ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Eksik, şekli, sırf gerekçe yazılması gerektiği için yazılan gerekçeler hukuki dinlenilme hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmektedir.

Hâkim tarafından yazılan gerekçede tarafların iddiaları hükme etki edecek nitelikte ise tarafların iddialarına ilişkin cevapların yer alıyor olması gereklidir. Eksik, şekli, sırf gerekçe yazılması gerektiği için yazılan gerekçeler hukuki dinlenilme hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu bağlamda matbu, görünüşte gerekçeler ile genel anlamıyla bilirkişi raporuna yahut dosyada yer alan delillere atıf yapılmakla yetinilen gerekçeler hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Tüm bunların yanı sıra hâkim tarafından verilen kararın sürpriz karar yasağı kapsamında hukukun genel ilkelerine, mevzuatta yer alan hükümlere, içtihadı birleştirme kararlarına (İBK) aykırı olmaması gereklidir.

Yargıtay 12. HD., 20.11.2012 T., 14507/34075

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki taraflarca istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Alacaklı tarafından şikayetçi borçlu aleyhine genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız icra takibinde borçlu, 89/1 birinci haciz ihbarnamesi ile buna ilişkin olarak yapılan işlemlerin iptalini talep etmiş ve üniversitenin hak ve alacaklarına haciz konulamayacağından bahisle haczedilmezlik şikayetinde bulunmuş, mahkemece şikayetin kabulü yönünde hüküm kurulmuştur.

Borçlu icra mahkemesine sunduğu dilekçesinde birçok şikayet nedeni ileri sürdüğü halde mahkemece, şikayetin kabulü yönünde karar verildiği, ancak hükmün sonuç kısmında, taleplerden her biri hakkında verilen hüküm açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmemiştir.

Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa'nın 141/3. maddesi ve ona paralel bir düzenleme içeren 6100 Sayılı HMK'nun 27 ve 297. maddeleri işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.2006 tarih ve 2006/11620 esas, 2006/659 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere; bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde; "Hukuki dinlenilme hakkı" düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak, Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.04.2010 gün ve 2010/11-195 E., 238 K. sayılı usulden bozmayı kapsayan ilamının gerekçesinde ise aynen; "Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının, açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir" ifadelerine yer verilmiştir.

Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan "Gerekçenin, ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir" şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile hakimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.

Belirtilen anayasal ve yasal düzenlemeler doğrultusunda, şikayetçi tarafından ileri sürülen sebeplerin gerekçesiyle birlikte taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekirken, anılan yasal düzenlemelere ve ilkelere aykırı olarak "şikayetin kabulüne" şeklinde hüküm kurulması isabetsizdir.

Öte yandan HMK'nun 297. maddesinin (1). fıkrasının (e) bendi gereği hükümde "gerekçeli kararın yazıldığı tarihin" yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.

SONUÇ :Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca re'sen (BOZULMASINA), bozma nedenine göre alacaklı ve borçlunun temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/11/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 15. HD., 31.01.2002 T., 4351/454

Mahalli mahkemesinden verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü.

Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayanılarak açılmıştır. Davacı 8.5.1996 olan teslim tarihinde işin bitirilemediğinden bahisle sözleşmenin 12. maddesinde kararlaştırılan her bağımsız bölüm için 250 ABD. Doları üzerinden gecikilen süre için fazla hakkını saklı tutarak 100.000 ABD. Doları ve kalan noksanlıkların nama ifa suretiyle giderilmesi bedelinden 150.000 ABD. Doları yanında, davalı adına ferağı verilen ve henüz dava dışı şahıslara satılmamış bağımsız bölümlerin tapularının iptalini dava etmiştir.

Davalı ise, imar durumundan doğan engeller nedeniyle inşaata devam edilemediğini bildirip davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yanların kanıtları toplanmış, alınan bilirkişi raporuna bağlı kalınarak, gecikme cezasından 100.000, noksan iş bedelinden 150.000 ABD. Dolarının tahsiline, tapu iptali isteminin reddine karar verilmiş, karar davalı yüklenici tarafından temyiz edilmiştir.

1- Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması T.C. Anayasası 141. maddesi hükmünce zorunludur. Mahkeme kararında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti yanında çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması,red ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen olgularla çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin yer alması gereği de HUMK. 388. maddesince şarttır. Anılan usul hükmüne uyulmadığı sürece Anayasa´nın değinilen hükmünde amaçlanan gerekçenin varlığından sözedilemez. Somut olayda gerekçe olarak toplanan kanıtlar bir yana bırakılmış, alınan bilirkişi raporuna bağlı kalınarak hüküm tesis edilmiştir. Bu hali ile "gerekçe" değil "görünürde gerekçe" vardır. Hüküm tesisi bilirkişi egemenliğine terkedilmiştir. Bu husus usule aykırı olup tek başına bozma nedenidir.

2- işin esasına gelince; imar yasalarıyla buyurucu nitelikte hükümler getirilerek şehirleşmede kargaşanın alt yapıda sıkıntının çevrede kirliliğin önüne geçilmesi.... kısaca toplum yararının korunması amaçlanmıştır. Kamu düzeninden olan hükümlerin mahkemece doğrudan gözönünde tutulması zorunludur. Davalı dosyaya giren cevaplarında ilgili Belediye Başkanlığının 28.9.1994, 4.10.1994 günlü yazıları ile inşaatın durdurulmasının istenildiğini, yöre sakinlerince İstanbul Üçüncü idare Mahkemesi´nin 1994/1506 esasına kayıtlı davanın açıldığını bildirmiş, bu yazılar ile sözü edilen dava dosyası mahkemece celbedilmiştir.

Durdurma isteğini bildiren belediye yazıları arsa sahibi sıfatıyla bizzat davacılara tebliğ edilmiştir. 3. idare Mahkemesince 10.4.1996 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verilmiş, 12.11.1996 tarihinde verilen 1996 /1305 sayıyla davanın kabulüne inşaat ruhsatı ile inşaatın dayanağı nazım ve uygulama imar planındaki değişikliklerin iptaline karar verilmiş, bu karar kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.

Kamu düzenine aykırılığı mahkeme kararı ile saptanmış inşaata devam edilmesi yükleniciden beklenemez. O halde sözleşmeden sonra ortaya çıkan bu objektif imkansızlık nedeniyle davalı yüklenicinin sorumluluğundan sözedilemeyeceği açıkken celbedilen belge ve dava dosyası münderecatı tartışma konusu yapılıp red ya da üstün tutulma nedenleri üzerinde durulmadan reddi gereken davanın yazılı şekilde sonuçlandırılması yanlış olmuştur.

3- Kabule göre de, nama infa için yabancı para borcunu doğuran bir hal yokken buna dair istemin dahi USD. üzerinden hüküm altına alınması yasaya aykırıdır.

Bu nedenlerle kararın bozulması gerekir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle hüküm davalı yararına (BOZULMASINA), 250.000.000. TL. duruşma vekillik ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 31.1.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.