Türk Medeni Kanunu’nun 404 ve devamı maddeleri uyarınca, kendisine vasi atanması gereken kişiye aleyhine veya bu kişi lehine dava açılması için öncelikle bu kişiye vasi atanması gerekmektedir. Vasi vesayeti altındaki kişi adına dava açabilmek ya da vesayet altındaki kişiye karşı açılan davayı takip edebilmek için vesayet makamından izin almalıdır.
“…hükümlü olmaları nedeniyle kısıtlı olan davalıları davada temsil etmesi gereken vasilerin davaya dahil edilmesi için davacı tarafa kesin süre verildiği, bunun üzerine davacı tarafın kısıtlı davalılara henüz vasi atanmadığını, atanması durumunda mahkemeye bilgi vereceklerini bildirdiği, mahkemenin ise kanuni temsilcilerin kesin süre içinde davaya dahil edilmediği gerekçesiyle dava şartı noksanlığından davayı usulden reddettiği anlaşılmaktadır. Hükümlü kişilerin hangi şartlarda vesayet altına alınacağı, kimlerin istem ve ihbarda bulunacağı, vasi atanması konusunda hangi mahkemenin görevli olduğu Türk Medeni Kanunu’nda açıkça belirtilmiş olup, davacıya, hükümlüye vasi atanması konusunda herhangi bir sorumluluk yüklenemez. Şu halde, mahkemenin, davalıların hükümlü oldukları cezaeviyle ya da ilgili vesayet makamıyla irtibata geçip davalılara vasi atanıp atanmadığını araştırması, atanmamış olması durumunda yasal gereği için ihbarda bulunması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” Yargıtay 4. HD., 24.11.2014, E. 2014/11047, K. 2014/15873