ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Açığa Atılan İmzalı Boş Belgeyi Kötüye Kullanma Suçu

T.C.

Y A R G I T A Y

İ.B.K.

E. 1988 / 1
K. 1989 / 2
T. 24.03.1989




MAL A.C./EMNİYETİ S./AÇIĞA İMZANIN SUİSTİMALI 509

765 / TCK. - 59.

İMZALI VE YAZISIZ BİR KAĞIDA SAHİBİNİN ZARARINA OLARAK HUKUKÇA HÜKMÜHAİZ BİR 
MUAMELE YAZILDIĞI VEYA YAZDIRILDIĞI İDDİASIYLA TÜRK CEZAKANUNUNUN 509. 
MADDESİNE DAYANILARAK ŞİKAYET ÜZERİNE AÇILAN CEZADAVASINDA SANIĞA YÜKLENEN BU 
EYLEMİN HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİKANUNUN CEVAZ VERDİĞİ AYRIK DURUMLAR DIŞINDA 
TANIKLA İSBAT EDİLEMEZ.

DAVA : Ordu Asliye Ceza Mahkemesinin 25.12.1987 gün ve 467/679 sayılı 
yazısında "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.3.1986 gün ve 1985/9-464 esas ve 
1985/126 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.9.1985 gün ve 
1985/3520-3982, 10.4.1986 gün ve 1986/240-2335 ve yine aynı Dairenin 6.10.1986 
gün ve 1986/3224-4942 sayılı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 8.10.1987 gün ve 
6037/8399 sayılı kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri 
sürülerek başvurulması üzerine Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunca; "imzalı boş 
senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu 
iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin tanıkla isbat edilip 
edilemeyeceği" konusunda sözü edilen kararlar arasında aykırılık bulunduğu 
belirtilerek, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 
14. maddeleri uyarınca konunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel 
Kurulunda görüşülmesine, 25.2.1988 gün ve 15 sayı ile karar verilmiştir. 
11.11.1988 gününde toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel 
Kurulunda, önce kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve içtihadı 
birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu üzerinde durulmuş ve aynı konuda daha 
önce yapılan bir başvuru da evrakla birleştirilerek 24.2.1989 günlü toplantıda 
sözü geçen kararlar arasında yukarda belirtilen konuda içtihat aykırılığının 
bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra esasın görüşülmesine 
geçilmiştir. 
Esasın incelenmesinde önce konu ile doğrudan doğruya ilgili yasa 
maddelerini gözden geçikmekte yarar bulunmaktadır. Bu maddeler şöyle 
sıralanabilir:
"Türk Ceza Kanunu madde 509 - Bir kimse iade veya muayyen bir suretle 
istimal etmek üzere kendisine tevdi olunan imzalı ve yazısız bir kağıda 
sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazar veya yazdırır, 
yahut elinde bedelsiz olarak kalmış olan bir senedi istimal ederse, mutazarrır 
olan kimsenin şikayeti üzerine üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzelli 
liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasına mahkum olur..
Bu imzalı ve yazısız kağıt esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayıp da 
bertakrip ele geçirerek birinci fıkradaki cürmü işlemiş ise, altıncı babın 
üçüncü ve dördüncü fasıllarında beyan olunan ahkama göre ceza verilir. 
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 255 - Bir fiilin suç olup olmaması, 
adi hukuka müteallik bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleye 
dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer'i kaidelere göre karar verir.
Bununla beraber mahkeme, muhakemeye ara ve hukuk davası açılması için 
alakadarlara bir mehil verebilir.
Hukuk Mahkemesinden bu bapta bir hüküm çıkmasını da bekleyebilir.
Türk Ticaret Kanunu madde 592 - Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış 
bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde doldurulursa bu 
anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyeti hamile karşı ileri sürülemez; 
meğer ki hamil poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap sırasında 
kendisine ağır bir kusurun isnadı mümkün bulunmuş olsun.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 288 - Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, 
devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla 
yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin 
lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin 
miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma ibra gibi herhangi bir sebeple 
beşbin liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290 - Senede bağlı olan her çeşit 
iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan 
kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az 
bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290 - senede bağlı olan her çeşit 
iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan 
kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az 
bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 314 - Resmi ve gayri resmi her nevi 
senedatın sahteliğini iddia eden kimse asıl davayı rüyet eden mahkemede bu 
iddiasını gerek davayı asliye gerek davayı hadise suretiyle ikame edebilir. 
Usulüne tevfikan icra kılınan tetkikat neticesinde senedin sahte olmadığına 
dair mahkemeden sadır olan karar kesbi katiyet ettikten sonra işbu senet 
hakkında mehakimi cezaiyede dahi sahtelik iddiası mesmu olmaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 315 - Mahkemece sahtelik sebebiyle 
iptal edilen senet hakkında ciheti cezaiyece ademi mesuliyet ve beraate dair 
