçları işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olması" hususuna da yer verilmiştir.

Sanığa atılı parada sahtecilik suçu, 5237 sayılı TCY'nın 197/1. maddesinde 2 yıldan 12 yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmıştır.

Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler 5237 sayılı TCY'nın 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCY'nın 29. maddesine benzer olarak;

"(1) Hakim, somut olayda;

a- Suçun işleniş biçimini,

b- Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c- Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d- Suçun konusunun önem ve değerini,

e- Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f- Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g- Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler" şeklinde düzenlenmiştir

5237 sayılı TCY'nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur" biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında "orantı" bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Yasa koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hakime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hakimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin TCY'nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır.

Öte yandan, sanığın sabıka kaydında geçmiş hükümlülüklerinin bulunması, koşullarının varlığı halinde tekerrür uygulamasında dikkate alınabilecek bir husus olup TCY'nın 61. maddesinde sayılan temel cezanın belirlenmesi ölçütleri arasında bulunmadığından alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak kullanılamayacaktır.

Suça konu edilen sahte paranın miktarı, gerek 5237 sayılı TCY'nın 61. maddesinde, gerekse aynı Yasanın 197. maddesinde özel bir alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak sayılmadığına göre, TCY'nın 61/1-d maddesinde yer alan "suçun konusunun önem ve değeri" kapsamında değerlendirilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,

Yerel mahkemece, temel ceza belirlenirken, sanığın sabıka kaydında geçmiş hükümlülüklerinin bulunması hususuna da dayanılması isabetsiz ise de, "suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, suçun işlendiği zaman ve yer" şeklinde kullanılan gerekçenin TCY'nın 61. maddesi anlamında yasal, yeterli ve dosya içeriğine uygun ve buna bağlı olarak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesinin doğru bir uygulama olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak toplam değeri 2.280 liradan ibaret 25 adet sahte para nedeniyle alt sınırı 2 yıl olan bir suç için temel cezanın 6 yıl olarak belirlenmiş olması, 5237 sayılı TCY'nın 3/1. maddesinde düzenlenen "orantılılık" ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Bu nedenle, somut olayda sanığa parada sahtecilik suçundan temel cezanın, işlediği fiil ile orantılı olacak şekilde alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gereklidir.

Diğer taraftan, sanığın 19.03.1999 tarihinde işlediği parada sahtecilik suçundan Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 2 yıl 4 aylık hapis cezası 03.08.2005 tarihinde infaz edilmiş olup 5237 sayılı TCY'nın 58. maddesi uyarınca hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması gerekirken yerel mahkemece uygulanmamış olmasına aleyhe temyiz bulunmadığından değinilmemiştir.

Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme hükmünde isabet bulunmadığından bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve bir kısım Kurul üyesi; "Yargılama boyunca sanığı gören ve delilleri duruşma sürecinde değerlendiren yerel mahkemenin alt sınırdan uzaklaşırken kullandığı gerekçenin yasal ve yeterli olduğu, alt sınırdan hangi oranda uzaklaşılacağı hususunun hakimin takdirine ait olup bu takdirin kullanılmasında dosya içeriğine göre açık bir orantısızlık bulunmadığı sürece temyiz incelemesi sırasında bu takdire müdahale edilmemesi gerektiği, somut olayda da böyle bir orantısız ceza tayininin söz konusu olmadığı, kaldı ki alt sınırdan uzaklaşmanın hangi oranda olacağına ilişkin bir ölçütün de bulunmadığı, 5237 sayılı TCY'nın 197/1. maddesinde öngörülen hapis cezasının 2-12 yıl arası olduğu ve daha önce 9 kez parada sahtecilik suçunu işleyen ve en son bu suçtan aldığı 2 yıl 4 aylık hapis cezası 03.08.2005 tarihinde infaz edilen sanığa hükmolunan temel hapis cezasının 6 yıl olarak belirlenmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, bu nedenle de direnme hükmünün isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.05.2007 gün ve 122-188 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.09.2009 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 06.10.2009 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2012/116 E. 2012/191 K.

