GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU

  1. GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN KANUNİ DÜZENLEMESİ

Güveni kötüye kullanma suçu 5237 sayılı TCK’nın 155. maddesinde ve malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında düzenlenmiştir. TCK m. 155/1’de suçun basit şekli, m. 155/2’de ise nitelikli şekli yer almaktadır. Ayrıca, malvarlığına karşı suçlarda ortak hükümleri içeren şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep (167) ve etkin pişmanlık (168) güveni kötüye kullanma suçu ile ilgili fıkralara da yer verilmiştir.

  1. GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU

 

    1. Suçun Hukuki Konusu

Güveni kötüye kullanma suçu 5237 sayılı TCK'nun 155. maddesinde; "(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur" şeklinde düzenlemiştir.

 

Maddenin gerekçesinde de; "Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır. Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir" açıklaması yapılmıştır.

 

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkar edilmesiyle oluşmaktadır.

 

TCK'nun 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 973. maddesinde; "Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir" şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı kanunun 974. maddesinde; "Zilyet, bir sınırlı ayni hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan asli zilyet, diğeri fer'i zilyettir" biçiminde tanımlanmıştır.

 

Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu  hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkar kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.

 

    1. Suçun Maddi Konusu

Güveni kötüye kullanma suçunun maddi konusu, zilyetliği faile devredilmiş “başkasına ait bir mal”dır” . Suç konusu mal, failin zilyetliğinde bulunmalıdır. Suçun konusunu teşkil eden mal, failden başka bir kimseye ait olmalıdır. Failin kendi malı üzerinde bu suçu işlemesi mümkün değildir.

Madde Gerekçesinde, suçunun konusunun taşınır veya taşınmaz mallar olabileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, mal kavramına dahil olan ve suç tipinde belirtilen tarzda hukuki ilişkilere konu edilen her şey, bu suçun konusunu oluşturabilir

Suçun konusunu oluşturan mal, mülkiyete konu olan ve genellikle de ekonomik değeri bulunan bir maldır. Ancak söz konusu malın, mutlaka ekonomik bir değer taşıması gerekmez. Ekonomik bir değeri olmayan, alınıp satılamayan malların, bu suçun konusunu oluşturabilmesi için, malın, mağdur açısından manevi bir değere sahip olması gerekir.

Yargıtay’ın bir kararında; “suça sürüklenen çocuğun, şikayetçi D. G. ve yanında arkadaşları olduğu halde birlikte gezerken, şikayetçi D.' den cep telefonunu özelliklerine bakacağını söyleyerek aldığını ve daha sonra telefona kontör alıp konuşma yapacağını söyleyerek şikayetçinin ve tanık E.'ın yanından ayrıldığı, suça sürüklenen çocuğun almış olduğu cep telefonunu iade etmediği şeklindeki özel tevdii ve teslimden söz edilemeyecek olan eylemi” hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilmiştir.

 

 

 

Hükümlünün, bankadan mesaj geleceğini söyleyerek şikâyetçiden aldığı telefonu, bankadaki işini hallettikten sonra vereceğini belirtmesi üzerine bunu kabul eden şikâyetçiden aldığı telefonu ona iade etmemesi şeklinde gerçekleştiği iddia ve kabul edilen olayda; şikâyetçinin hükümlüye bankaya gidip işlemlerini halledip döneceği süre için telefonunun zilyetliğini devretmesi, başka bir deyişle hükümlünün telefonu uzun süreliğine almış olması ve şikâyetçinin hâkimiyet alanından çıkması hususları birlikte değerlendirildiğinde, hükümlü ile şikâyetçi arasında hukuksal anlamda geçerli bir zilyetlik devrinin olduğunun anlaşılması karşısında; eylemin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığından (…) Y. 15. CD., 11.12.2017, 2017/36060 E., 2017/26478 K.

 

Suçun işlendiği kafede garson olarak çalışmakta olan sanığın aynı işyerinde çalışan mağdur V.'nin cep telefonuna tanıdığı bir telefon bayiinde ücretsiz program yükleteceğini söyleyerek yanından ayrılması, aynı işyerinde müşteri olarak bulunan mağdur U.'ın ise cep telefonunu şarj edilip iade edilmek üzere teslim etmesi sonrası sanığın işyerinden ayrılarak ortadan kaybolması şeklinde gelişen olayda, mahkemenin güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna ilişkin kabulünde isabetsizlik görülmemiştir. Y. 15. CD., 11.12.2012, 2011/17649 E., 2012/45303 K.

 

Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı,veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Mağdurun iradesi sakatlanmak suretiyle zilyetliğin teslim edilmesinden sonra zilyetliğin inkar edilmesi durumunda ise dolandırıcılık suçu oluşacaktır. Bu hukuksal bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde, sanığın daha işe girerken ismini farklı söyleyerek dolandırıcılık kastıyla hareket ettiği ve farklı bir isimle teslim aldığı aracı ertesi gün yine farklı bir isimle başkasına sattığı, uzun bir süre sanıktan haber alınamadığı, yapılan araştırma sonucunda, aracın parçalanarak hurdacıya satıldığının belirlendiği dikkate alınarak, sanığın hileli hareketlerle haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, eylemin TCK’nın 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçundan hüküm kurmak suretiyle fazla ceza tayini”Y. 15. CD., 08.01.2018, 2017/2905 E., 2018/37 K.

 

 

    1. Suçun Faili Ve Mağduru

Güveni kötüye kullanma suçunun faili, sözleşme ilişkisinin gereği olarak taraf durumunda bulunan ve suç konusu malın zilyetliği kendisine devredilen (fer’i zilyet) kişidir. Bu suçta fail, sözleşme ilişkisi gereği geçici zilyetlikle malı devralmaktadır. Bu yönüyle, suç tipi, özgü suç niteliğini taşımaktadır.

Suçun faili sivil bir kimse olmalıdır. Hukuken geçerli bir zilyetlik devrine dayanmadan, mal üzerinde zilyetlik tesis eden kişiler bu suçun faili olamaz.

Suça konu malın maliki, bu suçun faili olamaz. Keza, bu suçun faili, geçici zilyetlikle malı devralan kimse olduğundan, müşterek (paylı) ve iştirak halinde (elbirliğiyle) mülkiyete konu olan malların malikleri, birbirlerine karşı bu suçları işleyemezler. Nitekim Madde Gerekçesinde de; “Güveni kötüye kullanma suçunda fail, suç konusu malın maliki değildir. Bu nedenle, müşterek veya iştirak hâlinde mülkiyete konu olan mallarla ilgili olarak, müşterek veya iştirak hâlinde malik olanlar birbirlerine karşı güveni kötüye kullanma suçunu işleyemezler” denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir.

Suçun mağduru, sözleşme ilişkisi gereğince bir başkasına, suç konusu malın zilyetliğini devreden ve failin bu suçu oluşturan eylemleri dolayısıyla malvarlığı zarara uğrayan kişilerdir.

Güveni kötüye kullanma suçunda, mülkiyetin yanı sıra zilyetlikten kaynaklanan malvarlığı hakları da korunduğundan, suçun mağdurunun, aynı zamanda suça konu eşyanın maliki olması şart değildir. Bu bakımdan, suçun mağduru mal üzerinde “asli zilyet” sıfatını taşıyan kişiler olabilir.

 

    1. Suçun Maddi Unsuru

Suç tipinin düzenlendiği 155 inci maddenin 1 inci fıkrasında yasaklanan fiiller, başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında “tasarrufta bulunulması” veya “bu devir olgusunun inkar edilmesi” olarak belirtilmiştir.

İnceleme konusu suçta “zilyetliğin amacı dışında tasarrufta bulunma” ve “devir olgusunu inkar etme” fiilleri yaptırım altına alınmıştır. Fiilin icra edilmesinden sonra, herhangi bir neticenin gerçekleşmesi ya da failin bir yarar temin etmesi şart değildir; amaç gerçekleşmemiş olsa da, suç yine oluşur. Bu yönüyle suç tipi, sırf hareket suçu niteliğini taşımaktadır.

 

Ovacık köyü tarafından 2006 yılında kurulan ve resmi bir statüsü bulunmayan sulama birliğinin başkanlığını yapan sanığın, birlik üyelerinden topladığı aidatları uhdesinde tutarak, hizmet ilişkisinin gereği olarak kendisine teslim edilmiş olan paralar üzerinde zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda, sanığın her hangi bir somut delile dayanmayan soyut suç inkarına yönelik savunması ve bir kısım yıllara ait harcama belgelerini sunamaması, sunulan bir kısım defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucunda da mali müşavirler tarafından hazırlanan bilirkişi raporuna göre de birlik hesaplarında 5.150,65 TL noksanlık bulunduğunun tespiti ile katılanın tüm aşamalardaki istikrarlı anlatımları ve bu anlatımları doğrular içerikte bir kısım tanık beyanları karşısında, sanığın zincirleme şekilde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyeti yerine, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraat hükmü verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 24.04.2018, 2015/4625 E., 2018/2899 K.

 

Sanığın, sahibi olduğu şirketin ticari işleri kapsamında hareket ederek kira sözleşmesine konu araçları kiraladığı, katılanın da bu ticaret ilişkisi nedeniyle duyduğu güvene dayalı olarak 12 ay süre ile kullanılmak üzere araçları sanığa teslim ettiği, ancak sanığın bu şekilde tesis ettiği güveni kötüye kullanmak suretiyle kiraladığı araçlardan üç adedini sözleşme bitiminde katılana teslim etmediği anlaşıldığından, sanığın eyleminin ticaret ilişkisinin gereği olarak kendisine teslim edilmiş eşya hakkında işlenen güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu ve TCK'nın 155. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmelidir. Y.CGK, 15.10.2019, 2016/1066 E. ,2019/601 K.

 

katılan tarafından ... Kargonun Düzce şubesine verilen kargonun teslim edilmek üzere sanık ...'ın şube müdürü diğer sanık ...'ın da çalışanı olduğu Ankara Ulus Opera şubesine teslim edildiği, sanık ...'ın alınan savunmasında, katılan tarafından gönderilen kargonun bilgisayar kayıtlarında teslim edilmiş olarak göründüğünü ancak teslim ile ilgili herhangi bir belgenin bulunmadığını ve hangi kurye tarafından da teslim edildiğinin belirlenemediğini, bilgisayara bu kaydı yapan kişinin de sanık ... olduğunu belirttiği, sanık ...'ın da savunmasında kurye tarafından teslim şerhinin kendisinin yaptığını beyan ettiği, katılanın aşamalarda değişmeyen istikrarlı beyanları, sanıkların savunmaları ve tüm dosya kapsamından, sanık ...'ın hizmet gereği kendisine teslim edilen kargoyu alıcısına teslim etmeyerek zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunmak suretiyle atılı suçu işlediği anlaşılmış olup, sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraat hükmü verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 05.02.2018, 2017/2829 E., 2018/582 K.

 

Sanık ...'in kooperatife yapmış olduğu noter ihtarı ile anlaşıldığı üzere devir olgusunu inkar eylemine yönelik kastın var olduğunun söylenemeyeceği, zilyetliği devir amacı dışında tasarrufta bulunma ve devir olgusunu inkar etme eyleminin gerçekleşmediği, sanıkların üzerlerine atılı hizmet nedeniyle görevi kötüyü kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı ve dosya kapsamına göre 1163 sayılı kooperatifler kanunun 90/5 maddesinde öngörülen şekilde olayda, kooperatifin defter ve belgelerinin istenildiğinde müfettişlere, kooperatif kontrolörlerine, denetimle görevlendirilen personele ve kredi kuruluşlarının denetim görevlilerine göstermeme, saymasına ve incelemesine yardımda bulunmamak şeklinde bir eylemin bulunmadığı, bu yasa maddesinde bildirilen suçun unsurlarının da oluşmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin beraat hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Y.15. CD, 01.10.2019, 2017/15762 E., 2019/9224 K.