verilecek karar hukuk mahkemesince senedin iptali hakkındaki karara haizi tesir 
değildir. 
Borçlar Kanunu madde 53 - Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin 
faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza 
hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde 
verilen beraet kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi 
kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk 
hakimini takyit etmez."
Konu ile ilgili olan bu maddelerden, gerçek veya tüzel kişiler arasında 
imzalı boş kağıdın ileride senet biçimen dönüştürülmek üzere verilmesinin 
mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu boş kağıdın, aradaki anlaşmaya aykırı 
olarak senet biçimine getirilmesinin suç oluşturduğu iddiasıyla açılan ceza 
davasında iddianın sübutu açısından olayda tanık dinlenip dinlenemeyeceği 
konusunda ceza ve hukuk usulü yasaları farklı düzenlemeler getirdiğinden hangi 
usul hükümleri uygulanmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenebileceği hususunda 
uyuşmazlık bulunmaktadır.
Önce, imzalı boş kağıdın veya açık senedin yahut açık kambiyo senedinin 
poliçe, bono ve çek borçlu tarafından alacaklıya verilmesinin Türk Hukuku 
yönünden geçerli olduğunu belirtmek gerekir. Borçlunun sadece imzasını taşıyan 
ve onun rızası ile alacaklıya verildikten sonra alacaklı tarafından doldurulan 
bu boş kağıt bir senet olarak meydana çıkmaktadır. HUMK.nun 288. maddesine 
göre, "Bir hakkın doğumu, düşürülmesi,.. itfası amacıyla yapılan hukuki 
işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği 
takdirde senetle ispat olunması gerektiği gibi aynı Yasanın 290. maddesine göre 
de, "Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve 
senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan 
hukuki işlemler..." tanıkla ispat olunamaz. Nitekim, 12.4.1933 gün ve 31/7 
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, senede müstenit olan her nevi iddiaya 
karşı dermeyan olunacak savunmalarının tanıkla ispatının mümkün olmadığına 
karar verilmiştir. Bu hükümlerden ve İçtihadı Birleştirme Kararından 
anlaşıldığı üzere, senetle ispat zorunluğu yalnız hukuki işlemler muameleler 
içindir. Hukuki fiiller ise, tanıkla ispat edilebildiği için bunların senetle 
ispatı zorunluluğu yoktur. 
Bir borcu ödemek acaba maddi fiil midir? Borcu ödemek, bir borcu sona 
erdirme amacına yönelik olduğu için hukuki fiil değil, hukuki işlemdir. Senede 
karşı ileri sürülen hukuki işlemler değeri ne olursa olsun tanıkla ispat 
olunamaz. Bu kural HUMK.nun 290. maddesinde hükme bağlanmıştır. 
Bununla beraber senede karşı, senetle ispatın bazı istisnaları HUMK.nun 
293. ve 294. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu istisnalar dışında, imzalı boş 
kağıdın senet haline dönüştürülmesine karşı borçlu tarafından ileri sürülen 
hususların senetle ispatı gerekmektedir. Öte yandan, imzalı boş kağıda 
alacaklıya veren borçlu, diğer tarafta güvenmiştir. Bu güvene dayanarak rızası 
ile imzalı boş kağıdı veren kimse muhtemel tehlikelere ve onun hukuki 
sonuçlarına katlanmalı ve senede karşı savunması yazılı delillerle ispat 
etmelidir.
İmzalı boş bir kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı olarak hukukça geçerli bir 
senet haline getirildiği iddiasının istisnalar dışında tanıkla ispatının mümkün 
olmadığı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yönünden açıklanmış bulunmaktadır. 
Acaba, bu ispat biçimi TCK.nun 509. maddesi yönünden ceza mahkemesinde de 
geçerli midir?
CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka 
ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu borunu ceza işlerinde 
uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza 
mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun 
bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da 
bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir 
kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen 
serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan 
istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği 
ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk 
mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının 
tartışmasız olması gerekmektedir. Bu konuda aksi yönde ileri sürülen görüşlerin 
kabulü mümkün değildir. Çünkü ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin uyuşmazlığın 
hukuk mahkemesinde çözümüne imkan tanıdıktan sonra bu mahkemeden verilen ve 
kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir çelişki olur. İşte bu nedenledir 
ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir sorunu ceza usulü kuralları içinde 
karara bağlamadan bu sorunun hukuk mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, 
artık hukuk mahkemeden verilen ve kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir 
çelişki olur. İşte bu nedenledir ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir 
sorunu ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadan bu sorunun hukuk 
mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen 
kararla bağlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Biraz önce değinilen adi hukuka 
ilişkin sorunu ceza mahkemesi kendisi karara bağlamak istediği takrdirde, yine 
aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması icpa eder. 
