YAĞMA( GASP) SUÇU

  1. YAĞMA SUÇUNUN KANUNİ DÜZENLEMESİ

Yağma suçu 5237 sayılı TCK'nun 148 ile 150. maddelerinde düzenlenmiş olup Kanunun 148. maddesinin 1. fıkrasında; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibariyle büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması" şeklinde suçun temel hali, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde de kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı hükümleri düzenlenmiştir. Ayrıca, malvarlığına karşı suçlarda ortak hükümleri içeren etkin pişmanlık hükümlerinde, yağma suçu ile ilgili fıkralara da (168/3-4. m.)  yer verilmiştir.

  1. BASİT YAĞMA SUÇU TCK MD. 148/1

 

    1. Suçun Hukuki Konusu

Yağma suçu; failin, bir başkasının zilyetliğindeki taşınabilir bir maldan zilyedinin rızası bulunmaksızın faydalanmak amacıyla, cebir ve tehdit kullanmak suretiyle zilyedini, bu malı kendisine teslimine veya bulunduğu yerden alınmasına karşı koymamaya zorlamasıdır. Yağma suçu, cebir, tehdit ve hırsızlık suçlarının bir araya gelerek oluşturdukları bir 'mürekkep/birleşik suç'tur. Bu nedenle yağma suçunun  hukuki konusu da birden fazladır. Yağma suçuyla korunan  hukuki yarar; bir taraftan hırsızlık suçunda olduğu gibi zilyetlik ve buna bağlı haklar iken, diğer taraftan tehdit suçunda olduğu gibi kişi özgürlüğü ve cebir suçunda olduğu gibi vücut dokunulmazlığıdır. Ancak burada cebir ve tehdit, malvarlığına karşı işlenen suçta araç olduğundan, yağma suçu 'malvarlığına karşı suçlar' arasında düzenlenmiştir.

 

    1. Suçun Maddi Konusu

5237 sayılı TCK’da yağma suçuna ilişkin madde metninde mal deyimine yer verilmiş, ancak bu malın niteliğine (taşınabilir veya taşınmaz) ilişkin bir bilgiye yer verilmemiştir. Sadece kanun metninden hareketle, taşınmaz malların da yağma suçunun maddi konusunu oluşturabileceği söylenebilecek midir? Yağma suçunun gerekçesinde, açıkça, suça konu malın taşınır olduğu belirtilmiştir. Doktrindeki çoğunluk görüşü ve Yargıtay uygulamaları da bu yöndedir.  Bu nedenle, bir kimsenin tehdit edilerek taşınmazını devretmeye mecbur bırakılması olayında da, yağma suçunun oluşacağını ileri süren görüşler de vardır. Madde metninde ve gerekçesinde, doktrindeki çoğunluk görüşü ve Yargıtay uygulamaları dikkate alındığında, yağma suçunun maddi konusunu, sadece taşınabilir malların oluşturabileceği sonucu çıkmaktadır. Yağma suçunun maddi konusunu oluşturan mal; faile ait olmamalı, başkasına ait olmalıdır. O halde, yağma suçunun maddi konusunu oluşturan mal, taşınabilir ve başkasına ait olan bir maldır.

 

    1. Suçun Faili Ve Mağduru

Yağma suçunun düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nın 148. maddesinde, suçun faili bakımından herhangi bir özellik aranmadığından, bu suçun faili herkes olabilir. Fail ile mağdur arasındaki yakınlık ilişkisi önemli değildir. 5237 sayılı TCK’nın 167. maddesinde düzenlenen şahsi cezasızlık hallerinde, ‘yağma ve nitelikli yağma suçları hariç’ denilmek suretiyle, bu husus, açıkça belirtilmiştir. Nitekim, yakın tarihli bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararından evlilik birliği devam ederken yağma suçu işleyen eşe verilen ceza onanmıştır.

