ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Yargıtay fazla mesai ücretini devamlılık arz etmemesi nedeniyle kıdem tazminatı hesabında dikkate alınamayacağını belirtirken, işyeri uygulaması haline gelmiş ikramiyelerin ise göz önünde tutulacağına hükmetmiştir

Y. 22. HD. 10.12.2019 T., 2017/25938 E., 2019/22889 K.

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde radyoloji teknikeri olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin davacı tarafından davalı şirketin mobing niteliğindeki hukuka aykırı davranışları ve çalışma koşullarına aykırı davranışları nedeniyle haklı sebeple feshedildiğini, haftalık çalışma süresi 35 saat olmasına rağmen, davacının 45-50 saat çalıştırıldığını, milli bayramların tamamında çalıştığını ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücretinin hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından feshinin haklı bir sebebe dayanmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz Başvurusu:

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

Taraflar arasında kıdem tazminatına esas ücretin belirlenmesi uyuşmazlık konusudur.

Kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması gereken ücret, işçinin son brüt ücretidir. Bu ücretin tespitinde 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesinde sözü edilen asıl ücrete ek olarak işçiye sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler göz önünde tutulur. Buna göre ikramiye, devamlılık arz eden prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, kira, aydınlatma, servis yardımı, yemek yardımı ve benzeri ödemeler kıdem tazminatı hesabında dikkate alınır. İşçiye sağlanan özel sağlık sigortası yardımı ya da hayat sigortası pirim ödemeleri de para ile ölçülebilen menfaatler kavramına dahil olup, tazminata esas ücrete eklenmelidir. Satış rakamları ya da başkaca verilere göre hesaplanan prim değişkenlik gösterse de, kıdem tazminatı hesabında genişletilmiş ücret kavramı içinde değerlendirilmelidir. Diğer taraftan kıdem tazminatına esas ücrete, asgari geçim indirimi ve fazla çalışma ücreti eklenerek hesaplama yapılması hatalıdır.

Somut uyuşmazlıkta, davacının brüt ücretine, tanık anlatımı doğrultusunda belirlenen yemek yardımı ile bordroda “sair ödeme” olarak görünen 223,08 TL ilave edilmek suretiyle kıdem tazminatı hesabına esas ücret belirlenmiştir. Davalı taraf, bordroda görünen “sair ödeme” miktarlarının fazla çalışma ücretinin karşılığı olduğunu savunmuş, mahkemece bu ek ödemenin mahiyeti araştırılmadan sonuca gidilmiştir. Dosya kapsamındaki bordrolarda ayrı bir fazla çalışma sütunu bulunmakta olup, bazı aylarda hem sair ödeme hem fazla çalışma sütununda miktar bulunduğu, bazı aylarda ise sadece bu sütunlardan birisinin miktar içerdiği görülmektedir. Fazla çalışma ücretinin, kıdem tazminatına esas ücrete eklenemeyeceği açıktır. Hal böyle olunca, bordroda sair ödeme olarak görünen ödeme miktarının fazla çalışma ücretini yahut işçiye yapılan (yemek, yol vb gibi) bir diğer sosyal yardımı karşılayıp karşılamadığı yönünden gerekli araştırma inceleme yapılarak, bu ödemenin kıdem tazminatına esas ücrete ilave edilip edilemeyeceği belirlenmeli, oluşacak sonuca göre hesaplama yapılmalıdır. Mahkemece eksik inceleme ile yazılı gerekçe ile hüküm kurulması hatalı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.

Taraflar arasında davanın kısmi dava olup olmadığı ve kısmi ıslah işleminin süresinde yapılıp yapılmadığı uyuşmazlık konusudur.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 181. maddesinde “Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” hükmü bulunmaktadır. Somut olayda, mahkemece 12/04/2016 tarihli celsede davacıya ıslah dilekçesini sunması için iki hafta kesin süre verilmesine rağmen davacı gerek bir haftalık yasal sürede gerekse mahkemece verilen sürede ıslah dilekçesini sunmamıştır. Davacı vekili, bu defa 12/05/2016 tarihli celsede artırım dilekçesi sunmak üzere süre talep edip, 13/05/2016 tarihinde kısmi davasını ıslah ettiğine dair ıslah dilekçesi sunmuş ve ıslah harcı yatırmıştır. Davanın kısmi dava olarak açıldığı, gerekçe dava dilekçesi gerekse kısmi ıslaha ilişkin dilekçeden açıkça anlaşılmakta olup, bu halde ıslah işleminin HMK’nın 181. maddesinde öngörülen süre içinde yapılmadığı açıktır. Mahkemece, kısmi davaya ilişkin kısmi ıslah dilekçesinin süresinde verilmediği dikkate alınarak, ıslah hiç yapılmamış gibi hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçe ile hüküm kurulması yerinde görülmemiştir.

