YARGITAY 14. HD. E. 5270, K. 6486 T. 06/06/2006
Dava: Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 21.10.2004 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 02.03.2005 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Dava, Türk Medeni Kanunu'nun 747 (önceki Medeni Kanunu'nun 671.) maddesine dayanılarak açılmış geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir. Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine mutlak geçit ihtiyaç veya geçit yoksunluğu, ikincisine de nisbi geçit ihtiyacı ya da geçit yetersizliği denilmektedir.
Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmaz müşterek mülkiyete konu ise dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabilir. Geçit ihtiyacı olan kişi davasını öncelikle taşınmazların mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun taşınmaz malikine karşı ve daha sonra bundan en az zarar görecek olana yöneltmelidir.
Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi gerekir. Zira, geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının subjektif arzularına göre değil objektif esaslara uygun belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergah saptanırken, aleyhine geçit kurulan taşınmazın kullanım bütünlüğü bozulmamalıdır. Taşınmazın kullanım bütünlüğünün bozulmasının zorunlu olduğu hallerde bu husus gerekçelendirilerek geçit hakkı tesisi edilmelidir.
Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak, özellikle tarım alanların nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu miktarı aşan bir yol verilecekse bunun gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliğine uygun atanacak bilirkişiler aracılığı ile objektif kriterler esas alınarak belirlenmelidir. Saptanacak bedel hükümden önce depo ettirilmeli, şayet dava tarihi ile hüküm tarihi arasında taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş ve bu sürede de geçit için öngörülen bedel davanın daha başında belirlenmişse, bu bedelin ödenmesine karar verilmesi halinde, mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olunacağı durumlarda hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak davranışları önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.
Kurulan geçit hakkının Medeni Kanunun 748/3. maddesi uyarınca Tapu Siciline kaydı da gereklidir.
Geçit hakkı kurulmasına ilişkin davalarda davanın niteliği gereği yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılmalıdır.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Dava, davacıya ait 109 parselin yola ihtiyacı olduğundan, 9, 10 ve 12 parsel malikleri ile 103 sayılı mera parseli için Hazine davalı gösterilmek suretiyle geçit hakkı istemine ilişkindir.
Davalı Hazine vekili davanın reddini istemiş, mahkemece, davacının 103 sayılı mera parselinden geçit kurulması için ısrar ettiği, meralardan geçit hakkı verilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dilekçesinde 103 sayılı mera parseli ile birlikte, diğer şahıs parselleri içinde dava açılmış, en uygun yerden geçit kurulması istenmiş, ancak geçit için en uygun yerin 103 parsel olduğuna dikkat çekilmiş, gerek dava dilekçesinde gerekse yargılama sırasında ve temyiz dilekçesinde mutlaka 103 sayılı mera parseli üzerinden geçit kurulması, aksi halde başka yerden geçit istemeyeceği hususunda ısrar edilmemiştir. Aksine en uygun yerden geçit kurulması tekrarlanmıştır.
Yöresel halkın yararlandırılmasına sunulan meralardan geçit hakkı verilemez ise de, mahkemece, taşınmazların ana yola çıkışını gösterir şekilde krokisi getirtilip, mahallinde keşif yapılarak 103 parsel dışında uygun geçit alternatifleri araştırılıp, bilirkişiden Yargıtay denetimi yapabilmesi için gerekçeli taşınmazlar ile etrafını gösterir harita ve rapor alınmalı, en uygun geçit yeri saptanmalı, varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Davacının mera parseli üzerinde ısrar ettiği ve başka yerden geçit kurulmasını istemediği ileri sürülerek, eksik araştırma ve incelemeyle davanın yazılı olduğu biçimde reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 06.06.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi