ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Yargıtay kararlarında  avukatın sözleşmeden kaynaklanan ücret hakkı için “akdi vekâlet ücreti”; yargılama gideri olan ücret hakkı için ise “yasal vekâlet ücreti”, “karşı vekâlet ücreti”, “avukatlık ücreti” gibi terimler kullanılmaktadır.

Yargıtay kararlarında  avukatın sözleşmeden kaynaklanan ücret hakkı için “akdi vekâlet ücreti”; yargılama gideri olan ücret hakkı için ise “yasal vekâlet ücreti”, “karşı vekâlet ücreti”, “avukatlık ücreti” gibi terimler kullanılmaktadır.

Yargıtay 4. HD. 04.04.2019 tarih ve 2016/13135 E., 2019/2014 K

 

Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı .........Birliği aleyhine 25/01/2016 gününde verilen dilekçe ile alacak istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 16/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, alacak istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, avukat olarak görev yaptığını ve dava dışı müvekkilinin işçilik alacaklarıyla ilgili olarak davalı kurum aleyhine icra takibi başlattıklarını, takip devam ederken müvekkili ile davalının anlaşması sonucu kendisinin hem karşı taraf yasal, hem de akdi vekalet ücretinden mahrum kaldığını, Avukatlık Kanunu'nun 165 maddesi uyarınca tarafların sulh olması nedeniyle avukatlık ücretinden her iki tarafın müteselsilen sorumlu olduğunu belirterek alacak isteminde bulunmuştur.

Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

25/08/2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 193. maddesi ile, 663 sayılı KHK'ya eklenen Geçici 15. maddesinin 3. bendine göre "Bu kanun hükmünde kararname ile kaldırılan ...... Hastaneleri Kurumu Başkanlıklarının üçüncü kişilerle yapmış olduğu veya taraf olduğu her türlü taahhüt, sözleşme, hak, alacak ve borçları ile dava ve icra takipleri, teşkilat bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine uygun hale getirildiğinde Bakanlığa devredilmiş sayılır" şeklinde düzenlenme mevcuttur.

Somut olayda davalı ......Kurumunun, olağanüstü hal kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile hak, alacak ve borçlarının Sağlık Bakanlığına devredildiği anlaşıldığından, mahkemece bu konuda değerlendirme yapılarak karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir."

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 04/04/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Yargıtay 13. HD, 23.01.2019 tarih ve 2016/7 E., 2019/518 K

Davacı avukat olduğunu, davalı tarafından verilen vekalet ile kendisini icra işlerinde temsil ettirdiğini, davalı ile arasında takibe konu alacağın %15'i oranında akdi vekalet ücreti ödenmesi hususunda anlaştıklarını, ... 10. İcra Müdürlüğü'nün 2013/4684 sayılı icra dosyasının takibe konu edilen alacağının takip işlemlerini yaptığını, icra dosyasından borçluya ait taşınmaz mallarının haczi ile 3. şahıslardaki hak ve alacaklarının haciz işlemlerini usulüne uygun olarak yaptığını, bu aşamada herhangi bir sebep ileri sürmeden vekaletten azlettiğini, icra dosyasının takip edilmesi nedeniyle akdi vekalet ücret alacağı için 1.000,00 TL ve yine yasal vekalet ücreti alacağı içinde 500,00 TL olmak üzere toplamda 1.500,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 17.02.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile bilirkişi raporu doğrultusunda davadaki akdi ve yasal vekalet ücreti alacak talebini 508.749,00 TL olarak arttırmıştır.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 489.154,16 TL'nin 1.500,00 TL'sine dava tarihi olan 23.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle davalıdan alarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

Davacı, eldeki dava ile haksız olarak azledildiğinden bahisle vekalet ücretini istemiş,mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece, davalı kendisini vekille temsil ettirmesine rağmen davanın reddedilen miktar üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Oysa ki karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13. maddesine göre; “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla(edinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin üçüncü fıkrası 12.maddenin birinci fıkrası,16.maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” davalı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. O halde, mahkemece, davalı lehine reddedilen kısım üzerinden 2.725,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, davalı lehine vekalet ücretine karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Ne var ki, yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması usulün 438/7 maddesi gereğidir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle hüküm fıkrasına 6. bent eklenerek “Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden davalı vekili lehine 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” cümlesinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/01/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay HGK, 08.11.2018 tarih ve 2017/13-2524 E., 201/1668 K

 

Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.12.2012 tarihli ve 2011/578 E., 2012/590 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 23.05.2013 tarihli ve 2013/11662 E., 2013/13668 K. sayılı kararı ile:

"...Davacı, avukat olduğunu, davalı ... San.A.Ş.’nin vekili olarak diğer davalı borçlu ... aleyhine icra takibi başlattığını, bilahare davalıların aralarında anlaştıklarını ve borcun ödendiğini, kendisinin hak ettiği 57.020 TL vekalet ücretinin ödenmediğini, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince davalıların vekalet ücretinin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek, 57.020TL’nin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.

Davalı ..., davacı avukatın da dahil olduğu 16.6.2009 tarihli protokol doğrultusunda borcu ödediğini, protokol ile icra takibinden tüm sonuçları itibariyle feragat edildiğini, vekalet ücretinin saklı tutulmadığını savunarak davanın reddini dilemiş, diğer davalı ... San.A.Ş., davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, taraflar arasındaki protokolün 2.maddesinin davaya konu edilen takip dosyasını kapsadığı, protokolün son cümlesinin "tüm sonuçları itibari ile feragat edilecektir" ibaresini taşıdığı, protokolü imza edenler arasında S... A.Ş vekili olarak Av. ...'ün imzasının bulunduğu, yine protokolün 5.maddesinde Çerkezköy'deki davaya ilişkin olarak dahi masraf istenmeyeceğinin ayrıca açıklandığı, böylece tarafların iradesinin takip dosyası üzerinden icra müdürlüğünce tahakkuk ettirilecek ücreti vekaletin talep edilmeyeceğinin olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, sulh ile sonuçlanan icra takibi nedeniyle hak ettiği ve ödenmeyen vekalet ücreti alacağının tahsili istemiyle eldeki davayı açmış, mahkemece taraflar arasında imzalanan protokolde takipten tüm sonuçları itibariyle feragat edileceğinin kararlaştırıldığı, tarafların iradesinin vekalet ücreti istenmeyeceği doğrultusunda olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davalı alacaklı S... San. A.Ş. ile davalı borçlu ... arasında 16.6.2009 tarihinde “Protokol ve İbraname” başlıklı protokol düzenlendiği,davacı avukatın da protokolde imzasının bulunduğu, bu protokolün 2.maddesinde ... aleyhine başlatılan ve davaya konu vekalet ücreti alacağının dayanağı olan Üsküdar 2.İcra Müdürlüğünün 2009/8039 esas sayılı takipten tüm sonuçları itibariyle feragat edileceğinin kararlaştırıldığı hususları dosya kapsamından anlaşılmakta olup bu hususlar taraflar arasında da çekişmesizdir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, protokolde takipten tüm sonuçları itibariyle feragat edilmesine dair kararlaştırmanın vekalet ücreti alacaklarını kapsayıp kapsamadığı noktasındadır. Protokolde yapılan feragate ilişkin kararlaştırma, davalı alacaklı ve davalı borçlu arasındaki hukuki ilişkiyi kapsar. Davacı avukatın vekalet ücreti alacağını kapsamaz. Protokolde davacı avukatın imzasının bulunması sonucu değiştirmez. Öyle olunca mahkemece işin esasına girilerek taraf delilleri toplanıp değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, avukatlık ücretinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin avukat olduğunu, davalı ...Ş.’nin vekili olarak diğer davalı ... aleyhine icra takibi başlattığını, borçlunun takibine itiraz ettiğini, bilahare davalıların aralarında anlaşarak düzenledikleri protokole göre takip konusu yapılan 1.863.378,48USD tutarındaki borcun alacaklıya ödendiğini, ne var ki davacının avukatlık ücretinin ödenmediğini, dava sonunda kararla karşı tarafa yüklenecek olan vekâlet ücretinin avukata ait olduğunu, Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesi gereğince de sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki tarafın avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu olduklarını belirterek, tarifeye göre hesaplanan 57.020,00TL ücretin yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı ... vekili, icra takibinden sonra yapılan görüşmeler neticesinde, aralarında davacı avukatın da bulunduğu 16.06.2009 tarihli protokol doğrultusunda borcun müvekkili tarafından ödendiğini, davacı tarafından icra takibinden tüm sonuçlarıyla feragat edileceği garantisi verilerek müvekkilinin ikna edildiğini, protokolün 2. maddesi uyarınca icra takibinden tüm sonuçları itibariyle kayıtsız ve şartsız bir şekilde feragat edildiğini, protokolde imzası bulunan davacı avukatın vekâlet ücretini saklı tuttuğuna dair herhangi bir ihtirazi kaydın bulunmadığını, davacının müvekkilini protokol imzalamaya ikna etmek adına feragat ettiği hakkını işbu davaya konu etmesinin iyi niyetli bir yaklaşım olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Diğer davalı ...Ş. davaya cevap vermemiştir.

Yerel mahkemece, taraflar arasındaki protokolün 2. maddesinin takip dosyasını kapsadığı, protokolün son cümlesinin "tüm sonuçları itibari ile feragat edilecektir" ibaresini taşıdığı, protokolü imza edenler arasında ...vekili olarak davacı ...'ün de bulunduğu, yine protokolün 5. maddesinde Çerkezköy'deki davaya ilişkin olarak dahi masraf istenmeyeceğinin ayrıca açıklandığı, böylece tarafların iradesinin takip dosyası üzerinden icra müdürlüğünce tahakkuk ettirilecek ücreti vekâletin talep edilmeyeceği şeklinde oluştuğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar davacı vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur.

Mahkemece, davacının bizzat içinde yer aldığı sulh sözleşmesinin 2. maddesinde tüm sonuçları ile icra takiplerinden feragat edileceği belirtildiğinden bu kavram içerisinde mahkeme masraflarından sayılan vekâlet ücreti alacağının da bulunduğu tartışmasız olduğundan davacı vekilin icra vekâlet ücretini isteme hakkının ortadan kalktığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekilince temyize getirilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı avukatın davalı ...Ş.'nin vekili olarak diğer davalı ... aleyhine başlattığı icra takibinden, alacaklı ile borçlu arasında düzenlenen "Protokol ve İbraname" başlıklı protokol uyarınca tüm sonuçlarıyla birlikte feragat edilmesi nedeniyle, bu feragatin protokolde imzası bulunan alacaklı vekilinin (davacının) avukatlık ücretini de kapsayıp kapsamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle "avukatlık ücretine" ilişkin kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

Vekâlet ücreti, savunma hakkının en önemli parçası olan hukuki danışmanlık görevinin, konunun uzmanı hukukçular tarafından yapılmasının doğal sonucudur. Avukatların mesleklerini serbestçe ve herhangi bir kaygı olmadan yapabilmeleri için yaptıkları hizmetin karşılığı olan makul bir ücret almaları gerekir (Anayasa Mahkemesi, 03.03.2004 tarih, 2004/8 E., 2004/28 K.).

Avukatlık Kanunu'nun "avukatlık ücreti" kenar başlıklı 164. maddesi;

"Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.

Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.

İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz. Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.

Avukatlık asgari ücret tarifesi altında vekalet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir.

Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez." hükmünü içermekte olup, Kanun'un 164. maddesine göre avukatın iki çeşit ücret alacağı bulunmaktadır.

Bunlar, avukat ile iş sahibi/müvekkili arasındaki sözleşme ilişkisinden doğan avukatlık ücreti ile yargılama sonunda haklı çıkan taraf yararına hükmedilen ve yargılama gideri niteliğinde olan avukatlık ücretidir. Her iki ücretin kaynağı farklı olup, uygulama ve yargısal kararlarda bunlardan ilkine sözleşmeden doğduğu için "akdi vekâlet ücreti", ikincisine ise kaynağını kanundan aldığı ve yargılama sonunda dava ya da takibin karşı tarafından tahsiline karar verildiği için "yasal vekâlet ücreti" ya da "karşı taraf vekâlet ücreti" denilmektedir.

Belirtmek gerekir ki dava dilekçesinde açık bir şekilde talep edilen avukatlık ücretinin, yapılan icra takibi nedeniyle tarifeye göre karşı taraftan alınacak olan "yasal vekâlet ücreti" olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Yasal vekâlet ücreti 164. maddenin son fıkrasında düzenlenmiş olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 323. maddesinin 1/ğ bendinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama gideri kapsamında bulunduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, yargılama giderlerinden olan yasal vekalet ücretine hükmedilebilmesi için dava ya da takipte haklı çıkan tarafın her şeyden önce kendisini bir vekille temsil ettirmiş olması gerektiği açıktır. Bu ücret, vekil eden ile avukatı arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan akdi vekâlet ücretinden tamamen farklı olup, dava sonucunda haklı çıkan tarafın kendisini bir vekille temsil ettirmiş olması nedeniyle zarara uğradığı düşüncesinden hareketle yargılama giderlerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Diğer taraftan HMK'nın 330. maddesinde; vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre taktir olunacak vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği düzenlemesi bulunmakta ise de az yukarıda metnine yer verilen Avukatlık Kanunu'nun 164/son fıkrasına göre, dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.

Gerçekten de bir hükmün ancak davanın taraflarının leh ve aleyhine kurulabileceği gözetildiğinde davanın tarafı olmayıp, yargılamada sadece taraflardan birinin vekili sıfatıyla yer alan avukat hakkında hüküm kurulması beklenemez. Ne var ki bu durum, 164. maddenin son fıkrasına göre avukatın kendisine ait olan ücreti talep etmesine engel değildir. Nitekim, söz konusu fıkranın birinci cümlesindeki "... avukata aittir..." hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğundan bahisle iptali isteminde bulunulmuş ise de Anayasa Mahkemesi'nin 03.03.3004 tarihli ve 2004/8 E., 2004/28 K. sayılı kararı ile itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2, 5 ve 36. maddelerine aykırı görülmeyerek iptal istemi reddedilmiş ve böylece, yargılama gideri niteliğindeki karşı taraf vekalet ücretinin avukata ait olduğuna dair düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığı karar altına alınmıştır.

Avukatlık ücreti nedeniyle müteselsil borçluluk durumu ise Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesinde hüküm altına alınmış ve "İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar." hükmü öngörülmüştür.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere, avukatlık ücretinden müteselsil sorumluluk iki durum için öngörülmüş olup, bunlardan ilki iş sahibinin birden fazla olması hâlinde iş sahiplerinin avukata karşı olan müteselsil sorumluluğu, ikincisi ise iş sahibinin hasmı ile sulh olması veya her ne suretle olursa olsun anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde, iş sahibi ile karşı tarafın (hasmın) avukata karşı olan müteselsil sorumluluğudur.

İş sahibinin hasmı ile sulh olması ya da her ne suretle olursa olsun anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde avukat, vekâlet ücretini sadece kendi müvekkilinden ya da karşı taraftan isteyebileceği gibi her ikisinden de müteselsilen tahsilini isteyebilir. Ancak bu durumda, tarafların aralarındaki ihtilafı sulhle sonuçlandırdıklarını ispat yükü avukata aittir.

Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, alacaklı S... Sanayi A.Ş. vekili olarak borçlu ... aleyhine Üsküdar 2. İcra Dairesinin 2009/8039 sayılı dosyasında 1.798.435,00 USD alacağın ferileriyle birlikte tahsili için 21.05.2009 tarihinde icra takibi başlattığı, davalı borçlunun itirazı üzerine takibin durduğu, bu arada alacaklı şirket temsilcisi ile borçlunun bir araya gelerek 16.06.2009 tarihinde “Protokol ve İbraname” başlıklı protokolü düzenledikleri, davacı avukatın da protokolde alacaklı şirket vekili sıfatıyla imzasının bulunduğu, bu protokolün 1. maddesinde icra takibine konu 1.798.435,00 USD tutarın borçlu ile varılan mutabakat sonucunda alacaklı şirketin banka hesabına intikal ettirileceği, 2. maddesinde ise ... aleyhine başlatılan ve davaya konu vekâlet ücreti alacağının dayanağı olan Üsküdar 2. İcra Dairesinin 2009/8039 sayılı takip dosyasından tüm sonuçları itibariyle feragat edileceğinin kararlaştırıldığı, takibe konu edilen tutarın da davalı (alacaklı) şirketin banka hesabına 16.06.2009 tarihinde davalı borçlu tarafından havale edilerek tahsilatın sağlandığı anlaşılmakta olup, açıklanan bu hususlar bakımından bir çekişme bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık, protokolde icra takibinden "tüm sonuçları itibariyle feragat edileceğine" dair kararlaştırmanın bu protokolde alacaklı vekili olarak imzası bulunan avukatın vekâlet ücreti alacağını kapsayıp kapsamadığı noktasındadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki davalı alacaklı ile diğer davalı borçlu arasında düzenlenen protokol her ikisi arasındaki hukuki ilişkiyi kapsamaktadır. Avukatlık Kanunu'nun 164/son fıkrasına göre dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata ait olup, protokolde avukatın bu şahsi alacağından feragat ettiğine dair açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Avukatın sulh protokolüne katılmış ve protokolü alacaklı tarafın vekili sıfatıyla imzalamış olması vekâlet ücreti alacağından kendi adına feragat ettiğini göstermez.

Hâl böyle olunca, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkiyi düzenleyen protokolde icra takibinden tüm sonuçlarıyla birlikte feragat edileceği yönündeki kararlaştırmanın, bir haktan feragatin açık bir şekilde yapılması gerektiği gözetildiğinde, bu yönde bir çekince ileri sürmemiş olsa bile davacı avukatın vekâlet ücretini kapsadığını söyleme olanağı bulunmamaktadır.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, somut olayda alacaklı ile borçlunun sulh olması sırasında davacı avukatın devre dışı bırakılmadığı, aksine tarafları davacı avukatın bir araya getirerek, ilam niteliğindeki protokolün imzalanmasını ve tahsilatın yapılmasını sağladığı, protokolde ayrık tutulan bir kalem olmadığı için anlaşmanın asıl alacak ile birlikte ferilerini ve bu kapsamda karşı yan vekâlet ücretini de kapsadığının kabulü gerektiği, böyle olunca davalılar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmasının daha uygun olduğu, davacı avukatın kendi müvekkili olan davalıdan karşı taraf vekâlet ücretini talep edebileceği, ancak hasım taraf olan davalı ...'den talep etmesinin protokolde bir çekince ileri sürmeyen davacı bakımından hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, hakkın kötüye kullanılmasını da hukuk düzeninin korumadığı belirtilerek, direnme kararının davalı ... yönünden onanması, davalı ...Ş. yönünden ise bozulması gerektiği görüşü ile direnme kararının yerel mahkemece kabul edilen gerekçeler nedeniyle tümden onanması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Somut olayda davacı, 2008/8039 esas sayılı dosyada alacaklı vekili olarak görev yapmış ve avukatlık görevinin sonucu olarak taraflar arasında anlaşma sağlayarak vekil olarak imzaladığı protokolü de vekillik görevinin sonucu olarak düzenlemiştir. Davacı daha sonra protokole konu olan icra dosyasındaki karşı yan vekalet ücretinin kendisine ödenmemiş olması nedeniyle icra dosyasında alacaklı durumunda olan müvekkili ile, icra dosyasındaki borçlu aleyhine bu davayı açmıştır.