Temel ceza belirlenirken sanığın suçu işleyiş biçimi, kastın yoğunluğu, sanığın amacı şeklindeki alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi yeterlidir.

Dolandırıcılık suçundan sanık Ali Keleş'in 5237 sayılı TCY'nın 157/1, 168/2, 52, 53 ve 58. maddeleri uyarınca üç kez 1 yıl 6 hapis ve 1.200 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.09.2010 gün ve 343-520 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 08.12.2011 gün ve 24586-16251 sayı ile;

"Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 gün ve 8-124-224 sayılı kararında açıkça belirlendiği gibi temel cezanın belirlenmesinde hakim somut olayda TCK.nun 61/1. maddesini gözönünde bulundurarak işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirlerken aynı Yasanın 3/1. maddesi uyarınca hüküm ile işlenen fiil arasında 'orantı' bulunmasını gözetmek durumundadır. Hakimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin yasal ve yeterli olması denetime izin verecek şekilde açıkça gösterilmesi gereklidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde kullanılan gerekçenin TCK.nun 61. maddesi anlamında yasal ve buna bağlı olarak alt sınırdan uzaklaşarak ceza tayin edilmesi doğru bir uygulama olarak kabul edilebilir ise de suça konu değer gözetildiğinde alt sınırı 1 yıl olan bir suçun temel cezanın 3 yıl olarak belirlenmiş olması orantılılık ilkesi ile bağdaşmadığından takdir hakkının hak ve nesafet kuralları sınırlarını aşar şekilde kullanılması suretiyle ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 19.01.2012 gün ve 158348 sayı ile;

"Yargıtay 15. Ceza Dairesi ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki görüş farklılığı, TCY 61. maddesinin olayımızda uygulanmasına ilişkindir. Şöyle ki;

Ceza kanunları kural olarak, her bir suça uygulanacak cezayı sabit ceza şeklinde değil, alt ve üst sınırlar arasında bir miktarın belirlenmesine imkan verecek şekilde öngörmektedir. Bu durumlarda cezanın somut şekilde belirlenmesi yargıcın taktir yetkisine bırakılmıştır. Ceza kanunumuzda bu ilkeyi benimsemiştir. Ceza yasamıza göre yargıç, iki sınır arasında temel cezayı belirlerken takdiren ve teşdiden gibi kalıplaşmış ifadeler yerine, TCY 61 inci maddede düzenlenen nesnel ve öznel ölçütleri kullanmalıdır.

TCY 61 inci maddeye göre, yargıç iki sınır arasında cezayı,

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulundurarak belirler.

TCY 61 inci maddede sayılan hallere kısaca değinilirse;

a) Suçun işleniş biçimi; Failin suçu işlerken sergilemiş olduğu davranışlarının, mağdurun suçun işlenmesine neden olmasının, suçun mağdur ve üçüncü şahıslar üzerindeki etkilerinin cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulmasını ifade eder.

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçlar; Suçun işlenmesinde kullanılan ve tipe uygun fiilin doğmasına katkıda bulunan her türlü araç bu nedeni oluşturur.

c) Suçun işlendiği zaman ve yer; Suçun daha fazla cezayı gerektiren hali ya da unsuru olarak düzenlenmeyen hallerde yargıç, temel cezayı belirlerken suçun işlendiği yer ve zamanı göz önünde bulundurmalıdır.

d) Suçun konusunun önem ve değeri; Suçun konusunu oluşturan şeyin önem ve değeri de temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Zira suçun konusu, fiilden doğrudan etkilenen şey olduğuna göre, bunun somut olayda normal hale göre önem ve değerinin azlığı yahut çokluğu cezanın belirlenmesinde etkili olmalıdır.