 

Katılanın, toprak patozu denilen tarım aracını tamir etmesi için sanığın sanayideki dükkanının önüne bıraktığı, sanığın bazı mazeretler ileri sürerek tarım aletini tamir etmediği, makinenin sanığın dükkanının önünde durduğu sırada, sanığın bir haftalık süre için Antalya'ya gittiğinde katılana ait makinenin sanığın dükkanının önünden kimliği tespit edilemeyen şahıslar tarafından alınıp götürüldüğü, sanığın bu şekilde atılı suçu işlediği iddia edilen olayda;

 Sanığın, zilyedliği devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunduğu veya bu devir olgusunu inkar ettiği hususunda her türlü şüpheden uzak, mahkumiyete yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, bu makineyi başkasına verdiğinin veya alıp götürenlere yardım ettiğinin sübut bulmadığı, sanığın, makinenin kendisine tamir edilmesi için bırakılmış olduğunu da inkar etmediği, sanığın eyleminin yalnızca dükkanın önünde bulunan makineyi alıp götürülmesini engelleyecek şekilde muhafaza etmeme olarak yorumlanabileceği, bu şekilde bir ihmalli davranışın da kanunda belirtilen güveni kötüye kullanma suçunun tanımında yer bulmadığı gerekçesiyle verilen beraat hükmünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Y.15. CD, 08.03.2017, 2014/17029 E., 2017/4275 K.

 

    1. Suçun Manevi Unsuru

Güveni kötüye kullanma suçu yalnızca kasten işlenebilir. Fail, maliki olmadığı suça konu malın zilyedi olduğunu, mal üzerinde devir amacı dışında tasarrufta bulunduğunu ya da devir olgusunu inkâr ettiğini bilmeli ve istemelidir. Suç olası kastla da işlenebilir. Ayrıca bir yararın sağlanmış olması, suçun oluşumu bakımından şart değildir81. Söz konusu yararın ekonomik olması zorunlu olmayıp, bu yarar duygusal veya manevi bir nitelik de arz edebilir.

Sanığın katılana yönelik herhangi bir hileli hareketinin, dolayısıyla dolandırıcılık suçunun manevi unsurunun bulunmadığı, mevcut hali ile sanığın eyleminin icradan araç almak için katılan tarafından kendisine tevdi edilen parayı kendi yararına zilyetliğin devri amacına aykırı şekilde tasarrufta bulunmak sureti ile 5237 sayılı TCK 155/1 maddesinde yer alan güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 26.05.2016, 2014/1277 E., 2016/5438 K.

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; ...'nün ... ganyan bayiliğini yapan sanığın, biletleri katılan Kulüp nam ve hesabına satmak ve tahsil ettiği paraları da katılan kulübe iade etmesi gerekirken, hizmet ilişkisinin gereklerine aykırı hareket ederek tahsil ettiği paraları şirkete iade etmeyip uhdesinde bulundurması şeklinde gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminin, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı ve sanık hakkında sevk maddesi doğru gösterilen suçtan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden katılan ile sanık arasında sorunun hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu, suçun maddi ve  manevi unsurlarının oluşmadığı şeklinde oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle beraat hükmünün kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.23. CD, 18.04.2016, 2015/7925 E., 2016/4707 K.

Sanık savunmasında, babasının acil ameliyat ihtiyacı nedeniyle çalıştığı işyerinden söz konusu parayı acil olarak almak zorunda kaldığını beyan etmesi, sanığın babasının bu beyanı doğrulaması ve hemen sonrasında da zararın karşılanması bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçun  manevi unsurunun bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 13.04.2016, 2013/30813 E., 2016/3411 K.

  1. DAHA AĞIR CEZAYI GEREKTİREN NİTELİKLİ UNSURLAR

 

TCK’nın 155 inci maddesinin 1 inci fıkrasında suçun temel şekli, 2 nci fıkrasında ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hali düzenlenmiştir. 2 nci fıkrada; “Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” denilmektedir.

 

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; katılanın aşamalarda verdiği ifadeleri ile şikayet dilekçesinde özetle; sanığın, anılan şirkette pazarlama elemanı olarak çalıştığı dönem içerisinde, Şişli Belediyesi'nden şirket adına tahsil ettiği 7400 TL paranın 5000 TL sini ödediği; ancak kalan 2400 TL parayı uhdesinde tuttuğunu ve ayrıca şirket kasasındaki 3730 TL parayı teslim etmediğini beyan ederek şikayetçi olduğunu belirttiği, sanığın aşamalarda verdiği ifadelerinde ise; Şişli Belediyesinden tahsil ettiği 7400 TL paranın 5000 TL sini şirkete teslim ettiğini, kalan 2400 TL kısmını ise şirket sahibi olan ... isimli kişiye elden verdiğini, ayrıca şirket kasasında bulunan 3730 TL parayı da şirket yetkilisi olan ... isimli kişiye teslim ettiğini savunması karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması açısında; sanığın ifadesinde ismi geçen kişilerin duruşmaya çağrılıp ifadelerine başvurularak sanığın şirkete ait söz konusu paraların kendilerine teslim edip etmediği hususunun sorularak açıkça ortaya konulmasından sonra toplanan bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.23. CD, 30.03.2015, 2015/563 E., 2015/115 K.

 

Somut olayımıza gelince; müşteki Arif Erdur bağırsak kanserinden dolayı hastanede tedavi altında iken aynı bölümde 10. nolu yatakta yatan sanık, birisi ile görüşeceğim diyerek telefonunu istemiş müşteki de rızasıyla telefonu vermiş, telefonu alan sanık, müşteki odada iken salon kısmına geçip telefonla konuşmuş, daha sonra telefonu iade etmemiş ve ortadan kaybolmuştur. Sanık yakalanma üzerine çıkarıldığı mahkemede hastanede tedavi gördüğünü, şikayetçinin cep telefonunu kullanıp iade etmek üzere aldığını, ancak daha sonra bu telefonu iade etmeyerek bir başka arkadaşına verdiğini söylemiştir. Telefon istenmiş ve müşteki rızasıyla sanığa telefonu teslim etmiştir. Zilyetlik sanığa devredilmiştir. Devirin kısa süreli uzun süreli olmasının hiçbir önemi yoktur. Devirden sonra geri verilmemiş, zilyetliğin devri amacı dışında telefon üzerinde tasarrufta bulunulmuştur. Dairemiz bu tür olayları TCK.nun 155/l. kapsamında değerlendirilmiş ve eski uygulamadan dönerek, arzettiğimiz gerekçe ve kabulle içtihat oluşturmuş, içtihadında ısrar ederek süreklilik kazandırmıştır. Uyuşmazlık konusu olan bu olayla ilgili 22.09.2011 tarihinde verdiği kararda olduğu gibi çok sayıda benzeri dosyayı bu içtihadı doğrultusunda sonuçlandırmıştır. Y.CGK, 12.06.2012, 2011/440 E. ,2012/229 K.

 

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu, meslek, sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkalarının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenebilen bir suç olduğundan, sanığın oto kiralama işi yapan katılandan kiraladığı aracın jant ve lastiklerini değiştirip, teyp ve koltuklarını söktükten sonra Şaşmaz Oto Sanayiine terk ettiği şeklinde gerçekleşen eyleminde, suça konu aracın sanığın ifa ettiği bir hizmet veya meslek dolayısıyla kendisine tevdi ve teslim edilmemiş olması sebebiyle, 02.12.2016 tarih ve 29906 Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı yasayla değişik TCK'nun 155/1 maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 08.06.2017, 2017/7463 E., 2017/14187K.

 

Katılan Nermin Turan'a ait 34 VNU 38 plakalı aracın altı ay süre ile aylık 350 TL'den sanık tarafından sözleşme ile kiralandığı, sanığın dört aylık kira bedeli olan 1.400 TL'yi ödediği ancak bir süre sonra kalan kira bedelini ödemediği kira sözleşmesinin sonunda arabayı da teslim etmediği şeklinde gerçekleşen olayda; eyleminin sanık ile katılan arasındaki BK.nun 313. maddesi anlamında hizmet ilişkisi niteliğinde olmadığı, dolayısıyla TCK.nun 155/2. maddesinde düzenlenen "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak" suçunun unsurlarının oluşmadığı, eyleminin aynı maddenin 1. fıkrasında düzenlenen ve takibi şikayete bağlı olan güveni kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 23.01.2013, 2012/15943 E., 2013/1099K.

 

Suç tarihlerinde katılanın işlettiği Mustafa Sıtkı Erkek Endüstri Meslek Lisesi'nin kantininde çalışan sanığın, birden çok kez yazar kasadan para aldığının anlaşıldığı olayda; suça konu yerde bulunan yazar kasanın sanığa 5237 sayılı TCK'nın 155/2. maddesi kapsamında meslek ve sanat, ticaret veya hizmet gereği tevdi ve teslim edilip edilmediğine dair dosyaya yansıyan herhangi bir tespit bulunmaması karşısında; sanığın kantin ve yazar kasa üzerinde idare zaman zaman para tahsil etme yetkisinin bulunup bulunmadığının araştırılarak, şayet suça konu kasanın zilyetliğinin kendisine devredilmiş olması halinde, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 155/2, 43/1. maddelerinde tanımlanan zincirleme suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.13. CD, 14.02.2018, 2016/12441 E., 2013/1973 K

 

Katılanın, kasa ve motor kısımlarının parçalanması amacıyla 44 EN 932 plakalı minibüsü tamirci olan sanık ...'e bıraktığı, sanığın motor kısmını katılandan habersiz başka bir kişiye satmak suretiyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen somut olayda, eylemin, TCK.nun 155/2. maddesinde düzenlenen meslek ve sanat ilişkisinden kaynaklanan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, güveni kötüye kullanma suçu kabul edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 21.02.2019, 2017/4244 E., 2019/1097 K

 

  1. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ ŞEKİLLERİ

 

    1. Teşebbüs

Güveni kötüye kullanma suçu, sırf hareket suçudur. Bu suç açısından icra hareketlerinin tamamlandığı anı tespit etmek çoğu zaman zorluk teşkil edebilir. İcra hareketleri kısımlara bölünemiyorsa, teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olmayacaktır. İcra hareketlerinin kısımlara bölünebildiği durumlarda, failin elinde olmayan nedenlerle hareketlerinin yarıda kalması halinde, suça teşebbüsten söz edilebilir.

Sanık ... suça konu yağları diğer sanığın aracına yükletmiş ve bu sanığı iki gün süre ile .... araçla birlikte bekletmiştir. Bu sırada kendisi benzer iki suç daha işlemiş bu suçların tamamlanmasından sonra ... girişinde suça konu yağları bir toptancıya satmış ve boşaltması amacıyla sanık ...'ı haberdar etmiş birlikte yağın boşalacağı depoya gitmişlerdir. Bu sırada sanık ... olay yerinde ayrılmış sanık ... yağı boşaltmaya başlamış, akabinde ihbar üzerine yakalanmışlardır. Suçun oluşum anı, zilyetlik iradesinin sona erdiği, yükün mal edinme amacıyla diğer sanık ...'ya ait araca yüklendiği andır. Malın daha sonra yakalanması suçun tamamlanmasına engel olamaz. Sanık ... müşteki firma ile yapmış olduğu hukuki sözleşme sonucu zilyetliği devir aldığı malları zilyetliğin devri amacı dışında süresinde teslim etmemiş ve bu malları satmıştır. Bu sebeple suç tamamlanmıştır. Artık malların yakalanması TCK.nun 168. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.  Yukarıdaki izahat ışığında Yargıtay 15. Ceza Dairesinin anılan kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, ilk derece mahkemesinin suçun tamamlandığına ilişkin kararın Onanması gerektiği düşüncesiyle Sayın çoğunluğun karına muhalifim. Y.15. CD, 28.04.2016, 2013/28346 E., 2016/4126 K

Kamu görevlisinin tanımının yapıldığı 5237 sayılı TCK'nın 6/1-c maddesinin gerekçesinde kamusal faaliyetin Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesi olarak tanımlandığı, kamusal faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda ise bu kişilerin kamu görevlisi sayılamayacağı, açıklanan hukuksal durum karşısında Antalya ...'nın yazısına göre belediye personeli olmayan, yüklenici firma elemanı olarak istihdam edilen sanığın, kamu görevlisi tarafından işlenebilen özgü suç niteliğindeki zimmet suçunun faili olamayacağı, şoförlüğünü yaptığı otobüsün deposundan hortum kullanarak akaryakıtı bidona doldurup ticari taksiye yüklediği sırada kolluk güçlerince yakalanması şeklinde oluşa uygun olarak sübutu kabul edilen eyleminin TCK'nın 155/2. maddesine uyan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmaya  teşebbüs suçunu oluşturacağı gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.5. CD, 15.03.2016, 2014/572 E., 2016/2733 K

Sanığın aşamalardaki savunmalarına, tanık Ayhan Kutun'un ve yakınan Cem Kara'nın anlatımına göre, suçun işlendiği 03.05.2007 tarihinde Yörükler Dış Ticaret AŞ'de şoför olarak görev yapan sanığın zimmetine verilmiş olduğu anlaşılan 06 AC 9751 plakalı aracın yakıt deposundan mazot çalmaya kalkıştığının anlaşılması karşısında; suçun konusunun sanığın hizmet sebebiyle kendisinin idaresine verilmiş araçta bulunan yakıt olması ve bu nedenle eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 155/2, 35. maddelerinde tanımlanan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçuna kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek hırsızlığa kalkışma suçundan mahkumiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.6. CD, 05.06.2013, 2010/26948 E., 2013/13497 K

 

    1. İştirak

Güveni kötüye kullanma, iştirak bakımından özellik arz eder. Burada fail, bir hukuki ilişki kapsamında malın zilyetliğini devralan kişi olabileceğinden, suç, faili yönünden özgü suç niteliği taşır. Bu sebeple, özgü suça iştirak edenlerin müşterek fail olarak sorumlu tutulabilmeleri için, bu kimselerin de fer’i zilyet sıfatına sahip olması gerekir.