“Suç tarihinde evli olup ortak konutta bulundukları sırada sanığın TOKİ'ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan kolundaki 3 adet bilezik ile boynundaki altın kolyesini istediği, katılanın vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın boğazına sarılıp öldüreceğinden bahisle tehditle birlikte kolundaki 3 adet bileziği pense ile keserek ve boynundaki kolyeyi kopararak zorla aldığı olayda; fazla miktarda olmayan ziynet eşyası katılanın mülkünde olup, katılan tarafından takı olarak kullanıldığı, sözü edilen takıların katılanın kişisel malı olduğu, bu sebeple Sanığın eyleminin TCK.nun 149/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunun maddi unsurlarını oluşturduğunda kuşku yoktur.” Y.CGK, 27.03.2018, 2016/704 E. ,2018/122 K.

Yağma suçunun tanımında mağdur “kendisi, yakını” şeklinde ifade edilmişse de suç yerinde bulunan herhangi bir kişiye karşı, cebir veya tehdit kullanarak bir malı alması durumunda bu kişiler de mağdur olabilecektir.

5237 sayılı TCK’nın 149. Maddesinin 1. Fıkrasının e bendinde ; suçun mağdurunun “beden ve ruh bakımından kendisini savunmayacak durumunda olan kişiye karşı “ işlenmesi durumunda nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

 

    1. Suçun Maddi Unsuru

Suçun maddi unsuru, bir hareketin bulunması gerektiğini ifade etmektedir. Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır. Aynı ortak unsurlara sahip hırsızlık ve yağma suçlarını birbirinden ayıran ek unsur, malın alınması sırasında cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Nitekim bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bir kararın da açıkça bahsedilmiştir.

 

“somut olay değerlendirildiğinde; Sanık K.’nin tüm aşamalarda suçlamayı kabul etmesi ve suça konu kolyenin de sanığın üzerinde ele geçirilmiş olması karşısında, şikayetçiye ait kolyenin olay günü sanık K. ve yanında bulunan ancak açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen M. isimli kişi tarafından alındığı konusu da herhangi bir duraksama bulunmamakta olup, suça konu kolyenin alınması sırasında şikayetçiye yönelik herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit fiilinin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunun tespiti gerekmektedir. Görgü tanığı bulunmayan somut olayda, bu hususun da şikayetçinin aşamalardaki anlatımları ile sanığın savunmalarının birlikte değerlendirilmesi suretiyle belirlenmesi olanaklıdır.

Şikayetçi N.Ö.’nün olayı takiben sıcağı sıcağına verdiği kolluktaki ifadesi ile sanığın samimiyetinden kuşkuya düşecek bir tutarsızlık görülmeyen tüm aşamalardaki savunmaları karşısında; şikayetçinin önceki ifadesini genişleterek yargılama aşamasındaki “sanık bir eli ile boğazımı tutarken, diğer eli ile boynumdaki kolyeyi sert bir şekilde koparıp aldı” şeklindeki anlatımının kuşkulu hale geldiği, eylemin gerçekleştirme şekline ilişkin bu kuşkunun da “kuşkudan sanık yararlanır” (in dobio pro reo) ilkesi uyarınca sanık yararına yorumlanması, dolayısıyla da eylemin sanığın savunduğu şekilde, şikayetçinin boğazı tutulmaksızın boynundaki kolyenin sert bir şekilde çekip koparılarak alınması suretiyle gerçekleştirildiğinin olayın oluş ve cereyan tarzına uygunluk arz ettiğinin kabulünün gerektiği, Diğer taraftan kolyenin sert bir şekilde çekilerek alınması üzerine doktor raporunda da belirtildiği üzere şikayetçinin boynunda kızarıklık oluşması nedeniyle yağma suçunun zor unsurunun gerçekleştiğinin kabulü olanaklı olmayıp, bu hususun 5237 sayılı TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulması gerekmektedir.” Y.CGK, 03.05.2011, 2011/68 E. ,2011/74 K.