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı; Zarar ve tehlike suçlarında kanunun cezalandırmakta olduğu şey, suçun neticesi olarak dış dünyada meydana gelen zarar ve tehlike halidir, işte bu zarar ve tehlikenin ağırlığı temel cezanın belirlenmesinde failin cezasını alt veya üst sınıra yaklaştıracaktır. Burada belirtilen zarar mağdurun uğramış olduğu maddi ve manevi tüm zararlardır.

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı; Kastın ağırlığı, failin gerçekleştirmek istediği netice bakımından kararlılığı; taksirin ağırlığı ise, failin göstermesi gereken objektif özen yükümlülüğünün ağırlığı anlamına gelir. Failin kastının ağırlığı bakımından ne kadar kararlı olduğu ise, failin suç yolunda harcadığı çabanın ve aştığı zorlukların çokluğu, amaca ulaşmak bakımından gösterdiği inatçılık dikkate alınarak belirlenir.

g) Failin güttüğü amaç ve saik; Amaç, failin suçla elde etmek istediği çıkar: saik ise, faili suça iten nedendir. Bazı hallerde saik veya amaç çok fazla kınanabilir, failin ahlaki kötülüğünü ortaya koyabilir. Buna karşılık bazı hallerde ise, failin saiki, amacı itibariyle cezasının ait sınırdan tespiti yoluna gidilebilir.

Yukarıda sayılan yedi kriter sınırlı sayıda olup, yargıç temel cezayı belirlerken bu kriterlerle bağlıdır. (Yrg. 4. CD. 25.09.2006 gün, 2164/14333 sayılı kararda belirtildiği üzere)

Bu arada temel cezanın belirlenmesinde TCY 3/l. maddesi de unutulmamalıdır. Maddeye göre, 'Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur' Dolayısıyla yargıç, fail hakkında cezaya hükmederken TCY 31 ve 61/1. maddelerine bağlı kalmalı ve kararını gerekçelendirilmelidir. Hatta cezaya alt sınırdan hükmederken bile gerekçesini belirtmelidir. (9 CD.02.05.2006 gün, 507/2509 sayılı kararında belirtildiği gibi)

Olayımıza gelince, mahkeme dolandırıcılık suçundan sanık aleyhine hüküm kurarken, suçun (TCY 157/1) 1 yıl hapis cezası olan alt sınırını aşarak, temel cezayı 3 yıl hapis cezası ve 120 gün adli para cezası olarak belirlemiş ve bu ceza üzerinden diğer yasal indirimleri uygulamıştır.

Dosya sanığı Ali Keleş, dolandırıcılık eylemleriyle müşteki Ömer' i 140 YTL, müşteki Rüştü'yü 73 YTL ve müşteki Mustafa'yı 150 YTL dolandırmıştır. Yargıtay 15. Ceza Dairesi yukarıda yazılı esas karar sayılı kararıyla, sanığın dolandırıcılık eylemleri sonrası elde ettiği menfaatlere kıyasla verilen cezanın fazla olduğunu ve orantılılık ilkesi ile bağdaşmadığını kabul etmekledir.