Temyiz edilen kararın açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10/12/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

YHGK 05.02.2003 T., 2003/9-11 E., 2003/54 K.

Taraflar arasındaki "kıdem tazminatı ücret, ücret farkı ve ikramiye alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4.İş Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 27.12.2001 gün ve 2000/1137 E- 2001/1919 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 01.07.2002 gün ve 2002/4222-11030 sayılı ilamı ile; (...1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Her yıl bir aylık ücret tutarında ikramiye ödendiği davacı tanıklarınca doğrulandığı gibi, davalı tarafınca da ifade edilmiştir. Buna göre ikramiye alacağının hesaplanıp hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde reddi hatalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kıdem tazminatı, ücret, ücret farkı ve ikramiye alacağı isteğine ilişkindir.

Uyuşmazlık, ikramiye alacağı noktasında toplanmaktadır.

Davacı, davalı işyerinden emeklilik nedeniyle ayrıldığını, son aylardaki ücretinin ücret farkının ve her yıl Ocak ayında ödenen bir aylık net ücret tutarındaki ikramiyesinin ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ücret, ücret farkı ve ikramiye alacağının ödetilmesini istemiştir.

Davalı işveren, kıdem tazminatının ödendiğini, ücret ve ücret farkı alacağının olmadığını, şirket bünyesinde çalışanlara ikramiye adı altında bir ödeme yapılmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin, "bilirkişi raporu doğrultusunda kıdem tazminatı ve ücret alacağı yönünden davanın kabulüne ikramiye alacağı yönünden davanın reddine" dair verdiği karar yukarıda açıklanan nedenle Özel Dairece bozulmuştur.

Mahkeme, "işverenin işyerinde ikramiye ödenmediğini beyan ettiği, yazılı belge bulunmayan hallerde salt ileride kendilerine de yarar sağlamak amacını güden kesin olmayan tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, tanık beyanlarının işvereni bağlayıcı nitelikte olmadığının bilirkişi raporunda da belirtilerek ikramiye alacağı hesabının yapılmadığı, bu rapora davacı vekili itiraz etmediğinden, davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşturduğu" gerekçesiyle önceki kararda direnmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 275 ve devamı maddelerinde, çözümü hakim tarafından bilinmeyen özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurulacağı, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan hallerde bilirkişi dinlenemeyeceği, hakimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığı belirtilmiştir. Bu bağlamda, bilirkişinin delilleri takdir yetkisinin bulunmadığı, delillerin takdir yetkisinin yalnız hakime ait olduğu, bilirkişinin sadece mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakalar hakkında görüş bildirebileceği açıktır.

Somut olayda bilirkişi, tanıkların kesin beyanda bulunmadıklarını, beyanların işvereni bağlayıcı nitelikte olmadığı gerekçesiyle davacının ikramiye alacağı bulunmadığını bildirmiş ve mahkemece bu rapora dayanılarak ikramiye alacağı talebi reddedilmiştir.

Ne var ki, delillerin takdiri mahkemeye ait olup, bilirkişinin kendisine verilen görevi aşarak delilleri değerlendirmesi ve buna göre rapor düzenlemesi yukarıda açıklanan kanun hükümlerine aykırı olduğu gibi, hukuki bir sonuç ta doğurmamaktadır. Bu nedenle mahkemenin, davacı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi nedeniyle davalı yararına usulü kazanılmış hak oluştuğu yönündeki direnmesi isabetsizdir.

Öte yandan, davacı tanıkları olarak dinlenen işverenin eski ortağı ile işyerinden ayrılan diğer bir işçi ve halen işyerinde çalışmakta olan davalı tanığı "2000 yılına kadar işçilere her yılın başında bir maaş ikramiye verildiğini, yazılı sözleşme yapılmadan sözlü olarak gelenek halinde ve takdiren ikramiye ödemesi yapıldığını, şirketin ekonomik kriz içinde olması nedeniyle 2000 yılı başında ikramiye ödemesi yapılmadığını" beyan etmişlerdir. Bu beyanlardan, yazılı belge olmasa da ikramiye ödemesinin işyerinde gelenek haline geldiği anlaşılmıştır.