Özgü suçlara iştirak eden diğer kişiler ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilir. Bu suça iştirakin kabulü için, maddede belirtilen seçimlik hareketler işlenmeden önce veya en geç işlendiği sırada, kişinin iştirak iradesinin bulunması aranır. Suç tamamlandıktan sonra yapılacak katkılar, bu suça iştirak kapsamında değerlendirilemez.

Koruma Başkanlığında bekçi olarak görev yapan sanığın tahsil ettiği bedelleri mal edindiği iddiası ile cezalandırılmasının talep edildiği, sanığın muhasebe işlerine bakıp tahsilatları yaptığı anlaşılmakta ise de, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanunun 12. maddesinde bekçilerin görevlerinin sayıldığı, anılan Yasanın 13. maddesinde ise belirtilen istisnai durumlar dışında bekçilerin başka işlerde görevlendirilemeyeceği şeklinde yasaklayıcı hüküm getirildiği, olayımızda sanığın tahsilatla görevlendirilmesini gerektirecek istisnai bir durumun mevcut olmadığı, bu itibarla koruma bekçisi olan sanığın zimmet suçundan fail olarak sorumlu tutulmasına yasal olanak bulunmadığı gibi görevine girmemesine rağmen, tahsilat yapması nedeniyle mahkemece oluşumu kabul edilen eylemin hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı ve bu suçun şikayete tabi bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde düşme kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.5. CD, 06.11.2017, 2014/9075 E., 2017/4738 K

“Suça iştirakin kabulü için suç işlenmeden önce veya en geç suçun işlendiği sırada sanıklar arasında iştirak iradesinin bulunması gerektiği, suçun tamamlanmasından sonra başlangıçta iştirak iradesi bulunmadığı takdirde suça katılmaktan sözedilemeyeceği sonradan yapılan yardımın suça iştirak olmayıp yasalarda hüküm bulunduğu takdirde bir başka suçu oluşturacağı cihetle; sanık S. D.’in çalıştığı şirketin banka hesabından yetkisini kullanarak düzenlediği yetki belgesine dayanarak, şirket personeline çektirdiği paraları şahsi işinde kullandığı, kasa açığının belli olacak şekilde artması üzerine diğer sanıklardan masraf yapılmış gibi sahte faturalar temin edilerek şirket adına gerçeğe aykırı sipariş fişleri düzenleyip, bunlara uygun sahte faturaların gider olarak kayıtlara işlenmesini sağladığı somut olayda; sanık S. D.’e şirketin hesabından para alması hususunda onu azmettirdiği, fiiline katıldığı veya suçun işlenmesinde veya suçun işlenmesinden sonra yardım ve katkıda bulunacaklarına dair savunmalarının aksine hiçbir delil bulunmayan, sanıklar A. T. ve S. D.’in, sanık S.’nın tek başına işlediği hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun tamamlanmasından sonra onun isteği üzerine kasa açığını kapatmak amacıyla fatura temin etmelerinin sahte fatura düzenlemek suçunu oluşturacağı, gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y. 11. CD., 11.10.2010, 2009/1333, 2010/11004.

Türkiye Kızılay Derneği Keskin Şubesinde başkan olarak görev yapan sanık Ş.. E..'nin aynı şubede başkan yardımcısı olan sanık İ.. G.. ile birlikte; suç tarihleri arasında, şubeye ait binanın kira bedellerini kiracılardan tahsil ettikleri halde makbuz düzenlenmeyerek kayıtlarda gelir olarak gösterilmemesi, dernek genel merkezi tarafından gönderilen öğrenci burslarının ilgililere ödenmemesi, gerçekte herhangi bir yardım veya harcama yapılmadığı halde yardım veya harcamalar yapılmış gibi ödeme ve harcama belgeleri düzenlenmesi şeklinde gerçekleştirilen usulsüz işlemlerle Derneğin 13.345,10 TL tutarındaki parasını mal edindikleri iddiasıyla açılan kamu davasında; sanıkların savunmaları, şubeye ait taşınmazların kiracısı olan tanıkların kira bedellerini sanık Şeref'e verdikleri yönündeki beyanları, suçlamalara konu gerçeğe aykırı harcama ve yardım ödemesine ilişkin bir kısım belgelerde sanık Ş...'in imzasının bulunması, yine genel merkez tarafından öğrenci bursu olarak ilgililere ödenmesi için gönderilen 2.166,00 TL tutarındaki paranın da bu sanık tarafından teslim alınması, Dernek Tüzüğü ve ilgili Yönergeye göre şube yönetim kurulu başkanı sıfatıyla sanığın şubenin ayni ve nakdi tüm malvarlığının idaresinden sorumlu olması, alınan bilirkişi heyeti raporunda da bu yönde değerlendirmelere yer verilmesi karşısında; sanık Şeref'in sübut bulan eylemlerinin zincirleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu, sanık İsmail'in ise tüm eylemlerden sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı, ancak tanık T.. O..'ın aşamalardaki beyanlarında sanık İsmail'in yanına gelerek Dernek kayıtlarında kendisini temizlik işçisi olarak göstereceklerini, imza atması gereken formalite bir durum olduğunu söylemesi nedeniyle onun isteğiyle suçlamalara konu belgeleri imzaladığını, kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını belirtmesi karşısında, 31/03/2007, 30/06/2007, 30/09/2007 ve 31/12/2007 tarihli gider pusulalarıyla bu tanığa ödenmiş gibi gösterilen toplam 1.080,00 TL'den sorumlu olduğu ve sanığın yalnızca bu eylem yönünden suça  iştirak ettiğinin kabulü gerektiği, ayrıca zimmet suçunun faili olamayacağı, eylemlerinin sübutu halinde zincirleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı düşünülmeden, her iki sanığın suç tarihlerindeki görevleri ve eylemleri karıştırılmak suretiyle ve dosya kapsamı, oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ile yanılgılı değerlendirme sonucu sanık Ş... hakkında beraet, sanık İsmail'in ise tüm eylemlerden sorumlu olduğunun kabulüyle zimmet suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y. 5. CD., 05.03.2014, 2012/14890, 2014/2362.

 

    1. İçtima

Bu suçun seçimlik hareketlerinin, aynı konu üzerinde gerçekleştirilmesi, suçun birden fazla kez işlendiği anlamına gelmez. Suçun konusu aynı ise, birden fazla seçimlik hareketlerin icrası, bu suçtan tek ceza verilmesini gerektirir. Ancak, bu durum cezanın bireyselleştirilmesinde göz önünde bulundurulabilir (m.61). Güveni kötüye kullanma suçu, zimmet suçuna (m.247) göre genel nitelikte bir suçtur. Suçun kamu görevlisi tarafından, görevi kapsamında kendisine teslim edilen mal üzerinde işlendiği durumlarda, özel normun genel norma önceliği kuralı gereğince, kamu görevlisi güveni kötüye kullanma suçundan değil, zimmet suçundan cezalandırılır. Suçun zincirleme şekilde işlenmesi mümkündür. Fail, bir suç işleme kararının icrası kapsamında farklı zamanlarda aynı kişiye karşı suçu işlerse, tek bir ceza verilir; ancak 43 üncü madde uyarınca cezası artırılır.

 

Suçun birden fazla kişiye karşı tek bir hareketle işlenmesi durumunda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır (m.43/2). Örneğin terziye bırakılan birden fazla müşteriye ait pantolonların hepsinin terzi (T) tarafından internet üzerinden bir seferde satılması halinde, faile tek bir suçtan dolayı ceza verilir, bu ceza m.43/2 uyarınca artırılır.

 

Failin, tek bir hareketle hem güveni kötüye kullanma hem de bir başka suçu işlemesi durumunda, farklı neviden fikri içtima (m.44) hükümleri uygulanır. Böyle durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümleri uyarınca, fail, cezası ağır olan suçtan dolayı cezalandırılır.

 

Sanığın, katılanın işyerinde kalfa olarak olarak çalıştığı sırada, ilgili ecza deposundan 269 TL değerindeki “...” isimli ilacı almasına rağmen bu ilacı eczaneye getirmediği ve eczanede tahsil ettiği ilaç bedellerini de kayıtlara yansıtmayarak uhdesinde tuttuğu, böylece sanığın zincirleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığın, gerek eczaneye getirmek üzere teslim aldığı ilacı gerekse de satış paralarını uhdesinde tutmak suretiyle haksız menfaat temin ettiği iddia edilmekle ve katılanın aşamalarda değişmeyen beyanları ile katılan ve sanık arasındaki mesaj kayıtları dikkate alınarak, sanığın, 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesi kanuna aykırıdır. Y. 15. CD., 08.01.2018, 2017/2898, 2018/26.

 

Sanığın katılan şirkette kasa sorumlusu olarak çalıştığı, müşterilere ait tahsil edilen bedellerin makbuzunu kestikten sonra kasa raporunu üst amirine tesliminde bazı tahsilatları işlemeyerek kendi ihtiyaçları için kullandığının iddia ve kabul edildiği olayda; hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. Sanığın, 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayini kanuna aykırıdır. Y. 15. CD., 11.01.2016, 2013/22877, 2016/69.

 

Sanıklar Murat ve Ercan'ın, hangi dönemlerde, söz konusu işyerinde çalıştığı, bu dönemde hangi görevleri üstlendiklerinin araştırılması, kredi kartı borcunu sanıklara verip yatıran Celal, Yüksel , Tülay ve Fevzi isimli kişilerin bilgi sahibi sıfatıyla dinlenilmesi, kredi kartlarının ödenmesine dair banka kayıtlarının getirtilmesi, bütün delillerin toplanmasından sonra dosyanın içinde muhasebeci ve mali müşavirin de bulunduğu bilirkişi kuruluna tevdiinin sağlanarak, bu dönemde, ilgili bankanın katılan işyerinden ne kadar para çektiği, bu paranın kim tarafından çekildiği, muhasebe kayıtlarına intikal ettirilip ettirilmediği, gün sonu işlemlerinde açık bulunup bulunmadığı, gün sonu işlemlerinin devrinin kim tarafından yapıldığı, yapılan ödemenin gerçek bir ödeme olup olmadığı, sanıkların eyleminden kaynaklanan şirket zararının ne kadar olduğu hususlarında denetime elverişli bilirkişi raporu alınmasından sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerekir. Y. 15. CD., 10.07.2014, 2012/20831, 2014/13948.