Yağma suçunun maddi unsuru “cebir” kullanarak bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması olup, bu malın teslim veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli ve yoğunlukta olması gerekir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi bir kararında;

mağdurun suç tarihinde okul dönüşü duraktan evine doğru yürüdüğü sırada yanına yaklaşan sanığın mağdura "sen buralarda mı oturuyorsun, nerelisin, nerede oturuyorsun" şeklinde sözler söyleyerek mağdurla sohbet etmeye başladığı, bir ara mağdurun yolun karşısına geçtiği, sanığın da arkasından geldiği, mağdurdan telefonunu istediği, birisini arayacağını söylediği, mağdurun telefonunu vermek istemediğini belirtmesine rağmen, sanığın mağdurdan ısrarla telefonunu istediği, sanığın, mağdura yüksek sesle "benim buralarda çok tanıdığım var, seslenirsem hepsi gelir" şeklinde söylediği sözleri üzerine korkarak cep telefonunu sanığa verdiğinin anlaşılması karşısında; mağdura yönelik yağma boyutunda  cebir veya tehdidi söz konusu olmayan sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde yağma suçundan hüküm kurulması nedeniyle yerel mahkeme kararını bozmuştur. Y.6. CD, 06.06.2017, 2014/14572 E., 2017/1911 K.

Tehdit, mağdurun korkutulmasına yönelen, başlaması failin iradesine ve gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesine bağlı olan, gelecekte yapılacak bir kötülüğün bildirilmesidir. Bu eylem, ancak mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut dokunulmazlığına, cinsel dokunulmazlığına veya malvarlığı itibariyle büyük bir zarara yönelik olması halinde, yağma suçunda bir araç ve unsur olabilmektedir. Başka bir ifadeyle, yağma suçunda bir unsur olan tehdidin yönelmesi gereken değerler ancak yasada geçenlerle sınırlı olduğundan, bunların dışında kalan değerlere yönelik tehditler nedeniyle yağma suçu oluşmayacaktır.

 

    1. Suçun Manevi Unsuru

Yağma suçunun taksirli hali yasada düzenlenmediğinden, bu suçun taksirle işlenmesi mümkün olmayıp, ancak kasten işlenmesi mümkündür. Bu kast; doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir

Suçta 'fiil öğesi' bağlamında 'kanuna aykırılık öğesinin gerçekleşmesi için, suçun manevi unsurunun da oluşması gerekir. Yağma suçu, kastla işlenebilen bir suçtur. Failin, yukarıda belirtilen suçun hareket unsurlarına bilerek ve isteyerek yönelip gerçekleştirmesinin yanı sıra, yağma suçunda failin amacı, kural olarak mülk edinmeye yönelik olmalıdır. Başka amaçlara yönelmiş ise, yağma suçunun unsurları oluşmaz. Örneğin, failin amacı zarar vermeye yönelik ise, bu durumda 'mala zarar verme' suçu oluşacaktır.

Sanığın olay tarihinde, iki yıldır birlikte olduğu mağdurun başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu düşünerek evine gidip yanında bulunan silahı mağdura doğrultarak tehdit ettiği, silahın kabzasıyla mağdura vurduğu, mağdurun elinde bulunan telefonu arama kayıtlarına bakmak amacıyla zorla aldıktan yaklaşık 20 gün sonra iade ettiği olayda, olay yerine gelen sanığın mağdura “evde kim var orospu” demesi, telefonu arama kayıtlarına bakmak için alması, kullanmadan mağdura iade etmesi gözetildiğinde, ekonomik durumu iyi olan ve yaklaşık bir yıldır mağdurla birlikte olan sanığın, mağdurun başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup sanığın faydalanmak amacıyla telefonu aldığı sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun manevi ve maddi unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerin silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir. Y.6. CD, 26.01.2016, 2015/709 E., 2016/33 K.

  1. SENEDİN YAĞMASI SUÇU TCK MD.148/2

 

5237 sayılı TCK’nın 148/2. maddesinde düzenlenmiştir. Senedin yağması suçunda da, fail, cebir veya tehdit kullanmakta olup, bu suç, konusunun ‘borç altına sokabilecek bir senet’ olması yönüyle basit yağma suçundan ayrılmaktadır.

