ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Çıraklık, vekalet, adi ortaklık gibi sözleşme hükümlerine dayanarak bağımsız çalışan kimseler işçi olarak kabul edilmemektedirler.

Yargıtay 1987 yılından itibaren ortaya koyduğu bazı kriterlerle avukatların da kıdem tazminatı alabileceklerine hükmetmiştir. Özetle; bir avukat serbest meslek makbuzu kesmek suretiyle her ay belirli bir ücret karşılığında kendine tevdi edilen icra takibi ve davaları itirazsız olarak kabul edecek, ücret ise mütalaa vermek dâhil tüm hizmeti karşılamak amacı ile ödenecektir. Müddeabih veya iş miktarı ne kadar yüksek olursa olsun avukat ayrıca vekâlet ücreti veya başkaca bir ad altında herhangi bir ücret talep edemeyecektir. (Y. 9. HD. 20.09.1987 T., 1987/8744 E., 1987/8387 K.; Y. 9. HD. 02.03.2005 T., 2004/16952 E., 2005/6759 K., Tuncay BİLEN, "Avukatların Kıdem Tazminatı Hakları", İstanbul Barosu Dergisi, C.85, S.3, 2011, s.38). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da serbest çalışan avukatın sözleşmede başka iş almasını yasaklayan hüküm bulunmaması durumunda vekâlet ilişkisi oluşacağını belirtmiştir. Kararda özetle; “Davacının serbest avukat olarak ayrı ve bağımsız bir bürosunun bulunduğu, kendisine verilen iş ve işlemleri aldıktan sonra, kendi belirlediği iş organizasyonu ve çalışma programı içerisinde, işverenin çalışma dönemi, mesai ve iş konusunda herhangi bir talimatı olmadan takip edip sonuçlandırdığı, sadece iş sahibi davalıya yapılan iş ve işlemlere ilişkin olarak bilgi ve raporlar verdiği, bu durumun iş sahibi davalıya bağımlı iş görme olarak değerlendirilmeyeceği; ayrıca, taraflar arasında yapılan sözleşmelerde davacının başka iş almasını yasaklayan hüküm bulunmaması ve davalı şirketin kendi bünyesinde çalıştırdığı sigortalı avukatlarının da bulunması dikkate alındığında, taraflar arasındaki hukuki ilişkide iş sözleşmesinin belirleyici unsuru olan hukuki ve kişisel bağımlılığın varlığından söz edilemeyeceği açıktır. Bu durumda, davacı ile davalı arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisine dayandığı anlaşılmakla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri genel mahkemelerdir.” şeklinde belirtilmiştir. [YHGK 01.03.2017 T., 2015/3235 E., 2017/381 K

Yargıtay bir vakıf üniversitesinde dekan olarak çalıştığı sırada iş sözleşmesi feshedilen davacının açtığı davada yapılan işin niteliğinin kamu hizmeti olduğu gerekçesi ile verilen görevsizlik kararını, yapılan işin kamu hizmeti niteliğinde olmasının iş sözleşmesi ile çalışmasına engel teşkil etmeyeceğini belirtmiştir. (Y. 9. HD. 18.11.2002 T., 24327/21652) Danıştay ise bu konuda verdiği kararında; “davalı üniversite ile davacı öğretim üyesi arasındaki istihdam ilişkisi, üniversitenin kamu hizmetini yürüten bir kamu tüzelkişisi olması ve davacının da kamu hizmetinin yerine getirilmesinde görev alması nedeniyle İdare Hukuku alanında bulunmakta olduğuna” hükmetmiştir. (DİDDK 12.03.2010 T., 2010/5 E., Yürütme Durdurma K. (www.legalbank.net), E.T. 30.07.2022.) Uyuşmazlık Mahkemesi ise kararında; “Vakıf Üniversitesinde öğretim üyesi olan davacının iş akdinin feshine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiğine” karar vermiştir. (UyMah. Hukuk Bölümü 24.12.2012 T., 2012/273 E., 2012/289 K. (www.legalbank.net), E.T. 30.07.2022, Yargıtay güncel kararında ise “Aksi Yönde Kararı Bulunsa da Uyuşmazlık Mahkemesi Kararlarının İlke Kararı Niteliğinde Olmadığı, Davalı Vakıf Üniversitesinin Mali ve İdari Konuları Dışındaki Akademik Çalışmaları Öğretim Elemanlarının Sağlanması ve Güvenlik Yönlerinden Devlet Eliyle Kurulan Yükseköğretim Kurumları İçin Anayasada Belirtilen Hükümlere Tabi Olmasının Davacının İş Sözleşmesi ile Çalışma Olgusunu ve Buna Bağlı Olarak İş Mahkemesinin Görevini Ortadan Kaldırmayacağı” şeklindedir. Y. 9. HD. 09.03.2021 T., 2020/2160 E., 2021/5802 K. (https://kazanci.com.tr/), E.T. 06.09.2022. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu vermiş olduğu kararında “Yasal düzenlemelere göre devlet üniversitesi ile aynı statüde olan ve bu anlamda idare kabul edilen vakıf üniversitesi ile öğretim elemanı arasında çıkacak uyuşmazlıkların idari yargının görev alanı içerisinde bulunduğu kabul edilmelidir. Hâl böyle olunca davanın adli yargı yerinde görülmesi mümkün olmadığından, ön sorun bulunduğu ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.” şeklinde karar vermiştir. YHGK 18.03.2021 T., 2016/1872 E., 2021/293 K. (www.legalbank.net), E.T. 06.09.2022.