  1. ETKİN PIŞMANLIK

 

Pişmanlık Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; "yaptığı bir iş ya da davranışının olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma" şeklinde tanımlanmaktadır. Öğreti ve uygulamada; "bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık" denilmektedir.

 

5237 sayılı TCK'nun 168. maddesi ise tazminden çok "pişmanlık" esasını ön plana çıkarmaktadır. Yasa koyucunun da, 5237 sayılı TCK'nun 168. maddesinde, "tek başına iade ve tazmine" değil, "pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine" önem verdiği madde ile ilgili Meclis Komisyonunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır.

 

Bu düzenleme uyarınca, güveni kötüye kullanma suçu yönünden etkin pişmanlık mümkün olup, failin, azmettirenin veya yardım edenin, suç tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.

 

Maddenin 1 inci fıkrası, henüz kovuşturma başlamadan önce failin, azmettirenin veya yardım edenin pişmanlık göstermesi halinde uygulanabilir. Kovuşturma, CMK’nın 2-(f) maddesine göre iddianamenin kabulüyle başladığından, fail, azmettiren veya yardım edenin, 1 inci fıkradaki indirimden yararlanabilmesi için, iddianamenin hazırlanıp mahkemeye verildiği aşamada ve en geç mahkemenin iddianamenin kabulü kararı verdiği ana kadar etkin pişmanlık göstermesi gerekir.

 

Fail, azmettiren veya yardım eden, kovuşturma başladıktan sonra ancak hükümden önce etkin pişmanlık gösterirse, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir (f.2). 168 inci maddenin 4 üncü fıkrasında ise, kısmen geri verme veya tazmin halinde maddenin 1 ve 2nci fıkralarındaki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesinin, mağdurun rıza göstermesi şartına bağlı olduğu kabul edilmiştir.

 

Sanığın, müşteki şirkette satış ve tahsilat sorumlusu olarak görev yaptığı sırada, satıp müşterilerden teslim aldığı 2.750 TL parayı uhdesinde tutmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun işlendiğinin iddia edildiği olayda, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; sanığın hangi tarihler arasında ve hangi görev kapsamında müşteki şirkette çalıştığının araştırılması, sanığın çalıştığı dönemde kimden ve ne kadar para tahsil ettiği, bu paralardan ne kadarını şirkete aktarması gerektiği, yapılan tahsilat ve ödemelere dair belgelerin neler olduğunun belirlenmesi, ilgili fatura, dekont veya diğer belgelerin getirtilerek incelenmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, sanığın, parayı tahsil ettiği kişilerin tanık olarak dinlenerek hangi tarihte ve alınan hangi mal karşılığında sanığa ödeme yaptıklarının sorulması, buna dair belgelerin istenerek dosyaya konulması, sanığın uhdesinde tuttuğu belirtilen parayı müşteki şirkete ödeyip ödemediği, ödemiş ise hangi tarihte ödediğinin araştırılması, ilgili belgelerin dosyaya konulması, kısmi iade bulunması halinde müşteki şirket yetkilisinin dinlenerek, bu ödemeye muvafakatinin olup olmadığı sorularak sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması, bütün delillerin toplanmasından sonra dosyanın muhasebeci bilirkişiye tevdii edilerek uhdede tutulan para ve yapılan ödemelere ilişkin rapor alınmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir. Y. 15. CD., 23.01.2017, 2014/13123, 2017/751 K.

 

İbraname başlıklı, alacağın tamamının sanıktan alındığına ilişkin, tarihsiz belgedeki imzanın şikayetçi Mehmet tarafından kabul edilmesi, ileri sürdüğü, belgenin hile ile alındığı iddiasının ispat edilmemesi ve aksini gösterir belgenin sunulmaması göz önüne alındığında, sanık tarafından yargılama aşamasında zararın tamamının giderildiğinin kabulü gerektiği gözetilmeden, TCK'nun 168/2 maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması suretiyle fazla ceza tayini kanuna aykırıdır. Y. 15. CD., 10.01.2017, 2016/2491, 2017/102 K.

 

Sanığın, katılana ait şirketin Antalya işlerini yürüttüğü, işyerinin müşterilerden olan 28.307,60 TL ve 807 Euro alacağını tahsil etmesine rağmen şirkete teslim etmeyerek uhdesinde tutmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın, katılan şirketten maaş alacağı olduğu, gerçekte daha yüksek miktarda maaş alacağı olmasına karşın 9.000.TL’yi maaş alacağına mahsuben uhdesinde tuttuğu yönündeki savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, sanıkla katılan şirket arasında yapılmış bir hizmet akdi sözleşmesi varsa temin edilmesi, bu sözleşmeye göre maaş ve prim ödemelerinin ne şekilde yapılacağının tespiti ile katılan şirketin sanığa borcu olup olmadığının, sanığın uhdesinde şirkete ait para kalıp kalmadığının ve hapis hakkını kullanmayı gerektirir bir alacak bulunup bulunmadığının belirlenmesi için katılana ait şirketin ticari defter ve belgeleri getirtilerek sanığın müşterilerden yaptığı tahsilatları şirket hesaplarına aktarıp aktarmadığı ve uhdesinde para bulunup bulunmadığı hususunda alanında uzman bilirkişi/bilirkişilerden rapor alınması, ayrıca sanığın borcuna karşılık senet verdiğini kabul etmesi nedeniyle de, senetlerin ödenip ödenmediğinin araştırılarak sanık hakkında TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması, tüm bu hususların araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir. Y. 15. CD., 18.01.2017, 2017/301, 2017/559 K.

  1. ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEBİ

 

TCK’nın 167 nci maddesinde, malvarlığına karşı suçlar açısından ortak bir hüküm olarak, şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebebe yer verilmiştir. 167 nci maddede; “(1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir” denilmektedir. Buna göre, güveni kötüye kullanma suçunun faili ve mağduru arasında ilgili akrabalık ilişkilerinin bulunması halinde, ilişkinin niteliğine göre ya ceza verilmeyecek (m.167/1) ya da cezada indirime gidilecektir (m.167/2)

5237 sayılı TCK'nın 167/2. maddesine göre, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek cezanın yarı oranında indirileceğinin hüküm altına alındığı ve somut olayda da, sanık ...’nın katılan ...’ın aynı konutta oturmayan kardeşi olduğu dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK'nın 167/2. maddesi gereğince cezasından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurularak fazla ceza tayini bozmayı gerektirmiştir. Y. 15. CD., 17.07.2019, 2017/10743, 2019/7857 K.

Katılan ve sanığın evli oldukları, katılanın kurban bayramında hayvan satışından elde ettiği on dokuz bin lira nakit parayı ve 6 adet bileziği eşi sanığa emanet ettiği, sanığın bilezikler ve paraları alarak evi terketmek suretiyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda; güveni kötüye kullanma suçunun haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin zararına işlenmiş olması karşısında sanık hakkında TCK'nın 151/1 ve 167/1-a maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y. 23. CD., 01.06.2016, 2015/8373, 2016/6996 K.

Katılan İsmail'in Akişler Oto Yedekleri San. veTic. A.Ş.'nin ortağı ve yetkilisi olduğu, suç tarihinde katılanın eşi olan sanık Gülcan'ın da aynı şirkette hissesi bulunduğu ve şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu, sanığın değişik zamanlarda şirkete ait paralardan yakınlarına ve kendi banka hesaplarına havale yoluyla para göndererek hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; sanığın üzerine atılı suçu, katılandan başka sanıkla akraba olmayan hissedarları da bulunan şirket tüzel kişiliğine karşı işlediğinin iddia edilmesi karşısında, sanık ve katılan dışında başka ortakların da bulunduğu gözetilmeden, yargılamaya devam edilmeyerek, suç tarihinde sanığın katılanın eşi olduğundan bahisle hatalı değerlendirme yapılmak suretiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD.,20.11.2013, 2012/6963, 2013/17993 K.

  1. KOVUŞTURMA USULÜ

 

    1. Görevli Mahkeme Ve Muhakeme

Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yasa’nın 11. maddesi gereğince, Güveni Kötüye Kullanma ( TCK Md. 155), suçunun yargılamasını yapmakla görevli mahkeme, asliye ceza mahkemesidir. Güveni Kötüye kullanma suçunun failinin 18 yaşından küçük olması halinde görevli mahkeme çocuk mahkemesidir.

Güveni kötüye kullanma suçunun temel şeklinin (m.155/1) takibi şikâyete bağlıdır. Bu sebeple, suçun temel şekli uzlaştırmaya tabi olup, suçun temel şeklinin işlendiği iddiasıyla şikâyet üzerine başlatılan soruşturmada Cumhuriyet savcısı yeterli şüphe bulunduğu sonucuna ulaşırsa, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir (CMK m.253/4) ve bu aşamadan sonra uzlaştırma prosedürü uygulanır (CMK m.253).

 155 inci maddenin 2 nci fıkrasında yer alan suçun nitelikli halinin takibi re’sen yapılır. Bu sebeple, suçun nitelikli hali yönünden uzlaşma hükümleri tatbik edilmez.

04.06.2008 tarihinde katılana ait motorsikletin borçlu olması nedeniyle haczedilerek aynı tarihte yediemin deposu işleten sanığa yediemin sıfatıyla teslim edildiği, dosyada hacizden itibaren bir yıl içerisinde satış istendiğine ve bu süre içinde satış isteme süresini durduran veya kesen bir işlem yapıldığına dair belgeye de rastlanmadığı bu durumda hacizden itibaren bir yıl içerisinde haczin kalkması ve yedi eminlik görevinin de sona ermesi karşısında kendisine muhafaza amacıyla bırakılan motorsikleti başkalarına kullandırtmak ve bazı parçalarının kaybolmasına ve yıpranmasına neden olmak şeklindeki eyleminin sanığın mesleği de dikkate alındığında TCK.nun 155/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirmenin asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı biçimde hüküm kurulmuş ise de; 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanunun 84. maddesi ile 4320 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. madde ve ile sulh ceza mahkemelerinin kaldırıldığı gözetilerek asliye ceza mahkemesince değerlendirme yapılmasına zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir. Y.8. CD, 11.10.2018, 2017/10439 E., 2018/10743K.

Sanığa yüklenen ve TCK’nun 155/1. madde de düzenlenen “güveni kötüye kullanma” suçunun takibinin şikayete bağlı bulunduğu, TCK 73. maddesinde de şikayet süresinin “fiil ve failin öğrenildiği günden itibaren 6 ay” olduğu ve şikayetin süresi içerisinde yapılıp yapılmadığının yargılama şartı olarak kabul edildiği, bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, katılanın suç tarihi olan Eylül 2010 tarihinden sonra 2011 Ekim ayında altı aylık şikayet süresi geçtikten sonra sanık hakkında şikayetçi olduğu dikkate alınarak şikayetin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam etmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 28.03.2018, 2016/2662 E., 2018/2125 K.

    1. Yaptırımı

Suçun, m.155/1’de düzenlenen basit şekli açısından “altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası” öngörülmüştür.

 TCK’nın 52’nci 2 nci fıkrasında suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsuru açısından maddenin “bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası” öngörülmüştür.

Ayrıca TCK’nın 169 uncu maddesinde “(1) Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” denilmek suretiyle, bu suç yönünden tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanması kabul edilmiştir. Bu sebeple, güveni kötüye kullanma suçunun işlenmesi suretiyle tüzel kişi yararına haksız menfaat sağlanmış olursa, ilgili tüzel kişilik hakkında faaliyet izninin iptali ve/veya müsadere güvenlik tedbirleri (m.60) uygulanabilecektir.

    1. Zamanaşımı

5237 sayılı TCK’da düzenlenen, Güveni Kötüye Kullanma ( TCK Md. 155) suçunun dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.