Cebir veya tehdit kullanılarak bir kimsenin, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi de yağma sayılmıştır. Senedin bunu imzalayan için "borç doğurucu" olması gerekir. Bu borç para borcu olabileceği gibi, bir işi yapmaya veya yapmamaya, bir taşınmazını hibe etmeye, kira ile oturulan bir binayı boşaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya da ilişkin olabilir. Bir alacağı tahsil etmemeye, herhangi bir davayı açmamaya, vasiyetnamesini değiştirmemeye yönelik bir vaadi içeren yazılı beyanlar da "borç doğurucu" senet sayılırlar. Şu halde mağduru iktisaden değerlendirmeye elverişli olan bir hakkını kullanmamasına yol açan her türlü belge, borç doğurucu senet tanımına girer. Madde gerekçesinde açıklandığı üzere senedin ‘borç doğrucu’ olması gerekmekle birlikte, bu borcun para borcu olması şart değildir.

  1. YAĞMA SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ TCK MD. 149

 

Madde metninde, yağma suçunun nitelikli halleri tanımlanmaktadır.

    1. Silahla

Birinci fıkranın (a) bendinde, yağmanın silahla işlenmesi nitelikli bir hal sayılmıştır. Silahın cebir veya tehdit amaçlı olarak kullanılmasının bir önemi yoktur. Bu bakımdan, silahın mağdura gösterilmesi veya yöneltilmesi suretiyle tehditte bulunulması ya da cebir aracı olarak kullanılması halinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmolunacaktır. Sopa, ıstaka ve kırık kola şişesi Yargıtay kararlarında silah olarak kabul edilmiştir. Yine, Yargıtay, gaz tabancası veya kurusıkı tabanca ile mağduru tehdit etmek, bıçak kullanmak veya bıçak çekerek korkutmak, tornavida ile tehdit etmek, delici ve kesici nitelikteki araç kullanmak ve ucuna jilet takılı sopayı doğrultup mağduru tehdit etmek suretiyle işlenen yağma suçlarında, nitelikli halin oluştuğuna karar vermiştir.

 

    1. Kişinin Kendisini Tanınmayacak Bir Hale Koyması

Fıkranın (b) bendinde, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle yağma suçunu işlemesi halinde, cezanın artırılacağı hüküm altına alınmıştır. Tanınmamak için tedbirler alınması halinde de bu bent hükmüne göre cezaya hükmolunacaktır. Tehdidin mektupla yapılması halinde, mektubun imzasız olması, korku salmış bir kimsenin ismi ile veya rumuzla yahut sahte imza ile imzalanmış olması, sakal, bıyık, maske takma, kıyafetinde değişiklik yapma veya kimliğini değiştirmek gibi bu duruma ilişkin örnekleri oluşturmaktadır.

 

    1. Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte

Fıkranın (c) bendine göre, yağma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu nitelikli halin varlığı için, yağma suçunu iki veya daha fazla kişinin müşterek fail olarak işlemesi gerekir. İki veya daha fazla kişinin suçu birlikte işlemesi halinde bir iştirak ilişkisi vardır ve bu kişilerin hepsi müşterek faildir. Ancak, yağma suçunun iştirak halinde işlenmesine rağmen, müşterek fa illik ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, örneğin diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması hallerinde, bu nitelikli unsur dolayısıyla cezada artırma yapılamayacaktır. Bu hükmün kabulünde, yağma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinin mağdur üzerinde oluşturabileceği zorlayıcı etki göz önünde bulundurulmuştur.

 

    1. Yol Kesmek Suretiyle Ya Da Konut Veya İşyerinde

Fıkranın (d) bendinde, yağma suçunun yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde işlenmesi nitelikli bir hal sayılmıştır. Yol kesme halinde fiilin doğrudan doğruya mağdura karşı işlenmiş olması gerekir; yol kesme süresi kısa veya uzun olabilir.