Aksi halin kabulünde çelişkili kararların tesisi olasılığı nedeniyle hak ve 
nısfet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, bu da yargıya olan 
güveni sarsar. Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup 
olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza 
mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli 
kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza 
mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet 
düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir 
deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı 
düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı 
incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya 
aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları 
uygulamak suretiyle çözümlemek zorunludur.
Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı 
usul kurallarının uygulanmasının kabulünde farklı sonuçların çıkacağı açıktır. 
CMUK.nun 255. maddesinin alındığı Alman Usulünde bu farklılık yoktur. Çünkü bu 
ülkede gerek ceza ve gerek hukuk usulünde serbest delil istemi uygulanmaktadır. 
Öte yandan, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasının ceza 
mahkemesinde serbest delil usulü ve hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında 
sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya 
çıkmasının kabulü adalet ve hakkaniyete aykırı düşer. Bu itibarla, imzalı boş 
kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasına ilişkin adi hukuka ait sorunun 
çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen kararların farklı sonuçlarının 
uygulamada doğuracağı sakıncaların önlenmesi bakımından, tanıkla ispat 
konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını 
uygulaması gerekir. 
Biraz önce açıklanan görüş, yalan yere yemin suçunda ceza mahkemelerinde 
tanık dinlenip dinlenmeyeceğine ilişkin içtihat uyuşmazlığını çözen 2.4.1941 
gün ve 19.12 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da benimsenmiştir. 
Diğer taraftan Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi hükmünce "Hakim kusur olup 
olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup 
bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun mes'uliyete dair hükümleriyle 
bağlı olmadığı gibi, Ceza mahkemesinden verilen beraet kararıyle de mukayyet 
değildir". Bu hükümlerle hukuk hakimine kuşkusuz ceza hukukunun sorumluluğa 
ilişkin kuralları karşısında geniş bir serbestlik tanımaktadır. B.K.nun 53. 
maddesinde benimsenen esaslara göre, ceza mahkemesince delil yetersizliğinden 
dolayı verilen bir beraet kararının hukuk hakimini bağlamayacağı; ancak ceza 
hakimi failin yasayı ihlal ettiğini tespit etmesi halinde hukuk hakiminin bu 
kararla bağlı olduğu ve artık işlenen fiilin hukuka aykırı olmadığına karar 
veremeyeceği yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğidir. 
İmzalı boş bir kağıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının 
cezada sabit görülerek verilen mahkumiyet kararının aksine olarak hukuk 
mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın gerçek 
bulunduğu sabit olduğu takdirde, alacaklı ceza kararı sonucu mahkum olacak ve 
fakat aynı alacaklı hukuk mahkemesi kararı sonucu alacağını icrada tahsil 
edecektir. Böylesine çelişkili durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının cevaz 
vermeyeceği doğaldır. Bu sonucu benimsemek Borçlar Kanunu'nun az önce açıklanan 
53. maddesindeki hukuki esaslarla da bağdaştırılamaz. Aksinin kabulü halinde 
senet borçlusu hiç bir zaman ne İcra Tetkik Mercii Hakimliğine, ne de Ticaret 
Mahkemesine başvurma yoluna gitmeyecek, şahit temin ederek C. Savcılığına 
başvurarak dava açılmasını, kamu davasına da katılarak şahsi hakkının hüküm 
altına alınmasına ve asıl önemli olan TCK.nun 36. maddesine dayanarak davaya 
konu belgenin zoralımına karar verilmesini sağlayabilecektir. Hal böyle olunca 
ve bu yol açılınca H.U.M.K. ve İ.İ.K. hükümleriyle getirilen sınırlamaların 
uygulama olanağı da eylemli olarak kalkacaktır.
Kaldı ki, cebinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan 
alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinden de öteye TCK.nun 
509. maddesinde gösterilen sonucu bakımından çok ağır olan bir cezanın tehdidi 
altında bulundurulması, hatta H.U.M.K. ile İ.İ.K., Ticaret Kanunu hükümlerine 
güvenerek alacağını sağlam gördüğü için, şahit temini yolunu hiç aklına 
getirmediğinden, kolayca mahkum edilebilme yolu açılacaktır.
Böyle bir yolun açılması, toplumda güveniu sarsara, ökonomik bayatı alt-üst 
edecek sonuçları doğuracaktır.
Bu nedenlerle içtihat aykırılığının imzalı boş senedin, sanıkla mağdur 
arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu 
davasında sanığın bu eyleminin H.U.M.K.nun cevaz verdiği istisnalar dışında 
tanıkla ispat edilemeyeceği doğrultusunda giderilmesi uygun bulunmuştur.
SONUÇ : İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça 
hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza 
Kanunu'nun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında 
sanığa yüklenen bu eylemin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun cevaz verdiği 
ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemeyeceğine ilk iki toplantıda üçte 
iki çoğunluk sağlanamadığından 24.3.1989 günlü üçüncü toplantıda alt çoğunlukla 
karar verildi.