, ?)) {"userId":4,"exception":"[object] (Illuminate\\Database\\QueryException(code: 22001): SQLSTATE[22001]: String data, right truncated: 1406 Data too long for column 'blog_content' at row 1 (SQL: insert into `blogs` (`blog_title`, `blog_slug`, `blog_file`, `blog_content`, `blog_category`) values (GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU, guveni-kotuye-kullanma-sucu, ?,

  1. \t
  2. GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN KANUNİ DÜZENLEMESİ

Güveni kötüye kullanma suçu 5237 sayılı TCK’nın 155. maddesinde ve malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında düzenlenmiştir. TCK m. 155/1’de suçun basit şekli, m. 155/2’de ise nitelikli şekli yer almaktadır. Ayrıca, malvarlığına karşı suçlarda ortak hükümleri içeren şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep (167) ve etkin pişmanlık (168) güveni kötüye kullanma suçu ile ilgili fıkralara da yer verilmiştir.

  1. \t
  2. GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Suçun Hukuki Konusu
    3. \t
    \t

Güveni kötüye kullanma suçu 5237 sayılı TCK'nun 155. maddesinde; "(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur" şeklinde düzenlemiştir.

 

Maddenin gerekçesinde de; "Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır. Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir" açıklaması yapılmıştır.

 

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkar edilmesiyle oluşmaktadır.

 

TCK'nun 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 973. maddesinde; "Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir" şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı kanunun 974. maddesinde; "Zilyet, bir sınırlı ayni hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan asli zilyet, diğeri fer'i zilyettir" biçiminde tanımlanmıştır.

 

Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu  hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkar kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Suçun Maddi Konusu
    3. \t
    \t

Güveni kötüye kullanma suçunun maddi konusu, zilyetliği faile devredilmiş “başkasına ait bir mal”dır” . Suç konusu mal, failin zilyetliğinde bulunmalıdır. Suçun konusunu teşkil eden mal, failden başka bir kimseye ait olmalıdır. Failin kendi malı üzerinde bu suçu işlemesi mümkün değildir.

Madde Gerekçesinde, suçunun konusunun taşınır veya taşınmaz mallar olabileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, mal kavramına dahil olan ve suç tipinde belirtilen tarzda hukuki ilişkilere konu edilen her şey, bu suçun konusunu oluşturabilir

Suçun konusunu oluşturan mal, mülkiyete konu olan ve genellikle de ekonomik değeri bulunan bir maldır. Ancak söz konusu malın, mutlaka ekonomik bir değer taşıması gerekmez. Ekonomik bir değeri olmayan, alınıp satılamayan malların, bu suçun konusunu oluşturabilmesi için, malın, mağdur açısından manevi bir değere sahip olması gerekir.

Yargıtay’ın bir kararında; “suça sürüklenen çocuğun, şikayetçi D. G. ve yanında arkadaşları olduğu halde birlikte gezerken, şikayetçi D.' den cep telefonunu özelliklerine bakacağını söyleyerek aldığını ve daha sonra telefona kontör alıp konuşma yapacağını söyleyerek şikayetçinin ve tanık E.'ın yanından ayrıldığı, suça sürüklenen çocuğun almış olduğu cep telefonunu iade etmediği şeklindeki özel tevdii ve teslimden söz edilemeyecek olan eylemi” hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilmiştir.

 

 

 

Hükümlünün, bankadan mesaj geleceğini söyleyerek şikâyetçiden aldığı telefonu, bankadaki işini hallettikten sonra vereceğini belirtmesi üzerine bunu kabul eden şikâyetçiden aldığı telefonu ona iade etmemesi şeklinde gerçekleştiği iddia ve kabul edilen olayda; şikâyetçinin hükümlüye bankaya gidip işlemlerini halledip döneceği süre için telefonunun zilyetliğini devretmesi, başka bir deyişle hükümlünün telefonu uzun süreliğine almış olması ve şikâyetçinin hâkimiyet alanından çıkması hususları birlikte değerlendirildiğinde, hükümlü ile şikâyetçi arasında hukuksal anlamda geçerli bir zilyetlik devrinin olduğunun anlaşılması karşısında; eylemin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığından (…) Y. 15. CD., 11.12.2017, 2017/36060 E., 2017/26478 K.

 

Suçun işlendiği kafede garson olarak çalışmakta olan sanığın aynı işyerinde çalışan mağdur V.'nin cep telefonuna tanıdığı bir telefon bayiinde ücretsiz program yükleteceğini söyleyerek yanından ayrılması, aynı işyerinde müşteri olarak bulunan mağdur U.'ın ise cep telefonunu şarj edilip iade edilmek üzere teslim etmesi sonrası sanığın işyerinden ayrılarak ortadan kaybolması şeklinde gelişen olayda, mahkemenin güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna ilişkin kabulünde isabetsizlik görülmemiştir. Y. 15. CD., 11.12.2012, 2011/17649 E., 2012/45303 K.

 

Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı,veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Mağdurun iradesi sakatlanmak suretiyle zilyetliğin teslim edilmesinden sonra zilyetliğin inkar edilmesi durumunda ise dolandırıcılık suçu oluşacaktır. Bu hukuksal bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde, sanığın daha işe girerken ismini farklı söyleyerek dolandırıcılık kastıyla hareket ettiği ve farklı bir isimle teslim aldığı aracı ertesi gün yine farklı bir isimle başkasına sattığı, uzun bir süre sanıktan haber alınamadığı, yapılan araştırma sonucunda, aracın parçalanarak hurdacıya satıldığının belirlendiği dikkate alınarak, sanığın hileli hareketlerle haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, eylemin TCK’nın 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçundan hüküm kurmak suretiyle fazla ceza tayini”Y. 15. CD., 08.01.2018, 2017/2905 E., 2018/37 K.

 

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Suçun Faili Ve Mağduru
    3. \t
    \t

Güveni kötüye kullanma suçunun faili, sözleşme ilişkisinin gereği olarak taraf durumunda bulunan ve suç konusu malın zilyetliği kendisine devredilen (fer’i zilyet) kişidir. Bu suçta fail, sözleşme ilişkisi gereği geçici zilyetlikle malı devralmaktadır. Bu yönüyle, suç tipi, özgü suç niteliğini taşımaktadır.

Suçun faili sivil bir kimse olmalıdır. Hukuken geçerli bir zilyetlik devrine dayanmadan, mal üzerinde zilyetlik tesis eden kişiler bu suçun faili olamaz.

Suça konu malın maliki, bu suçun faili olamaz. Keza, bu suçun faili, geçici zilyetlikle malı devralan kimse olduğundan, müşterek (paylı) ve iştirak halinde (elbirliğiyle) mülkiyete konu olan malların malikleri, birbirlerine karşı bu suçları işleyemezler. Nitekim Madde Gerekçesinde de; “Güveni kötüye kullanma suçunda fail, suç konusu malın maliki değildir. Bu nedenle, müşterek veya iştirak hâlinde mülkiyete konu olan mallarla ilgili olarak, müşterek veya iştirak hâlinde malik olanlar birbirlerine karşı güveni kötüye kullanma suçunu işleyemezler” denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir.

Suçun mağduru, sözleşme ilişkisi gereğince bir başkasına, suç konusu malın zilyetliğini devreden ve failin bu suçu oluşturan eylemleri dolayısıyla malvarlığı zarara uğrayan kişilerdir.

Güveni kötüye kullanma suçunda, mülkiyetin yanı sıra zilyetlikten kaynaklanan malvarlığı hakları da korunduğundan, suçun mağdurunun, aynı zamanda suça konu eşyanın maliki olması şart değildir. Bu bakımdan, suçun mağduru mal üzerinde “asli zilyet” sıfatını taşıyan kişiler olabilir.

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Suçun Maddi Unsuru
    3. \t
    \t

Suç tipinin düzenlendiği 155 inci maddenin 1 inci fıkrasında yasaklanan fiiller, başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında “tasarrufta bulunulması” veya “bu devir olgusunun inkar edilmesi” olarak belirtilmiştir.

İnceleme konusu suçta “zilyetliğin amacı dışında tasarrufta bulunma” ve “devir olgusunu inkar etme” fiilleri yaptırım altına alınmıştır. Fiilin icra edilmesinden sonra, herhangi bir neticenin gerçekleşmesi ya da failin bir yarar temin etmesi şart değildir; amaç gerçekleşmemiş olsa da, suç yine oluşur. Bu yönüyle suç tipi, sırf hareket suçu niteliğini taşımaktadır.

 

Ovacık köyü tarafından 2006 yılında kurulan ve resmi bir statüsü bulunmayan sulama birliğinin başkanlığını yapan sanığın, birlik üyelerinden topladığı aidatları uhdesinde tutarak, hizmet ilişkisinin gereği olarak kendisine teslim edilmiş olan paralar üzerinde zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda, sanığın her hangi bir somut delile dayanmayan soyut suç inkarına yönelik savunması ve bir kısım yıllara ait harcama belgelerini sunamaması, sunulan bir kısım defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucunda da mali müşavirler tarafından hazırlanan bilirkişi raporuna göre de birlik hesaplarında 5.150,65 TL noksanlık bulunduğunun tespiti ile katılanın tüm aşamalardaki istikrarlı anlatımları ve bu anlatımları doğrular içerikte bir kısım tanık beyanları karşısında, sanığın zincirleme şekilde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyeti yerine, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraat hükmü verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 24.04.2018, 2015/4625 E., 2018/2899 K.

 

Sanığın, sahibi olduğu şirketin ticari işleri kapsamında hareket ederek kira sözleşmesine konu araçları kiraladığı, katılanın da bu ticaret ilişkisi nedeniyle duyduğu güvene dayalı olarak 12 ay süre ile kullanılmak üzere araçları sanığa teslim ettiği, ancak sanığın bu şekilde tesis ettiği güveni kötüye kullanmak suretiyle kiraladığı araçlardan üç adedini sözleşme bitiminde katılana teslim etmediği anlaşıldığından, sanığın eyleminin ticaret ilişkisinin gereği olarak kendisine teslim edilmiş eşya hakkında işlenen güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu ve TCK'nın 155. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmelidir. Y.CGK, 15.10.2019, 2016/1066 E. ,2019/601 K.

 

katılan tarafından ... Kargonun Düzce şubesine verilen kargonun teslim edilmek üzere sanık ...'ın şube müdürü diğer sanık ...'ın da çalışanı olduğu Ankara Ulus Opera şubesine teslim edildiği, sanık ...'ın alınan savunmasında, katılan tarafından gönderilen kargonun bilgisayar kayıtlarında teslim edilmiş olarak göründüğünü ancak teslim ile ilgili herhangi bir belgenin bulunmadığını ve hangi kurye tarafından da teslim edildiğinin belirlenemediğini, bilgisayara bu kaydı yapan kişinin de sanık ... olduğunu belirttiği, sanık ...'ın da savunmasında kurye tarafından teslim şerhinin kendisinin yaptığını beyan ettiği, katılanın aşamalarda değişmeyen istikrarlı beyanları, sanıkların savunmaları ve tüm dosya kapsamından, sanık ...'ın hizmet gereği kendisine teslim edilen kargoyu alıcısına teslim etmeyerek zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunmak suretiyle atılı suçu işlediği anlaşılmış olup, sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraat hükmü verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 05.02.2018, 2017/2829 E., 2018/582 K.

 

Sanık ...'in kooperatife yapmış olduğu noter ihtarı ile anlaşıldığı üzere devir olgusunu inkar eylemine yönelik kastın var olduğunun söylenemeyeceği, zilyetliği devir amacı dışında tasarrufta bulunma ve devir olgusunu inkar etme eyleminin gerçekleşmediği, sanıkların üzerlerine atılı hizmet nedeniyle görevi kötüyü kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı ve dosya kapsamına göre 1163 sayılı kooperatifler kanunun 90/5 maddesinde öngörülen şekilde olayda, kooperatifin defter ve belgelerinin istenildiğinde müfettişlere, kooperatif kontrolörlerine, denetimle görevlendirilen personele ve kredi kuruluşlarının denetim görevlilerine göstermeme, saymasına ve incelemesine yardımda bulunmamak şeklinde bir eylemin bulunmadığı, bu yasa maddesinde bildirilen suçun unsurlarının da oluşmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin beraat hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Y.15. CD, 01.10.2019, 2017/15762 E., 2019/9224 K.