Bu durumda mahkemece, Yargıtay Kararlarında da belirtildiği gibi, işyerinde 3 yıldan fazla ikramiye ödemesi verilmesi halinde bu hususun artık işyeri şartı haline geldiği gözetilip, bozma kararına uyularak ikramiye alacağının hesaplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.02.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

Y. 22. HD. 09.01.2019 T., 2016/3332 E., 2019/316 K

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 30/12/2012 tarihine kadar ... ... İşletmeleri Müessese Müdürlüğü'nde, 01/10/2012-17/06/2013 ... Elektirik Üretim A.Ş. İşletme Müdürlüğü'nde, 17/06/2013-31/07/2013 döneminde ise ... A.Ş.'de çalıştığını, hiç bir sebep gösterilmeden iş aktine son verildiğini, 2013 yılında imzalanan toplu iş sözleşmesi hükümleri dikkate alındığında müvekkiline yapılan kıdem ve ihbar tazminatının eksik ödendiğini ve bir takım sosyal yardımların da ödenmediğini belirterek, 500,00 TL kıdem tazminatı, 250,00 TL ihbar tazminatı, 50,00 TL süt ve dikiş parası, 500,00 TL ikramiye alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalılar vekilleri davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan delillere göre ve bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin ve davalı ...Ş. vekilinin tüm, davalı ...Ş. vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

Taraflar arasında davacının toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ikramiye alacağı talep edip edemeyeceği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesinin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Yasada ücretin ekleri düzenlenmemiş olsa da, 5754 sayılı Yasayla değişik 32. madde ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü ödemelerin banka hesabına yatırılması öngörülmüş olmakla ikramiye ücretin eki olarak İş Kanunu'nda ifadesini bulmuştur.

İşçinin işyerine olan katkıları sebebiyle işverenin memnuniyetini ifade etmek üzere bir defada veya dönemsel olarak belli zaman dilimlerinde ya da işçiyi ilgilendiren doğum, ölüm, evlenme gibi nedenlere bağlı olarak yapılan ücretin eki niteliğindeki ödemeler ikramiye olarak adlandırılabilir. İşçinin başarısına bağlı olarak ödenen primden farklı olarak ikramiye genel bir nitelik taşır ve uygulamadan işyerinde çalışan tüm işçiler yararlanır. Başka bir anlatımla, işveren tarafından ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece ikramiye uygulaması yönünden eşit davranma borcuna uygun davranmalıdır.

İşçinin ikramiyeye hak kazanması için işyerinde ikramiye ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmamış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin ikramiye talep hakkı vardır.

6772 sayılı Yasada kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçiler yönünden ikramiye ödenmesi yasal bir yükümlülük olarak öngörülmüştür.

İkramiye bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri ile de kararlaştırılabilir. İş sözleşmesinde kararlaştırılmamış olsa da işverence tek taraflı olarak düzenli şekilde yapılan ikramiye ödemesi bir işyeri şartını oluşturur. Her durumda ikramiyelerin tek taraflı olarak işverence ortadan kaldırılması ya da azaltılması mümkün olmaz. İkramiyeler yönünden işçi aleyhine çalışma koşullarında değişiklik, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi kapsamında gerçekleştirilmelidir (Yargıtay 9. HD. 22.1.2009 gün 2007/ 34717 E, 2009/ 638 K.). Toplu iş sözleşmesi ile öngörülen ikramiyeler yönünden değişiklik ise, işçinin bireysel feragati ile dahi geçerli değildir. Toplu iş sözleşmesini imzalamaya yetkili olan kişilerce bu yönde yapılabilecek değişiklik, ancak ileriye dönük olarak hüküm ifade eder.

İşçinin işe iade kararı üzerine çalıştırılmadığı 4 aya kadar boşta geçen süreye ait yasada geçen “diğer haklar” kavramına ikramiye de dahildir. Başka bir anlatımla işçinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 21. maddesinin 3. fıkrasında sözü edilen çalışmadığı en çok 4 aya kadar süre için ikramiye talep hakkı da vardır (Yargıtay 9. HD. 14.10.2008 gün 2007/ 29383 E, 2008/ 27243 K.).

Somut olayda; davacının sigortalı hizmet cetveli incelendiğinde, davacının 08/02/1999 – 31/07/2013 tarih aralığında davalılar nezdindeki çalışmasında kesintiler bulunduğu, bunun bilirkişi tarafından da tespit edilip davacının belirtilen çalışma aralığında toplam 4508 gün çalışmasının bulunduğu, 775 gün ise çalışmasının bulunmadığı belirtilmiştir. Dosya arasında mevcut 2009 – 2013 dönemine ait Toplu İş Sözleşmelerinin 54. maddesinde yılda 2 defa 30 günlük ücret tutarında ikramiyenin Ocak ve Mart aylarında ödeneceği düzenleme altına alınmıştır.

Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda dosya incelendiğinde; davacının talep ettiği ikramiye alacağı değerlendirilirken davalının zamanaşımı itirazı da dikkate alınarak belirlenecek zaman aralığında davacının çalışmasının olmadığı günler dikkate alınarak davacının çalıştığı süreye göre kıstelyevm hesabı yapılarak ikramiye alacağının belirlenmesi gereklidir. Ayrıca dosya içerisinde davalı vekili tarafından ödeme iddiası ile sunulan belgeler de dikkate alınarak davacıya ikramiye adı altında yapılan ödemeler usulünce hesaplanan toplam alacaktan mahsup edilerek sonuca gidilmelidir. Bu husus gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 09.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.