Yargıtay 1. HD. 2020/3021 E. 2021/1414 K.
Bilindiği üzere, elbirliği halinde mülkiyet, yasa ya da yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya bir hakka birlikte malik olma durumudur.
4701 sayılı TMK'nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi, ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir.
Bu ilke, TMK'nun 701.maddesinde "Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallarına birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir" şeklinde düzenlenmiştir.
Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp herbirinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. Bu itibarla elbirliği halinde mülkiyette, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Bu nedenle de ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunludur. Bu itibarla ortaklardan bir kısmının davadan feragatine, davayı geri almalarına ve takip etmemelerine değer verilebilmesi mümkün değildir.
Somut olayda, davacı ... 04.10.2012 tarihinde ölümünden sonra geride eşi ..., çocukları ..., ... ve ...’in mirasçı olarak kaldığı, eşi ...’in de 06.07.2016 tarihinde ölümü ile müşterek çocuklarının mirasçı olarak kaldığı, mirasçıların davacı vekiline vekaletname verdiği, mirasçılardan ...’nin 12.10.2020 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini bildirdiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, ... ...’un terekesi ölüm tarihi itibariyle elbirliği mülkiyetine tabi olduğuna göre mirasçıların ayrı ayrı tasarruf yetkilerinin bulunmadığı, bu nedenle mirasçı ...’nin feragatinin de sonuç doğurmayacağı açıktır.
Öte yandan; davacı vekili Av. ...’a mahkeme kararı 27.07.2016 tarihinde, davalı ...’in temyiz dilekçesi ise 04.08.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup, vekil 29.08.2016 tarihli dilekçesi ile vekillikten çekilmiş, karar mirasçı ... tarafından 09.09.2016 tarihinde temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere; vekille takip edilen davalarda bütün tebligatların asıl adına vekile yapılması temel bir usul kuralı olduğu gibi vekaletten çekilen vekilin çekilmeden itibaren 15 gün daha vekalet görevini sürdürmesi de Avukatlık Kanununun 41/1.maddesi gereğidir. Vekilin, bu süre içinde müvekkilinin haklarını korumak için gerekli işlemleri yapması gerekir.
Bu durumda, istifa eden vekilin temyiz süresinin geçmesini önlemek için hükmü temyiz etmesi gerekirdi. Ne var ki; istifa eden vekil süresinde temyiz dilekçesini vermediğinden, dahili davacı ...’nin temyizi ise süresinde olmadığından ( 6100 sayılı HMK'nın geçici 3.maddesi yollamasıyla ) 1086 sayılı HUMK'nın 432.maddesi, Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 1.6.1990 tarih 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca dahili davacı ...’nin temyiz isteğinin SÜREDEN REDDİNE,