Yargıtay 19. HD; 11.7.2012, E. 2012/6338, K. 2012/11554
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Dava, icra takibine konu bonoların cebir ve şiddet uygulanarak imzalatıldığı iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
Davalı Murat Çapçıoğlu vekili, dava açma hakkının zamanaşımına uğradığını, dava dilekçesinde belirtilen 9 adet bonodan sadece birinde müvekkilinin yetkili hamil olması nedeniyle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacılara ödeme emri ulaştıktan sonra suç duyurusunda bulunduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Zahir Kulak cevabında, davacıların kendisine 2001 yılından beri borçlu olduklarını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacıların suç duyurusu üzerine Zakir Kulak'ın ihkak-ı hak suçundan mahkum olduğu, davalılar hakkında zorla senet imzalamaktan dolayı ceza davası bulunmadığı, ayrıca BK'nun 31. maddesine göre bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra dava açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili temyiz edilmiştir.
1- Borçlar Kanunu'nun 31'nci maddesine göre, "Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder." Bu kanun hükmü uyarınca ikrah ile akit yapmak zorunda kalan kişi, iptal hakkını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmak zorunda olup, bu beyanın bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşması gerekir. İptal beyanının bir şekle tabi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibarıyla bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belli bir usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir.
Somut olayda davacılar, olayın meydana geldiği 2003 yılı içerisinde zorla senet imzalatıldığı iddiası ile Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmuş, ayrıca aynı yıl içerisinde aynı nedenle icra mahkemesinden şikayet yoluyla takibin iptalini talep etmişlerdir. Bu durumda davacıların BK'nun 31'nci maddesinde öngörülen bir yıllık süre içerisinde hiçbir şekle bağlı olmayan iptal beyanında bulunduklarını kabul etmek gerekir. Bu nedenle mahkemece menfi tespit davasının ikrahın ortadan kalkmasından itibaren bir yıllık sürede açılmadığı şeklindeki gerekçesi isabetsizdir.
2- Mahkemece hükme esas alınan Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında taraflar arasındaki alacak-borç ilişkisi nedeniyle zorla senet imzalatma eyleminin kendiliğinden hak alma şeklinde nitelendirildiği ve bu nitelendirmeye göre mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmakta ise de söz konusu kararda taraflar arasındaki alacak-borç ilişkisinin miktarı konusunda bir saptamaya yer verilmemiştir. Bu durumda bonolarda yazılı miktarlara itibar edilip, ispat yükünün tayininde hataya düşülmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 11.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.