Protokolün 1 ve 2. maddesindeki düzenlemeye göre, davalı ... tarafından itiraz edilmiş olmasına rağmen 1.863.496 TL’nin S... Sanayı A.Ş. hesaplarına intikal ettirilmesi sonucu icra takibinden feragat edilecektir.

Bu protokol ile taraflar, aralarındaki uyuşmazlığı sonlandırmış olup davacı alacaklı vekili olarak görev yaptığı icra dosyası nedeniyle de tahsilatı sağlamış olduğundan vekalet ücreti isteme hakkını kazanmıştır. Ancak bir icra dosyası için alacaklı ve borçlunun yaptığı anlaşma ayrık tutulan kalem olmadığı için alacak aslı yanında fer’ilerini ve bu kapsamda icra dosyasındaki karşı yan vekalet ücretini de kapsayacaktır. Bu nedenle protokolde sözü edilen 1.863.496 TL içinde, alacak aslı yanında icra dosyasındaki karşı yan vekalet ücretinin de bulunduğunun kabulü gerekir. O halde davacının kendisine ait olması gerekirken müvekkili tarafından tahsil edilen karşı yan vekalet ücretini, müvekkilinden talep etme hakkı bulunmaktadır. Davacının; borçlu tarafından ödenmiş olan miktar içine dahil olmasına rağmen ...’den bu vekalet ücretini isteyip isteyemeyeceğinin ayrı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun somut uyuşmazlığı ilgilendiren hükümleri şunlardır:

Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. (m. 1/1) Avukatlığın amacı; hukuki münasabetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. (m. 2/1) Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder. (m. 2/2)

Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.(35-A-1)

İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.(m.165/1) Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. (m.164/5)

Mantıksal sistematik yoruma göre; “Hukuk normları tek başına düşünülemez, onlar yasanın daha geniş anlam bağıntısı içine yerleştirilmelidir. Normlar kompleksi olarak hukuk düzeni, normların bir yığını değil aksine birlik içinde bir düzenlemedir.” (Rüstem Karabatak, Hukukun Anlam bakımından Uygulanması: Yorum ve Nitelendirme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi sf. 27-28 nakleden Prof. Dr. Yasemin Işıktaç - Doç. Dr. Sevtap Metin, Hukuk Metodolijisi 2016 sf. 198) Bu itibarla somut uyuşmazlıkla ilgili yasa maddeleri birbiriyle ilişkisine dikkat edilerek bir bütünlük içinde yorumlanmalıdır.

Düzenlenen protokol gereğince davalı ...’in ödediği 1.863.496 TL dışında bir parayı ödemesi gerekmemektedir. Davacı buna rağmen 164. madde gereğince kendisine ait olması gereken karşı yan vekalet ücreti nedeniyle icra dosyasındaki müvekkili olan alacaklı yanında icra dosyasının borçlusundan da talepte bulunmaktadır. 165/1. maddede taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan işlerde her iki tarafın karşı yan vekalet ücretinden sorumlu olacağı düzenlenmiştir.. Maddenin lafzına bakıldığında davacının ...’den de talepte bulunabileceği düşünülebilir. Ancak maddenin lafzı yanında amacıyla da birlikte yorumlanması gerekir. Bu maddenin getiriliş amacı tarafların avukatlarını devre dışı bırakmak suretiyle aralarında anlaşarak avukatın karşı yan vekalet ücreti alacağına kavuşmasına engel olmalarını önlemektir. Ayrıca somut olay bakımından 165. madde 35/A maddeden, ve bununla da bağlantılı olarak 1 ve 2. maddeden bağımsız olarak değerlendirilip uygulanamaz. Bu hükümler birlikte değerlendirilmelidir.