 

Katılanın, toprak patozu denilen tarım aracını tamir etmesi için sanığın sanayideki dükkanının önüne bıraktığı, sanığın bazı mazeretler ileri sürerek tarım aletini tamir etmediği, makinenin sanığın dükkanının önünde durduğu sırada, sanığın bir haftalık süre için Antalya'ya gittiğinde katılana ait makinenin sanığın dükkanının önünden kimliği tespit edilemeyen şahıslar tarafından alınıp götürüldüğü, sanığın bu şekilde atılı suçu işlediği iddia edilen olayda;

 Sanığın, zilyedliği devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunduğu veya bu devir olgusunu inkar ettiği hususunda her türlü şüpheden uzak, mahkumiyete yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, bu makineyi başkasına verdiğinin veya alıp götürenlere yardım ettiğinin sübut bulmadığı, sanığın, makinenin kendisine tamir edilmesi için bırakılmış olduğunu da inkar etmediği, sanığın eyleminin yalnızca dükkanın önünde bulunan makineyi alıp götürülmesini engelleyecek şekilde muhafaza etmeme olarak yorumlanabileceği, bu şekilde bir ihmalli davranışın da kanunda belirtilen güveni kötüye kullanma suçunun tanımında yer bulmadığı gerekçesiyle verilen beraat hükmünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Y.15. CD, 08.03.2017, 2014/17029 E., 2017/4275 K.

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Suçun Manevi Unsuru
    3. \t
    \t

Güveni kötüye kullanma suçu yalnızca kasten işlenebilir. Fail, maliki olmadığı suça konu malın zilyedi olduğunu, mal üzerinde devir amacı dışında tasarrufta bulunduğunu ya da devir olgusunu inkâr ettiğini bilmeli ve istemelidir. Suç olası kastla da işlenebilir. Ayrıca bir yararın sağlanmış olması, suçun oluşumu bakımından şart değildir81. Söz konusu yararın ekonomik olması zorunlu olmayıp, bu yarar duygusal veya manevi bir nitelik de arz edebilir.

Sanığın katılana yönelik herhangi bir hileli hareketinin, dolayısıyla dolandırıcılık suçunun manevi unsurunun bulunmadığı, mevcut hali ile sanığın eyleminin icradan araç almak için katılan tarafından kendisine tevdi edilen parayı kendi yararına zilyetliğin devri amacına aykırı şekilde tasarrufta bulunmak sureti ile 5237 sayılı TCK 155/1 maddesinde yer alan güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 26.05.2016, 2014/1277 E., 2016/5438 K.

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; ...'nün ... ganyan bayiliğini yapan sanığın, biletleri katılan Kulüp nam ve hesabına satmak ve tahsil ettiği paraları da katılan kulübe iade etmesi gerekirken, hizmet ilişkisinin gereklerine aykırı hareket ederek tahsil ettiği paraları şirkete iade etmeyip uhdesinde bulundurması şeklinde gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminin, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı ve sanık hakkında sevk maddesi doğru gösterilen suçtan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden katılan ile sanık arasında sorunun hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu, suçun maddi ve  manevi unsurlarının oluşmadığı şeklinde oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle beraat hükmünün kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.23. CD, 18.04.2016, 2015/7925 E., 2016/4707 K.

Sanık savunmasında, babasının acil ameliyat ihtiyacı nedeniyle çalıştığı işyerinden söz konusu parayı acil olarak almak zorunda kaldığını beyan etmesi, sanığın babasının bu beyanı doğrulaması ve hemen sonrasında da zararın karşılanması bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçun  manevi unsurunun bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 13.04.2016, 2013/30813 E., 2016/3411 K.

  1. \t
  2. DAHA AĞIR CEZAYI GEREKTİREN NİTELİKLİ UNSURLAR

 

TCK’nın 155 inci maddesinin 1 inci fıkrasında suçun temel şekli, 2 nci fıkrasında ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hali düzenlenmiştir. 2 nci fıkrada; “Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” denilmektedir.

 

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; katılanın aşamalarda verdiği ifadeleri ile şikayet dilekçesinde özetle; sanığın, anılan şirkette pazarlama elemanı olarak çalıştığı dönem içerisinde, Şişli Belediyesi'nden şirket adına tahsil ettiği 7400 TL paranın 5000 TL sini ödediği; ancak kalan 2400 TL parayı uhdesinde tuttuğunu ve ayrıca şirket kasasındaki 3730 TL parayı teslim etmediğini beyan ederek şikayetçi olduğunu belirttiği, sanığın aşamalarda verdiği ifadelerinde ise; Şişli Belediyesinden tahsil ettiği 7400 TL paranın 5000 TL sini şirkete teslim ettiğini, kalan 2400 TL kısmını ise şirket sahibi olan ... isimli kişiye elden verdiğini, ayrıca şirket kasasında bulunan 3730 TL parayı da şirket yetkilisi olan ... isimli kişiye teslim ettiğini savunması karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması açısında; sanığın ifadesinde ismi geçen kişilerin duruşmaya çağrılıp ifadelerine başvurularak sanığın şirkete ait söz konusu paraların kendilerine teslim edip etmediği hususunun sorularak açıkça ortaya konulmasından sonra toplanan bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.23. CD, 30.03.2015, 2015/563 E., 2015/115 K.

 

Somut olayımıza gelince; müşteki Arif Erdur bağırsak kanserinden dolayı hastanede tedavi altında iken aynı bölümde 10. nolu yatakta yatan sanık, birisi ile görüşeceğim diyerek telefonunu istemiş müşteki de rızasıyla telefonu vermiş, telefonu alan sanık, müşteki odada iken salon kısmına geçip telefonla konuşmuş, daha sonra telefonu iade etmemiş ve ortadan kaybolmuştur. Sanık yakalanma üzerine çıkarıldığı mahkemede hastanede tedavi gördüğünü, şikayetçinin cep telefonunu kullanıp iade etmek üzere aldığını, ancak daha sonra bu telefonu iade etmeyerek bir başka arkadaşına verdiğini söylemiştir. Telefon istenmiş ve müşteki rızasıyla sanığa telefonu teslim etmiştir. Zilyetlik sanığa devredilmiştir. Devirin kısa süreli uzun süreli olmasının hiçbir önemi yoktur. Devirden sonra geri verilmemiş, zilyetliğin devri amacı dışında telefon üzerinde tasarrufta bulunulmuştur. Dairemiz bu tür olayları TCK.nun 155/l. kapsamında değerlendirilmiş ve eski uygulamadan dönerek, arzettiğimiz gerekçe ve kabulle içtihat oluşturmuş, içtihadında ısrar ederek süreklilik kazandırmıştır. Uyuşmazlık konusu olan bu olayla ilgili 22.09.2011 tarihinde verdiği kararda olduğu gibi çok sayıda benzeri dosyayı bu içtihadı doğrultusunda sonuçlandırmıştır. Y.CGK, 12.06.2012, 2011/440 E. ,2012/229 K.

 

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu, meslek, sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkalarının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenebilen bir suç olduğundan, sanığın oto kiralama işi yapan katılandan kiraladığı aracın jant ve lastiklerini değiştirip, teyp ve koltuklarını söktükten sonra Şaşmaz Oto Sanayiine terk ettiği şeklinde gerçekleşen eyleminde, suça konu aracın sanığın ifa ettiği bir hizmet veya meslek dolayısıyla kendisine tevdi ve teslim edilmemiş olması sebebiyle, 02.12.2016 tarih ve 29906 Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı yasayla değişik TCK'nun 155/1 maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 08.06.2017, 2017/7463 E., 2017/14187K.

 

Katılan Nermin Turan'a ait 34 VNU 38 plakalı aracın altı ay süre ile aylık 350 TL'den sanık tarafından sözleşme ile kiralandığı, sanığın dört aylık kira bedeli olan 1.400 TL'yi ödediği ancak bir süre sonra kalan kira bedelini ödemediği kira sözleşmesinin sonunda arabayı da teslim etmediği şeklinde gerçekleşen olayda; eyleminin sanık ile katılan arasındaki BK.nun 313. maddesi anlamında hizmet ilişkisi niteliğinde olmadığı, dolayısıyla TCK.nun 155/2. maddesinde düzenlenen "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak" suçunun unsurlarının oluşmadığı, eyleminin aynı maddenin 1. fıkrasında düzenlenen ve takibi şikayete bağlı olan güveni kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 23.01.2013, 2012/15943 E., 2013/1099K.

 

Suç tarihlerinde katılanın işlettiği Mustafa Sıtkı Erkek Endüstri Meslek Lisesi'nin kantininde çalışan sanığın, birden çok kez yazar kasadan para aldığının anlaşıldığı olayda; suça konu yerde bulunan yazar kasanın sanığa 5237 sayılı TCK'nın 155/2. maddesi kapsamında meslek ve sanat, ticaret veya hizmet gereği tevdi ve teslim edilip edilmediğine dair dosyaya yansıyan herhangi bir tespit bulunmaması karşısında; sanığın kantin ve yazar kasa üzerinde idare zaman zaman para tahsil etme yetkisinin bulunup bulunmadığının araştırılarak, şayet suça konu kasanın zilyetliğinin kendisine devredilmiş olması halinde, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 155/2, 43/1. maddelerinde tanımlanan zincirleme suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.13. CD, 14.02.2018, 2016/12441 E., 2013/1973 K

 

Katılanın, kasa ve motor kısımlarının parçalanması amacıyla 44 EN 932 plakalı minibüsü tamirci olan sanık ...'e bıraktığı, sanığın motor kısmını katılandan habersiz başka bir kişiye satmak suretiyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen somut olayda, eylemin, TCK.nun 155/2. maddesinde düzenlenen meslek ve sanat ilişkisinden kaynaklanan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, güveni kötüye kullanma suçu kabul edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 21.02.2019, 2017/4244 E., 2019/1097 K

 

  1. \t
  2. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ ŞEKİLLERİ

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Teşebbüs
    3. \t
    \t

Güveni kötüye kullanma suçu, sırf hareket suçudur. Bu suç açısından icra hareketlerinin tamamlandığı anı tespit etmek çoğu zaman zorluk teşkil edebilir. İcra hareketleri kısımlara bölünemiyorsa, teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olmayacaktır. İcra hareketlerinin kısımlara bölünebildiği durumlarda, failin elinde olmayan nedenlerle hareketlerinin yarıda kalması halinde, suça teşebbüsten söz edilebilir.

Sanık ... suça konu yağları diğer sanığın aracına yükletmiş ve bu sanığı iki gün süre ile .... araçla birlikte bekletmiştir. Bu sırada kendisi benzer iki suç daha işlemiş bu suçların tamamlanmasından sonra ... girişinde suça konu yağları bir toptancıya satmış ve boşaltması amacıyla sanık ...'ı haberdar etmiş birlikte yağın boşalacağı depoya gitmişlerdir. Bu sırada sanık ... olay yerinde ayrılmış sanık ... yağı boşaltmaya başlamış, akabinde ihbar üzerine yakalanmışlardır. Suçun oluşum anı, zilyetlik iradesinin sona erdiği, yükün mal edinme amacıyla diğer sanık ...'ya ait araca yüklendiği andır. Malın daha sonra yakalanması suçun tamamlanmasına engel olamaz. Sanık ... müşteki firma ile yapmış olduğu hukuki sözleşme sonucu zilyetliği devir aldığı malları zilyetliğin devri amacı dışında süresinde teslim etmemiş ve bu malları satmıştır. Bu sebeple suç tamamlanmıştır. Artık malların yakalanması TCK.nun 168. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.  Yukarıdaki izahat ışığında Yargıtay 15. Ceza Dairesinin anılan kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, ilk derece mahkemesinin suçun tamamlandığına ilişkin kararın Onanması gerektiği düşüncesiyle Sayın çoğunluğun karına muhalifim. Y.15. CD, 28.04.2016, 2013/28346 E., 2016/4126 K