Oysa sanığa ait adli sicil kaydı incelendiğinde, sanığın 2001-2006 yılları arasında 7 ayrı dolandırıcılık suçunu işlediği ve bu suçlardan mahkum olduğu anlatılmaktadır. Mahkeme hüküm kısmında cezayı artırma sebepleri olarak; 'sanığın suçları işleyiş biçimi, kastının yüksek yoğunluğu ve amacını' gerekçe olarak göstermiştir. Dolayısıyla mahkeme bu gerekçelerle TCY 61/1-a-f-g maddelerini karşılamaktadır. Kanaatimizce de, sanığın adli sicil kayıtları, sanığın dolandırıcılık suçu işlemek yönündeki kastının ağırlığını ve amacını açıkça ortaya koymaktadır. Sanığın sergilemiş olduğu bu suça yatkınlık ve toplum düzenine aykırılık karşısında, bir suçtan elde ettiği değerin azlığı ikincil önemdedir. Bu nedenle yerel mahkeme kararı onanmalıdır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay C.Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında alt sınırı 1 yıl olan dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken temel cezanın 3 yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Sanığın, ticari araç kullanıcılarının alması gereken SRC isimli belgeyi çıkartmakla ilgili bir görev ve yetkisi bulunmadığı, buna karşın değişik tarihlerde esnaflık yapmaları nedeniyle tanıdığı ve kendisinin de alışveriş yaptığı müştekiler Ömer ve Rüştü ile aralarında akrabalık ilişkisi bulunan Mustafa'ya SRC belgesi çıkarabileceğini söylediği, hatta bu konuda birbirilerini referans gösterdiği, mağdurların ehliyet ve nüfus cüzdanı fotokopileri ile vesikalık fotoğraflarını aldığı, masraf adı altında mağdurlar Ömer Erkan'dan 140 Lira, Rüştü Toprak'tan 73 Lira ve Mustafa Uyaroğlu'ndan 150 Lira para aldığı, belgeleri çıkartacağı yolunda çeşitli bahaneler ile mağdurları sürekli oyaladığı, mağdurlar Ömer ve Rüştü'nün kendi aralarında bu konuyu konuşmaları üzerine olayın ortaya çıktığı ve sanıktan şikayetçi oldukları, sanığın soruşturma aşamasında inkara yönelik savunmada bulunmasına karşın kovuşturma aşamasında suçunu ikrar ettiği ve mağdurlardan aldığı parayı iade ettiği,

Sanığın sabıka kaydında yedi kez dolandırıcılık suçundan ve bir kez da güveni kötüye kullanma suçundan verilmiş mahkumiyet hükümlerinin bulunduğu,

Yerel mahkemece, temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak kararın gerekçe bölümünde; TCK.nun 61. madde gereğince her üç suçtan da temel cezalarının sanığın suçları işleyiş biçimi, kastının yüksek yoğunluğu ve amacı değerlendirilerek alt sınırdan uzaklaşılarak takdiren, teştiden temel cezasının belirlenmesi", hüküm fıkrasında da bununla uyumlu ve benzer şekilde; "sanığın suçu işleyiş biçimi, sanığın kastının yüksek yoğunluğu, sanığın amacı" hususlarının gösterildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanığa atılı dolandırıcılık suçu, 5237 sayılı TCY'nın 157/1. maddesinde 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCY'nın 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCY'nın 29. maddesine benzer olarak;

"(1) Hakim, somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler" şeklinde düzenlenmiştir

5237 sayılı TCY'nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur" biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında "orantı" bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Yasa koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hakime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hakimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin TCY'nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır.

Öte yandan, sanığın sabıka kaydında geçmiş hükümlülüklerinin bulunması, koşullarının varlığı halinde tekerrür uygulamasında dikkate alınabilecek bir husus olup TCY'nın 61. maddesinde sayılan temel cezanın belirlenmesi ölçütleri arasında bulunmadığından alt sınırdan uzakaşma gerekçesi olarak kullanılamayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,

Yerel mahkemece temel ceza belirlenirken, "sanığın suçu işleyiş biçimi, sanığın kastının yüksek yoğunluğu, sanığın amacı" şeklinde kullanılan alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi TCY'nın 61. maddesi anlamında yasal, yeterli ve dosya içeriğine uygundur. Yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, alt sınırı 1 yıl üst sınırı ise 5 yıl olan dolandırıcılık suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 3 yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup, bu uygulama 5237 sayılı TCY'nın 3/1. maddesinde düzenlenen "orantılılık" ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır.

Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A.Kınacı;

"A) Tartışmanın Konusu:

Dolandırıcılık suçlarından sanık hakkında, alt sınırı 1 yıl olan temel hapis cezasının, her suç için 3'er yıl olarak belirlenmesi yerinde midir ve bu konuda gösterilen gerekçe yasal mıdır?