Yol kesmek suretiyle yağma suçunda Yargıtay mağdurun geçişini engelleyecek şekilde önceden engel koyma ve tertibat alarak yolunu kesme şeklinde herhangi bir hareketin bulunmasını şart koşmaktadır. Nitekim, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bir kararında; Olay tarihinde geceleyin saat 23:35 sularında Adana ile Gazipaşa mahallesi civarında, ... ... köprüsü istikametinden tren garına doğru giden mağdura yaklaşan sanıklardan ...'ın oyuncak tabancayı karnına dayamak suretiyle kendisiyle gelmesini belirtip ittiği, mağduru ... lojmanlarının olduğu bölgeye götürmek istediği, fiziki koşullar nedeniyle bundan vazgeçtiği bu arada sanık ...'un ele geçmeyen sprey gösterip tehdit ederek 60 TL parasını yağmaladıkları olayda; sanıkların, mağdurun hareket halinde olduğu yol üzerinde geçişini engelleyecek şekilde önceden engeller koyarak ve tertibat alarak yolunu kesmek biçiminde bir hareketlerinin bulunmadığı ve bu bağlamda “yol kesmek” ten söz edilemeyeceği gözetilmeden; sanıklar hakkında TCK'nın 149/1. maddesinin (a), (c) ve (h) bentlerinin uygulanması ile yetinilmesi gerekirken, koşulları olmayan (d) bendine de yer verilmek suretiyle temel ceza tayini bozamayı gerektirmiştir. Y.6. CD, 21.06.2017, 2017/1573 E., 2017/2662 K.

 

    1. Var Olan Veya Var Sayılan Suç Örgütlerinin Oluşturdukları Korkutucu Güçten Yararlanılarak

 

Fıkranın (e) bendinde, yağma suçunun var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

    1. Suç Örgütüne Yarar Sağlamak Maksadıyla

 

Fıkranın (f) bendine göre, yağma suçunun işlenmesi, söz konusu suçun nitelikli unsurunu oluşturmaktadır. Örgütün suç işlemek maksadıyla meydana getirilmiş olması gerekir. Bu nitelikli unsurun varlığı için, örgüte yarar elde etmek maksadıyla hareket edilmesi gerekir; ancak, örneğin yağma sonucu elde edilen paranın örgüte aktarılması şart değildir. Yarar deyiminin de geniş şekilde anlaşılması gerekir. Mağdurun böyle bir örgüte üye olmaya ve aidat ödemeye veya bağışta bulunmaya zorlanması halinde de, bu bent uygulanır.

 

 

    1. Gece Vakti

 

Fıkranın (g) bendinde, yağma suçunun gece vakti işlenmesi halinde, failin suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılması kabul edilmiştir. Zira bu halde mağdurun daha şiddetli bir korkunun etkisi altına düşeceği muhakkaktır.

 

Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir.

 

 

  1. DAHA AZ CEZAYI GEREKTİREN HALLER TCK MD. 150

 

    1. Alacağın Tahsili Amacıyla Tehdit Veya Cebir Kullanılması

5237 sayılı TCK'nun 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK'nun 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir.

Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nun 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.

    1. Malın Değerinin Az Olması

150/2. madde, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hakime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Hakim, gasp edilen veya gasp edilmeye kalkışılan şeyin değerinin azlığını ceza indirimi yaparak değerlendirebilecektir.

5237 sayılı Kanunun 150/2. maddesinin uygulanmasında, 765 sayılı TCK’nun 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtay’dan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir.

Hakim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nun 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir. Buna karşılık maddenin uygulanmasındaki en önemli ölçüt, şüphesiz değer ölçüsüdür. Ölçüye konu edilmesi gereken değer ise, fiilen gasp edilen olmayıp, eylem kastına dahil edilen olmalıdır. Bu değerin ise “indirim yapılmasını” haklı kabul ettirecek düzeyde az olması gerekmektedir.

Sanığın mağdurun evinin önüne gelip kapıyı yumruklayarak ve pencere camını kırarak zorla 20 Lira para istediği anlaşılan olayda; gasp edilmek istenen para miktarının cezadan indirim yapılmasını haklı kabul ettirecek düzeyde az olduğu, olay tarihi itibarıyla sabıkasız olup aldığı aşırı alkollün tesiri ile hareket ettiği anlaşılan sanığın mağdura ait ne varsa alma kastı ile hareket etmeyip sadece sigara ve alkol almak için az bir para istemekle iktifa ettiği hususları hak ve nasafet kuralları ile birlikte göz önüne alındığında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 150/2. maddesinin uygulanma şartlarının bulunduğu kabul edilmelidir. Y.CGK, 24.02.2015, 2013/6817 E. ,2015/14 K.