Kamu görevlisinin tanımının yapıldığı 5237 sayılı TCK'nın 6/1-c maddesinin gerekçesinde kamusal faaliyetin Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesi olarak tanımlandığı, kamusal faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda ise bu kişilerin kamu görevlisi sayılamayacağı, açıklanan hukuksal durum karşısında Antalya ...'nın yazısına göre belediye personeli olmayan, yüklenici firma elemanı olarak istihdam edilen sanığın, kamu görevlisi tarafından işlenebilen özgü suç niteliğindeki zimmet suçunun faili olamayacağı, şoförlüğünü yaptığı otobüsün deposundan hortum kullanarak akaryakıtı bidona doldurup ticari taksiye yüklediği sırada kolluk güçlerince yakalanması şeklinde oluşa uygun olarak sübutu kabul edilen eyleminin TCK'nın 155/2. maddesine uyan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmaya  teşebbüs suçunu oluşturacağı gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.5. CD, 15.03.2016, 2014/572 E., 2016/2733 K

Sanığın aşamalardaki savunmalarına, tanık Ayhan Kutun'un ve yakınan Cem Kara'nın anlatımına göre, suçun işlendiği 03.05.2007 tarihinde Yörükler Dış Ticaret AŞ'de şoför olarak görev yapan sanığın zimmetine verilmiş olduğu anlaşılan 06 AC 9751 plakalı aracın yakıt deposundan mazot çalmaya kalkıştığının anlaşılması karşısında; suçun konusunun sanığın hizmet sebebiyle kendisinin idaresine verilmiş araçta bulunan yakıt olması ve bu nedenle eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 155/2, 35. maddelerinde tanımlanan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçuna kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek hırsızlığa kalkışma suçundan mahkumiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.6. CD, 05.06.2013, 2010/26948 E., 2013/13497 K

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. İştirak
    3. \t
    \t

Güveni kötüye kullanma, iştirak bakımından özellik arz eder. Burada fail, bir hukuki ilişki kapsamında malın zilyetliğini devralan kişi olabileceğinden, suç, faili yönünden özgü suç niteliği taşır. Bu sebeple, özgü suça iştirak edenlerin müşterek fail olarak sorumlu tutulabilmeleri için, bu kimselerin de fer’i zilyet sıfatına sahip olması gerekir.

Özgü suçlara iştirak eden diğer kişiler ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilir. Bu suça iştirakin kabulü için, maddede belirtilen seçimlik hareketler işlenmeden önce veya en geç işlendiği sırada, kişinin iştirak iradesinin bulunması aranır. Suç tamamlandıktan sonra yapılacak katkılar, bu suça iştirak kapsamında değerlendirilemez.

Koruma Başkanlığında bekçi olarak görev yapan sanığın tahsil ettiği bedelleri mal edindiği iddiası ile cezalandırılmasının talep edildiği, sanığın muhasebe işlerine bakıp tahsilatları yaptığı anlaşılmakta ise de, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanunun 12. maddesinde bekçilerin görevlerinin sayıldığı, anılan Yasanın 13. maddesinde ise belirtilen istisnai durumlar dışında bekçilerin başka işlerde görevlendirilemeyeceği şeklinde yasaklayıcı hüküm getirildiği, olayımızda sanığın tahsilatla görevlendirilmesini gerektirecek istisnai bir durumun mevcut olmadığı, bu itibarla koruma bekçisi olan sanığın zimmet suçundan fail olarak sorumlu tutulmasına yasal olanak bulunmadığı gibi görevine girmemesine rağmen, tahsilat yapması nedeniyle mahkemece oluşumu kabul edilen eylemin hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı ve bu suçun şikayete tabi bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde düşme kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.5. CD, 06.11.2017, 2014/9075 E., 2017/4738 K

“Suça iştirakin kabulü için suç işlenmeden önce veya en geç suçun işlendiği sırada sanıklar arasında iştirak iradesinin bulunması gerektiği, suçun tamamlanmasından sonra başlangıçta iştirak iradesi bulunmadığı takdirde suça katılmaktan sözedilemeyeceği sonradan yapılan yardımın suça iştirak olmayıp yasalarda hüküm bulunduğu takdirde bir başka suçu oluşturacağı cihetle; sanık S. D.’in çalıştığı şirketin banka hesabından yetkisini kullanarak düzenlediği yetki belgesine dayanarak, şirket personeline çektirdiği paraları şahsi işinde kullandığı, kasa açığının belli olacak şekilde artması üzerine diğer sanıklardan masraf yapılmış gibi sahte faturalar temin edilerek şirket adına gerçeğe aykırı sipariş fişleri düzenleyip, bunlara uygun sahte faturaların gider olarak kayıtlara işlenmesini sağladığı somut olayda; sanık S. D.’e şirketin hesabından para alması hususunda onu azmettirdiği, fiiline katıldığı veya suçun işlenmesinde veya suçun işlenmesinden sonra yardım ve katkıda bulunacaklarına dair savunmalarının aksine hiçbir delil bulunmayan, sanıklar A. T. ve S. D.’in, sanık S.’nın tek başına işlediği hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun tamamlanmasından sonra onun isteği üzerine kasa açığını kapatmak amacıyla fatura temin etmelerinin sahte fatura düzenlemek suçunu oluşturacağı, gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y. 11. CD., 11.10.2010, 2009/1333, 2010/11004.

Türkiye Kızılay Derneği Keskin Şubesinde başkan olarak görev yapan sanık Ş.. E..'nin aynı şubede başkan yardımcısı olan sanık İ.. G.. ile birlikte; suç tarihleri arasında, şubeye ait binanın kira bedellerini kiracılardan tahsil ettikleri halde makbuz düzenlenmeyerek kayıtlarda gelir olarak gösterilmemesi, dernek genel merkezi tarafından gönderilen öğrenci burslarının ilgililere ödenmemesi, gerçekte herhangi bir yardım veya harcama yapılmadığı halde yardım veya harcamalar yapılmış gibi ödeme ve harcama belgeleri düzenlenmesi şeklinde gerçekleştirilen usulsüz işlemlerle Derneğin 13.345,10 TL tutarındaki parasını mal edindikleri iddiasıyla açılan kamu davasında; sanıkların savunmaları, şubeye ait taşınmazların kiracısı olan tanıkların kira bedellerini sanık Şeref'e verdikleri yönündeki beyanları, suçlamalara konu gerçeğe aykırı harcama ve yardım ödemesine ilişkin bir kısım belgelerde sanık Ş...'in imzasının bulunması, yine genel merkez tarafından öğrenci bursu olarak ilgililere ödenmesi için gönderilen 2.166,00 TL tutarındaki paranın da bu sanık tarafından teslim alınması, Dernek Tüzüğü ve ilgili Yönergeye göre şube yönetim kurulu başkanı sıfatıyla sanığın şubenin ayni ve nakdi tüm malvarlığının idaresinden sorumlu olması, alınan bilirkişi heyeti raporunda da bu yönde değerlendirmelere yer verilmesi karşısında; sanık Şeref'in sübut bulan eylemlerinin zincirleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu, sanık İsmail'in ise tüm eylemlerden sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı, ancak tanık T.. O..'ın aşamalardaki beyanlarında sanık İsmail'in yanına gelerek Dernek kayıtlarında kendisini temizlik işçisi olarak göstereceklerini, imza atması gereken formalite bir durum olduğunu söylemesi nedeniyle onun isteğiyle suçlamalara konu belgeleri imzaladığını, kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını belirtmesi karşısında, 31/03/2007, 30/06/2007, 30/09/2007 ve 31/12/2007 tarihli gider pusulalarıyla bu tanığa ödenmiş gibi gösterilen toplam 1.080,00 TL'den sorumlu olduğu ve sanığın yalnızca bu eylem yönünden suça  iştirak ettiğinin kabulü gerektiği, ayrıca zimmet suçunun faili olamayacağı, eylemlerinin sübutu halinde zincirleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı düşünülmeden, her iki sanığın suç tarihlerindeki görevleri ve eylemleri karıştırılmak suretiyle ve dosya kapsamı, oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ile yanılgılı değerlendirme sonucu sanık Ş... hakkında beraet, sanık İsmail'in ise tüm eylemlerden sorumlu olduğunun kabulüyle zimmet suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y. 5. CD., 05.03.2014, 2012/14890, 2014/2362.

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. İçtima
    3. \t
    \t

Bu suçun seçimlik hareketlerinin, aynı konu üzerinde gerçekleştirilmesi, suçun birden fazla kez işlendiği anlamına gelmez. Suçun konusu aynı ise, birden fazla seçimlik hareketlerin icrası, bu suçtan tek ceza verilmesini gerektirir. Ancak, bu durum cezanın bireyselleştirilmesinde göz önünde bulundurulabilir (m.61). Güveni kötüye kullanma suçu, zimmet suçuna (m.247) göre genel nitelikte bir suçtur. Suçun kamu görevlisi tarafından, görevi kapsamında kendisine teslim edilen mal üzerinde işlendiği durumlarda, özel normun genel norma önceliği kuralı gereğince, kamu görevlisi güveni kötüye kullanma suçundan değil, zimmet suçundan cezalandırılır. Suçun zincirleme şekilde işlenmesi mümkündür. Fail, bir suç işleme kararının icrası kapsamında farklı zamanlarda aynı kişiye karşı suçu işlerse, tek bir ceza verilir; ancak 43 üncü madde uyarınca cezası artırılır.

 

Suçun birden fazla kişiye karşı tek bir hareketle işlenmesi durumunda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır (m.43/2). Örneğin terziye bırakılan birden fazla müşteriye ait pantolonların hepsinin terzi (T) tarafından internet üzerinden bir seferde satılması halinde, faile tek bir suçtan dolayı ceza verilir, bu ceza m.43/2 uyarınca artırılır.

 

Failin, tek bir hareketle hem güveni kötüye kullanma hem de bir başka suçu işlemesi durumunda, farklı neviden fikri içtima (m.44) hükümleri uygulanır. Böyle durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümleri uyarınca, fail, cezası ağır olan suçtan dolayı cezalandırılır.

 

Sanığın, katılanın işyerinde kalfa olarak olarak çalıştığı sırada, ilgili ecza deposundan 269 TL değerindeki “...” isimli ilacı almasına rağmen bu ilacı eczaneye getirmediği ve eczanede tahsil ettiği ilaç bedellerini de kayıtlara yansıtmayarak uhdesinde tuttuğu, böylece sanığın zincirleme hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığın, gerek eczaneye getirmek üzere teslim aldığı ilacı gerekse de satış paralarını uhdesinde tutmak suretiyle haksız menfaat temin ettiği iddia edilmekle ve katılanın aşamalarda değişmeyen beyanları ile katılan ve sanık arasındaki mesaj kayıtları dikkate alınarak, sanığın, 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesi kanuna aykırıdır. Y. 15. CD., 08.01.2018, 2017/2898, 2018/26.

 

Sanığın katılan şirkette kasa sorumlusu olarak çalıştığı, müşterilere ait tahsil edilen bedellerin makbuzunu kestikten sonra kasa raporunu üst amirine tesliminde bazı tahsilatları işlemeyerek kendi ihtiyaçları için kullandığının iddia ve kabul edildiği olayda; hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. Sanığın, 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayini kanuna aykırıdır. Y. 15. CD., 11.01.2016, 2013/22877, 2016/69.

 

Sanıklar Murat ve Ercan'ın, hangi dönemlerde, söz konusu işyerinde çalıştığı, bu dönemde hangi görevleri üstlendiklerinin araştırılması, kredi kartı borcunu sanıklara verip yatıran Celal, Yüksel , Tülay ve Fevzi isimli kişilerin bilgi sahibi sıfatıyla dinlenilmesi, kredi kartlarının ödenmesine dair banka kayıtlarının getirtilmesi, bütün delillerin toplanmasından sonra dosyanın içinde muhasebeci ve mali müşavirin de bulunduğu bilirkişi kuruluna tevdiinin sağlanarak, bu dönemde, ilgili bankanın katılan işyerinden ne kadar para çektiği, bu paranın kim tarafından çekildiği, muhasebe kayıtlarına intikal ettirilip ettirilmediği, gün sonu işlemlerinde açık bulunup bulunmadığı, gün sonu işlemlerinin devrinin kim tarafından yapıldığı, yapılan ödemenin gerçek bir ödeme olup olmadığı, sanıkların eyleminden kaynaklanan şirket zararının ne kadar olduğu hususlarında denetime elverişli bilirkişi raporu alınmasından sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerekir. Y. 15. CD., 10.07.2014, 2012/20831, 2014/13948.