B) Olay:

Sanık, ticari araç kullanabilmeleri için gerekli olan SRC belgesi almak istediklerini öğrendiği mağdurlar Ömer, Rüştü ve Mustafa'nın yanına ayrı ayrı zamanlarda giderek, Ulaştırma Bakanlığı'nda çalıştığını ve SRC belgesi çıkarabileceğini söylemiş, karşılığında mağdurlardan sırasıyla 140, 73 ve 150 TL para almış, böylece mağdurları dolandırmış; kovuşturma aşamasında mağdurlardan aldığı paraları iade etmiştir..

Mahkeme, sanığın her mağdura yönelik fiilini bağımsız suç olarak kabul etmiştir.

C) Temel Cezanın Belirlenmesine İlişkin Yasa Hükümleri ve Mahkemenin Gerekçesi:

5237 sayılı TCK'nın 61. maddesinin 1. fıkrasına göre, Mahkemenin "suçun işleniş biçimi ile işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki" göz önünde bulundurarak temel cezayı belirlemesi; gösterdiği gerekçenin somut olması, olaya ve sanığın fiiline dayanması gerekir.

Öte yandan 5237 sayılı TCK'nın 3. maddesi gereğince, 'suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine' hükmolunması zorunludur.

Mahkeme; 'sanığın suçu işleyiş biçimi, kastının yüksek yoğunluğu ve amacı değerlendirilerek alt sınırdan uzaklaşılarak takdiren teşdiden temel cezanın belirlenmesi yoluna gidilmiştir' şeklindeki gerekçeyle, alt sınırı 1 yıl olan temel hapis cezasını her suç için ayrı ayrı 3 yıl olarak belirlemiştir.

D) Mahkemenin Gerekçesindeki Nedenlerin Değerlendirilmesi:

1- Sanığın suçu işleyiş biçimi:

Suçun işleniş biçimindeki ağırlığın ya da tehlikeli durumun ne olduğu somut olarak belirtilmemiştir. Bu konudaki gerekçe soyuttur. Öte yandan, dolandırıcılık suçunun, somut olaydan daha hafif şekilde nasıl işlenebileceğini göstermek pek mümkün değildir.

2- Sanığın kastının yüksek yoğunluğu:

Sanığın kastının neden yüksek derecede yoğun olduğu somut olarak gösterilmemiş; kastın hangi durumda yoğun olmayacağı belirtilmemiştir. Somut olayda, sanığın kastında, olağandan fazla bir yoğunluk bulunmamaktadır.

3- Sanığın amacı:

Somut olayda, sanığın suçu işlemekteki amacı haksız çıkar sağlamaktır. Elde edeceği parayı "hasta olan çocuğunun tedavisinde kullanmak" gibi göreceli olarak makul sayılabilecek bir amacı yoktur. Bu durum, temel cezanın alt sınırın üzerinde belirlenmesi için bir neden oluşturabilir. Ancak Mahkeme, sanığın amacına soyut olarak yer vermiş; amacındaki kötülüğün ya da olumsuzluğun ne olduğunu somut olarak belirtmemiştir.

Sonuç olarak;

a) TCK'nın 61. maddesinde yer alan bazı ibarelerin tekrarı niteliğindeki soyut gerekçe yasal gerekçe sayılamaz.

b) Sanığın suçu işleyiş biçiminde bir ağırlık yoktur.

c) Sanığın kastında bir yoğunluk bulunmamaktadır.

d) Sanığın amacına bağlı olarak, 1 yıl olan temel hapis cezasının, her suç için 3'er yıl olmak üzere, alt sınırın üç katı olarak belirlenmesi TCK'nın 3. maddesindeki "orantılılık" ilkesine aykırıdır.

E) Sonuç:

Özel Dairenin bozma kararının yerinde olduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazının reddine karar verilmesi gerektiği kanısını taşıdığımdan, çoğunluk görüşüne katılmıyorum" düşüncesiyle,

Çoğunluk Görüşünü katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 08.12.2011 gün ve 24586-16251 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.09.2010 gün ve 343-520 sayılı hükmünün usul ve yasaya uygun bulunması nedeniyle ONANMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.05.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.