  1. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ ŞEKİLLERİ

 

    1. Teşebbüs

765 sayılı TCK döneminde yağma suçunun, sırf hareket suçu (sonucu harekete bitişik bir suç) olması nedeniyle, bu suçta tam teşebbüsün mümkün olmadığı kabul edilmiştir. 5237 sayılı TCK ile, tam teşebbüs-eksik teşebbüs ayırımı kaldırılmıştır. Bunun yerine, 5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesi gereğince, yağmaya teşebbüs mümkün olup,  suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, verilecek cezanın tayininde hakime takdir hakkı verilmiştir.

Sanığa iftira etmesi için hiçbir sebep bulunmayan mağdurun olaydan hemen sonra kolluktaki ifadesinde, “..işyerime tanımadığım iki kişi gelerek, şahsılardan biri, benim adım Bozo’dur, kepenklerin altına koyduğunuz eşyalarımız çalınmış, iş yerinizdeki kamera kayıtlarını ver, kameranız yoksa sorumlusu sizsiniz, bize 10.000.-TL vereceksin, vermezsen senin iş yerini yıkacağız, yakacağız, bu para bugün gelmezse yarın 13.000.-TL olur buranın hakimiyeti bizde, biz istediğimizi yaparız, kimse sesini çıkartamaz, yoksa öldürürüz dedi, hastaneye gitmem lazım dedim ve işyerinden çıktım...’’ şeklinde beyanda bulunup, 03.07.2012 tarihinde sanığı fotoğrafından teşhis ettiği ve tanık İrfan Ateş’in de aynı şekilde beyanda bulunduğunun anlaşılması karşısında; mağdurun sanığı suçtan kurtarmaya yönelik kovuşturmada değişen beyanlarına itibar edilerek yağmaya  teşebbüs suçunun sübut bulduğu gözetilmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.6. CD, 26.04.2018, 2015/5313 E., 2018/3355 K.

 

 

    1. İştirak

İştirak, 5237 sayılı TCK’nın 37 ile 41. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Suça iştirak, bir tek kişi tarafından işlenebilen bir suçun, yapılan işbirliği sonucu birden fazla kimse tarafından işlenmesi halini ifade etmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 149/1-c bendine göre, yağma suçunun 5237 sayılı TCK’nın 37/1. maddesi anlamında birden fazla fail tarafından birlikte işlenmesi halinde, nitelikli yağma suçu söz konusu olacaktır.  Yağma suçunun iki fail tarafından işlenmesi olayında, her iki fail 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi anlamında müşterek fail ise, bu faillere iştirak hükümleri uygulanmayacaktır. Faillere ayrı ayrı yağma suçunun basit hali yerine, nitelikli halinden ceza verilecektir. Buna karşılık, yağma suçunun iki failinden birinin diğer faili azmettirmesi, diğer failin ise mağdura karşı cebir veya tehdit kullanarak suça konu malı alması olayında, 5237 sayılı TCK’nın 149/1-c bendinde aranan suçun ‘birlikte’ işlenmesi şartı gerçekleşmediğinden, iştirak hükümleri uygulanacaktır.

Olay tarihinde mağdurun Kahramanmaraş Tarım Kredi Kooperatifi önünde otururken sanıklar Yunus ve hakkında tefrik kararı verilen Cengiz’in mağdurun yanına geldikleri, cüzdan bulduklarını, içindeki parayı paylaşmak istediklerini söyledikleri, mağdurun kabul etmemesi üzerine sanıkların zorla mağdurun şalvarının içine ellerini sokarak, 600 TL parayı aldıkları ardından araçta bekleyerek gözcülük yapmakta olan sanık ...’in aracına binerek uzaklaştıkları olayda; sanık ...’in diğer sanıklar ile fikir ve eylem birliği içinde hareket ederek suça  iştirak ettiğinin anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK'nın 37/1. maddesi uyarınca asli fail olarak kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurularak eksik ceza verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Y.6. CD, 26.02.2018, 2015/3145 E., 2018/1568 K.

    1. İçtima

5237 sayılı TCK'nun hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK'nun "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.

 

Gerçek içtima kuralının istisnalarından birisi olan ve uyuşmazlık konusuyla yakından ilgisi bulunan bileşik suç, 5237 sayılı TCK'nun 42. maddesinde; "Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir" şeklinde tanımlanmış ve bununla da yetinilmeyerek; "bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir.