  1. \t
  2. ETKİN PIŞMANLIK

 

Pişmanlık Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; "yaptığı bir iş ya da davranışının olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma" şeklinde tanımlanmaktadır. Öğreti ve uygulamada; "bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık" denilmektedir.

 

5237 sayılı TCK'nun 168. maddesi ise tazminden çok "pişmanlık" esasını ön plana çıkarmaktadır. Yasa koyucunun da, 5237 sayılı TCK'nun 168. maddesinde, "tek başına iade ve tazmine" değil, "pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine" önem verdiği madde ile ilgili Meclis Komisyonunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır.

 

Bu düzenleme uyarınca, güveni kötüye kullanma suçu yönünden etkin pişmanlık mümkün olup, failin, azmettirenin veya yardım edenin, suç tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.

 

Maddenin 1 inci fıkrası, henüz kovuşturma başlamadan önce failin, azmettirenin veya yardım edenin pişmanlık göstermesi halinde uygulanabilir. Kovuşturma, CMK’nın 2-(f) maddesine göre iddianamenin kabulüyle başladığından, fail, azmettiren veya yardım edenin, 1 inci fıkradaki indirimden yararlanabilmesi için, iddianamenin hazırlanıp mahkemeye verildiği aşamada ve en geç mahkemenin iddianamenin kabulü kararı verdiği ana kadar etkin pişmanlık göstermesi gerekir.

 

Fail, azmettiren veya yardım eden, kovuşturma başladıktan sonra ancak hükümden önce etkin pişmanlık gösterirse, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir (f.2). 168 inci maddenin 4 üncü fıkrasında ise, kısmen geri verme veya tazmin halinde maddenin 1 ve 2nci fıkralarındaki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesinin, mağdurun rıza göstermesi şartına bağlı olduğu kabul edilmiştir.

 

Sanığın, müşteki şirkette satış ve tahsilat sorumlusu olarak görev yaptığı sırada, satıp müşterilerden teslim aldığı 2.750 TL parayı uhdesinde tutmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun işlendiğinin iddia edildiği olayda, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; sanığın hangi tarihler arasında ve hangi görev kapsamında müşteki şirkette çalıştığının araştırılması, sanığın çalıştığı dönemde kimden ve ne kadar para tahsil ettiği, bu paralardan ne kadarını şirkete aktarması gerektiği, yapılan tahsilat ve ödemelere dair belgelerin neler olduğunun belirlenmesi, ilgili fatura, dekont veya diğer belgelerin getirtilerek incelenmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, sanığın, parayı tahsil ettiği kişilerin tanık olarak dinlenerek hangi tarihte ve alınan hangi mal karşılığında sanığa ödeme yaptıklarının sorulması, buna dair belgelerin istenerek dosyaya konulması, sanığın uhdesinde tuttuğu belirtilen parayı müşteki şirkete ödeyip ödemediği, ödemiş ise hangi tarihte ödediğinin araştırılması, ilgili belgelerin dosyaya konulması, kısmi iade bulunması halinde müşteki şirket yetkilisinin dinlenerek, bu ödemeye muvafakatinin olup olmadığı sorularak sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması, bütün delillerin toplanmasından sonra dosyanın muhasebeci bilirkişiye tevdii edilerek uhdede tutulan para ve yapılan ödemelere ilişkin rapor alınmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir. Y. 15. CD., 23.01.2017, 2014/13123, 2017/751 K.

 

İbraname başlıklı, alacağın tamamının sanıktan alındığına ilişkin, tarihsiz belgedeki imzanın şikayetçi Mehmet tarafından kabul edilmesi, ileri sürdüğü, belgenin hile ile alındığı iddiasının ispat edilmemesi ve aksini gösterir belgenin sunulmaması göz önüne alındığında, sanık tarafından yargılama aşamasında zararın tamamının giderildiğinin kabulü gerektiği gözetilmeden, TCK'nun 168/2 maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması suretiyle fazla ceza tayini kanuna aykırıdır. Y. 15. CD., 10.01.2017, 2016/2491, 2017/102 K.

 

Sanığın, katılana ait şirketin Antalya işlerini yürüttüğü, işyerinin müşterilerden olan 28.307,60 TL ve 807 Euro alacağını tahsil etmesine rağmen şirkete teslim etmeyerek uhdesinde tutmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın, katılan şirketten maaş alacağı olduğu, gerçekte daha yüksek miktarda maaş alacağı olmasına karşın 9.000.TL’yi maaş alacağına mahsuben uhdesinde tuttuğu yönündeki savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, sanıkla katılan şirket arasında yapılmış bir hizmet akdi sözleşmesi varsa temin edilmesi, bu sözleşmeye göre maaş ve prim ödemelerinin ne şekilde yapılacağının tespiti ile katılan şirketin sanığa borcu olup olmadığının, sanığın uhdesinde şirkete ait para kalıp kalmadığının ve hapis hakkını kullanmayı gerektirir bir alacak bulunup bulunmadığının belirlenmesi için katılana ait şirketin ticari defter ve belgeleri getirtilerek sanığın müşterilerden yaptığı tahsilatları şirket hesaplarına aktarıp aktarmadığı ve uhdesinde para bulunup bulunmadığı hususunda alanında uzman bilirkişi/bilirkişilerden rapor alınması, ayrıca sanığın borcuna karşılık senet verdiğini kabul etmesi nedeniyle de, senetlerin ödenip ödenmediğinin araştırılarak sanık hakkında TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması, tüm bu hususların araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir. Y. 15. CD., 18.01.2017, 2017/301, 2017/559 K.

  1. \t
  2. ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEBİ

 

TCK’nın 167 nci maddesinde, malvarlığına karşı suçlar açısından ortak bir hüküm olarak, şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebebe yer verilmiştir. 167 nci maddede; “(1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir” denilmektedir. Buna göre, güveni kötüye kullanma suçunun faili ve mağduru arasında ilgili akrabalık ilişkilerinin bulunması halinde, ilişkinin niteliğine göre ya ceza verilmeyecek (m.167/1) ya da cezada indirime gidilecektir (m.167/2)

5237 sayılı TCK'nın 167/2. maddesine göre, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek cezanın yarı oranında indirileceğinin hüküm altına alındığı ve somut olayda da, sanık ...’nın katılan ...’ın aynı konutta oturmayan kardeşi olduğu dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK'nın 167/2. maddesi gereğince cezasından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurularak fazla ceza tayini bozmayı gerektirmiştir. Y. 15. CD., 17.07.2019, 2017/10743, 2019/7857 K.

Katılan ve sanığın evli oldukları, katılanın kurban bayramında hayvan satışından elde ettiği on dokuz bin lira nakit parayı ve 6 adet bileziği eşi sanığa emanet ettiği, sanığın bilezikler ve paraları alarak evi terketmek suretiyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda; güveni kötüye kullanma suçunun haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin zararına işlenmiş olması karşısında sanık hakkında TCK'nın 151/1 ve 167/1-a maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y. 23. CD., 01.06.2016, 2015/8373, 2016/6996 K.

Katılan İsmail'in Akişler Oto Yedekleri San. veTic. A.Ş.'nin ortağı ve yetkilisi olduğu, suç tarihinde katılanın eşi olan sanık Gülcan'ın da aynı şirkette hissesi bulunduğu ve şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu, sanığın değişik zamanlarda şirkete ait paralardan yakınlarına ve kendi banka hesaplarına havale yoluyla para göndererek hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; sanığın üzerine atılı suçu, katılandan başka sanıkla akraba olmayan hissedarları da bulunan şirket tüzel kişiliğine karşı işlediğinin iddia edilmesi karşısında, sanık ve katılan dışında başka ortakların da bulunduğu gözetilmeden, yargılamaya devam edilmeyerek, suç tarihinde sanığın katılanın eşi olduğundan bahisle hatalı değerlendirme yapılmak suretiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD.,20.11.2013, 2012/6963, 2013/17993 K.

  1. \t
  2. KOVUŞTURMA USULÜ

 

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Görevli Mahkeme Ve Muhakeme
    3. \t
    \t

Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yasa’nın 11. maddesi gereğince, Güveni Kötüye Kullanma ( TCK Md. 155), suçunun yargılamasını yapmakla görevli mahkeme, asliye ceza mahkemesidir. Güveni Kötüye kullanma suçunun failinin 18 yaşından küçük olması halinde görevli mahkeme çocuk mahkemesidir.

Güveni kötüye kullanma suçunun temel şeklinin (m.155/1) takibi şikâyete bağlıdır. Bu sebeple, suçun temel şekli uzlaştırmaya tabi olup, suçun temel şeklinin işlendiği iddiasıyla şikâyet üzerine başlatılan soruşturmada Cumhuriyet savcısı yeterli şüphe bulunduğu sonucuna ulaşırsa, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir (CMK m.253/4) ve bu aşamadan sonra uzlaştırma prosedürü uygulanır (CMK m.253).

 155 inci maddenin 2 nci fıkrasında yer alan suçun nitelikli halinin takibi re’sen yapılır. Bu sebeple, suçun nitelikli hali yönünden uzlaşma hükümleri tatbik edilmez.

04.06.2008 tarihinde katılana ait motorsikletin borçlu olması nedeniyle haczedilerek aynı tarihte yediemin deposu işleten sanığa yediemin sıfatıyla teslim edildiği, dosyada hacizden itibaren bir yıl içerisinde satış istendiğine ve bu süre içinde satış isteme süresini durduran veya kesen bir işlem yapıldığına dair belgeye de rastlanmadığı bu durumda hacizden itibaren bir yıl içerisinde haczin kalkması ve yedi eminlik görevinin de sona ermesi karşısında kendisine muhafaza amacıyla bırakılan motorsikleti başkalarına kullandırtmak ve bazı parçalarının kaybolmasına ve yıpranmasına neden olmak şeklindeki eyleminin sanığın mesleği de dikkate alındığında TCK.nun 155/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirmenin asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı biçimde hüküm kurulmuş ise de; 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6545 sayılı Kanunun 84. maddesi ile 4320 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. madde ve ile sulh ceza mahkemelerinin kaldırıldığı gözetilerek asliye ceza mahkemesince değerlendirme yapılmasına zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir. Y.8. CD, 11.10.2018, 2017/10439 E., 2018/10743K.

Sanığa yüklenen ve TCK’nun 155/1. madde de düzenlenen “güveni kötüye kullanma” suçunun takibinin şikayete bağlı bulunduğu, TCK 73. maddesinde de şikayet süresinin “fiil ve failin öğrenildiği günden itibaren 6 ay” olduğu ve şikayetin süresi içerisinde yapılıp yapılmadığının yargılama şartı olarak kabul edildiği, bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, katılanın suç tarihi olan Eylül 2010 tarihinden sonra 2011 Ekim ayında altı aylık şikayet süresi geçtikten sonra sanık hakkında şikayetçi olduğu dikkate alınarak şikayetin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam etmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Y.15. CD, 28.03.2018, 2016/2662 E., 2018/2125 K.

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Yaptırımı
    3. \t
    \t

Suçun, m.155/1’de düzenlenen basit şekli açısından “altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası” öngörülmüştür.

 TCK’nın 52’nci 2 nci fıkrasında suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsuru açısından maddenin “bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası” öngörülmüştür.

Ayrıca TCK’nın 169 uncu maddesinde “(1) Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” denilmek suretiyle, bu suç yönünden tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanması kabul edilmiştir. Bu sebeple, güveni kötüye kullanma suçunun işlenmesi suretiyle tüzel kişi yararına haksız menfaat sağlanmış olursa, ilgili tüzel kişilik hakkında faaliyet izninin iptali ve/veya müsadere güvenlik tedbirleri (m.60) uygulanabilecektir.

  1. \t
  2. \t
    1. \t\t
    2. Zamanaşımı
    3. \t
    \t

5237 sayılı TCK’da düzenlenen, Güveni Kötüye Kullanma ( TCK Md. 155) suçunun dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.