ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Mirasçı dışında üçüncü kişilerin aldatılması, mirastan mal kaçırma anlamına gelmez ve muris muvazaasına neden olmaz.

Ne var ki, mahkemece hükme esas alınan Aydın Sulh Hukuk mahkemesi'nin 7.10.1997 tarih 71/1230 sayılı dava dosyası miras bırakan tarafından taraf muvazaası hukuksal nedenine dayanılarak açılmış, miras bırakanın ölümü üzerine davacı tarafından devam edilmiş ve davacı vekilinin feragatı üzerine feragat nedeniyle reddine karar verilmiş, bu sırada eldeki dava muris muvazaasına dayalı olarak açılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, taraf muvazaası ile muris muvazaası tamamen ayrı hukuki sebeplere dayanan, sonuç ve hükümleri ayrı olan dava türleridir. Sebep birliği olmadığından taraf muvazaası davasının muris muvazaası davası yönünden kesin hüküm teşkil etmeyeceği gibi derdestlik itirazına da esas alınamaz. Nitekim o husus yerleşmiş içtihatlarda açıkça vurgulana gelmiştir. Öte yandan miras bırakan tarafından taraf muvazaasına dayanılarak açılan davanın O'nun ölümü üzerine davacı tarafından devam edilmesi o davaya muris muvazaası niteliğini kazandırmaz.Hal böyle olunca, işin esasına girilmesi, tarafların tüm delillerinin toplanılması, yukarıda değinilen dosyanın da bir delil olarak değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.2.2000 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 1. HD. E. 2000/1418, K. 2000/1558, T. 16.02.2000

Dava, tapu iptali isteğine ilişkindir.Davacı, dava dışı ...′dan alacaklı olup hakkında icra takibi başlattığını, ...′ın mirasbırakanı ...′ın 58 nolu parselini sağlığında davalı kızına muvazaalı biçimde temlik ettiğini, böylece alacağına kavuşma imkanının ortadan kaldırıldığını ileri sürerek 58 nolu parselin mirasbırakanı ...′dan ...′a intikal edecek olan payının iptali ile alacağına karşılık haczine karar verilmesini istemiştir.Davalı, taşınmazın temlikinin muvazaalı olmadığını, mirasçı ...′ın mirastan feragat ettiğini, taraf sıfatı kalmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taşınmazın davacının borçlusu ... tarafından değil mirasbırakanı ... tarafından davalıya temlik edildiği, bu nedenle somut olayın İİK′ndaki tasarrufun iptali hükümleri yerine muris muvazaası hükümleri çerçevesinde değerlendirildiği, ancak davacı alacaklı ...′in mirasçı olmamasından ötürü muris muvazaası davasını açamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de, dava konusu 58 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan ... adına kayıtlı iken; mirasbırakanın, taşınmazın çıplak mülkiyetini 15.08.2011 tarihinde kızı ...′e satış yoluyla temlik ettiği; 13.01.2014 tarihinde ölümüyle, geride mirasçıları olarak oğlu ... ile kızı ...'in kaldığı getirtilen kayıt ve belgelerden görülmektedir. Ne var ki, hâkim davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca, ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgular çerçevesinde hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.Somut olayda, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu′nun 19.(818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinden kaynaklanan ″muvazaaya dayalı tasarrufun iptali″ hukuksal nedenine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın ″muvazaaya dayalı tasarrufun iptali″ niteliğinde bulunduğu gözetilerek değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ile muris muvazaası çerçevesinde değerlendirme yapılarak yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.Kabule göre de, ön inceleme duruşmasında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu′nun 140/3. maddesi uyarınca davanın nitelendirmesinin yapılmamış olması da doğru değildir.Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerinde görüldüğünden, kabulüyle hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 1. HD. E. 2019/2037, K. 2020/6461, T. 03.12.2020