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.1984 gün ve 322-64 sayılı kararında ; "eriyen ve eriten başka ifade ile kaynaşan suçlardan biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı sebebini teşkil ettiğinin yasada açıkça gösterilmesi şarttır ve bu şart suç ve cezaların kanuniliğinin gereğidir" denilerek bileşik suçta unsur ya da ağırlaştırıcı nedeni oluşturan suçun, bileşik suç olarak düzenlenen bağımsız suçun içinde mutlaka ve ayrıca gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

 

  1. ETKİN PIŞMANLIK

 

Pişmanlık Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; "yaptığı bir iş ya da davranışının olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma" şeklinde tanımlanmaktadır. Öğreti ve uygulamada; "bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık" denilmektedir.

 

Etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır. İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup, buna suç yolu ya da "iter criminis" denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanununun 36. maddesindeki "gönüllü vazgeçme" düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.

 

5237 sayılı TCK'nun 168. maddesi ise tazminden çok "pişmanlık" esasını ön plana çıkarmaktadır. Yasa koyucunun da, 5237 sayılı TCK'nun 168. maddesinde, "tek başına iade ve tazmine" değil, "pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine" önem verdiği madde ile ilgili Meclis Komisyonunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır.

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 gün ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; TCK'nun 168. maddesinde yer alan "etkin pişmanlık" hükümlerinin uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı, aynen geri verme ya da tazmin suretiyle gidermesi gerekmektedir.

 

 

Somut olayda; sanıklar Gökhan ve Serkan'ın hırsızlık ve yağma olaylarının yaşandığı bir bölgede kolluk tarafından yapılan çalışmalar sırasında durumlarından kuşkulanılarak yakalandıktan bir gün sonra gözaltında bulunan sanık Gökhan'ın evinden el konulan montun mağdura iade edildiği ve tüm sanıkların aşamalarda birbiriyle ve kendi içinde çelişen inkara yönelik savunmada bulundukları, yargılama sırasında işledikleri suçtan dolayı pişman olduklarına dair dosyaya yansıyan bir söz ya da davranışlarının olmadığı anlaşıldığından haklarında TCK'nıun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Y.CGK, 03.07.2017, 2012/134 E. ,2012/270K.

 

  1. KOVUŞTURMA USULÜ

 

    1. Görevli Mahkeme Ve Muhakeme

Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yasa’nın 12. maddesi gereğince, basit yağma ( TCK Md. 148/1), senedin yağması ( TCK Md. 148/2),  ve nitelikli yağma ( TCK Md. 149), suçlarının yargılamasını yapmakla görevli mahkeme, ağır ceza mahkemesidir. Yağma suçunun failinin 18 yaşından küçük olması halinde görevli mahkeme çocuk ağır ceza mahkemesidir. Kovuşturulması şikayete tabi olmayıp, Cumhuriyet Başsavcılığınca re’sen yapılır.

    1. Yaptırımı

5237 sayılı TCK’nın 148/1-2. maddesinde düzenlenen basit yağma ve senedin yağması suçlarının yaptırımı aynı olup, bu yaptırım 6 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasıdır. TCK’nın 149. maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunun yaptırımı ise, 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır.

Alacağın tahsili amacıyla işlenen yağma suçunun yaptırımı, 5237 sayılı TCK’nın 150/1 maddesi gereğince, meydana gelen tehdit veya yaralamanın niteliğine göre tayin edilecektir. Yine, basit yağma, senedin yağması ve nitelikli yağma suçlarının konusunu oluşturan malın değerinin az olması halinde, 5237 sayılı TCK’nın 150/2. maddesi gereğince, gösterilen oranda indirim yapılacaktır.

    1. Zamanaşımı

5237 sayılı TCK’da düzenlenen, basit yağma ( TCK Md. 148/1), senedin yağması ( TCK Md. 148/2),  ve nitelikli yağma ( TCK Md. 149), suçlarının dava zamanaşımı süresi 15 yıl olup, ceza zamanaşımı süresi ise 20 yıldır.