Somut olayda tarafların anlaşmasında alacaklı vekili olan davacı devre dışı bırakılmamıştır. Üstelik tarafları davacı bir araya getirmiş ve İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliği bulunan bu protokolü imzalamalarını sağlamıştır. Kanunun bizzat avukatın katılması nedeniyle ilam niteliği tanıdığı bu protokolü davacı kamu hizmeti sayılan avukatlık görevinin gereği olarak, 2. madde kapsamında sayılan biçimde adalet ve hakkaniyete uygun bir çözüm için hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis etmesi sonucu düzenlemiştir.

Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken iyi niyet kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.( 4721 sayılı TMK 3. madde) Hakkın kötüye kullanılması, hak sahibinin hakkını, olağan amacıyla değil, başka bir amaçla kullanmasıdır. (Kemal Gözler, İnsan Hakları Hukuku 2018 sf. 303) Bu protokolü düzenleyip ilam niteliği taşıyan bir belgeyi müvekkiline kazandırdıktan sonra artık ben bu protokolün tarafı değilim, ben vekil olarak imzaladım, protokol ile bağlı olmamdan söz edilemeyeceğinden 165. maddeye göre borçlusu tarafından ödenmiş olsa bile karşı yan vekalet ücretini borçludan da isteme hakkım var denilebilmesi mümkün değildir. Zira borçlunun tüm borcu kapsayan parayı nereye göndereceğini yazarak protokolü düzenleyen davacının kendisidir. Protokol tanzimi sırasında avukat olarak çekince ileri sürmeyen, istifası bulunmayan ve bizzat bunu düzenleyen avukatın borçluyu ödenecek toplam miktar konusunda ikna edip protokolü imzalattıktan sonra karşı yan vekalet ücreti nedeniyle ...’den talepte bulunması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru olduğundan mahkemenin ... yönünden verdiği direnme kararı onanmalıdır.

Tüm bu nedenlerle, sadece S... Sanayi A.Ş. yönünden kararın bozulması gerekirken, ...’in de sorumlu olduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Yargıtay 13. HD, 05.12.2018 tarih ve 2016/19640 E., 2018/11686 K.

Davacı, davalı avukat ile aralarında 14.10.2008 tarihli vekalet sözleşmesi imzalandığını, sözleşme doğrultusunda davalıya 1499 adet dosyanın teslim edildiğini, dosya borçlularına yönelik icra takipleri başlatıldığını, dosya tahsilatlarının davalı tarafından yapıldığını, yapılan tahsilatların 27.942,06 TL'lik kısmının davalı tarafından tahsil edildiği halde kendilerine ödenmediğini, bu meblağın tahsili için davalıya karşı icra takibi başlattığını, takibe yapılan itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Birleşen dava ile davacı, asıl davada anlatıldığı şekilde vekil olarak yürütülen icra dosyalarından davalı avukat tarafından tahsil edilip ödenmeyen ve asıl dava konusu icra takibine konu edilmeyen 155.000,00 TL'nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıdan faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.

Davalı, usulüne uygun tebligat yapıldığı halde yargılamaya katılmamıştır.

Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı ile aralarında 14.10.2008 tarihli sözleşme ile vekalet ilişkisi kurulduğunu, davalıya bu doğrultuda 1499 adet dosya teslim edildiğini, bu dosyalardan alacakların tahsilinin davalı tarafından vekaletle gerçekleştirildiğini, ancak davalının yaptığı bir miktar tahsilatı davacıya bildirmediğini ve ödemediğini beyanla ödenmeyen kısmın tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali ile takibe konu edilmeyen bakiye alacağın da davalıdan tahsilini istemiştir. Mahkemece, davacıya ödenmeyen tahsilatın hesaplanması ve bu tahsilattan mahsup edilecek olan davalı vekilinin hak ettiği yasal vekalet ücretinin belirlenmesi için alınan bilirkişi raporu hükme esas alınarak asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilirkişiler, davalı vekil tarafından tahsil edilen tutarları tarafların sunduğu yazılı deliller doğrultusunda değerlendirmiş, özellikle vekil tarafından tahsilat işlemleri için kullanılan banka hesap kayıtları incelenerek sonuca varılmıştır. Davacı, bilirkişilerin bu hesap hareketlerini değerlendirirken sadece dosya numarası yada borçlu ismi ile davalıya gönderilen miktarların hesaba katıldığını halbuki, aynı hesaba "TOBB" açıklamasıyla gönderilen tahsilatlar da olduğunu, davalı ile aralarında vekalet ilişkisi dışında başkaca bir hukuki ilişki bulunmadığından bu açıklamayla gönderilen tahsilatların da hesaba katılması gerektiğini iddia ederek bilirkişi raporuna karşı verdikleri itiraz dilekçelerinde de bu hususa açıkça değinmişlerdir. Mahkemece, itirazları gidermek amacıyla bir ek rapor alınmışsa da davacının bu itirazı ek raporda karşılanmamıştır. O halde, mahkemece, davacının bahsedilen itirazı yönünden yargıtay, mahkeme ve taraf denetimine elverişli bir rapor alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 21. HD, 23.05.2019 tarih ve 2018/4897 E., 2019/4072 K

KARAR

A) Davacı İstemi;

Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; 09/01/2014 tarihinde davalı ... şirketinde meydana gelen patlama sonucu etrafa saçılan erimiş çelik nedeni ile müvekkilinin ağır yaralanarak malul kaldığını, kazanın meydana geldiği gün işinden ve görev tanımından ilgisiz olarak davalı şirket tarafından patlamanın meydana geldiği bölümde çalışmaya zorlandığını, işverenliğin kusurunun olduğunu, kaza anında işverence yaptırılan işe ilişkin hiçbir sertifikasının ya da ustalığının bulunmadığını, teknolojik ömrünü tamamlamış kazanlar olmasına rağmen işveren tarafından ticari gaye ile kullanılmaya devam edildiğini ve bu tür patlamalar gibi başka patlamalar ve yanıklar da yaşandığını ve davalı tarafından hiçbir önlem alınmadığını, iş bu davadaki üç davalı şirketin sahiplerinin aynı kişiler olduğunu, adreslerinin dahi aynı olduğunu, müvekkilinin hangi davalı şirket tarafından sigortalandığını bilmemesi ve işverenliklerin birbirinin devamı olma ihtimali sebebi ile üç davalının da söz konusu kaza sebebi ile müştereken sorumlu olduklarını, kaza sonucu müvekkilinin vücudunun feci şekilde yandığını, ağır derecede yanıklar oluştuğunu, ciddi oranda hareket kısıtlılığı ve his kaybı oluştuğunu, müvekkiline atfedilecek bir kusurun olmadığını beyanla şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminat, 100.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 101.000,00 TL'nin kaza tarihinden işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabı;

Davalı ... Met. San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özet olarak; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, kazanın davacının kendi hatası, ihmali ve tam kusuru ile meydana geldiğini, işveren tarafından iş sağlığı ve güvenliğine dair tedbirlerin alındığını belirterek belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... Metalurji Sanayi Ticaret A.Ş. (... Metalurji A.Ş.) vekili cevap dilekçesinde özet olarak; husumet ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının müvekkili şiket işçisi olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;

“..1- Davalı ... Şirketi yönünden davanın açılmamış sayılmasına,

2- Davalı ... Metalurji Sanayi Ticaret A.Ş. (... Metalurji A.Ş.) yönünden davanın REDDİNE,

3- Davalı ... (... Çelik A.Ş.) yönünden DAVANIN KISMEN KABULÜNE KISMEN REDDİNE,

A- Maddi tazminat talebine ilişkin olarak talebin reddine,

B- Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 5.000,00 TL manevi tazminatın olayın meydana gelmiş olduğu 09/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinden alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,...”

GEREKÇE

“..... hizmet döküm cetveli, işyeri tescil bilgisi ekran görüntüleme kayıtları, ... tahkikat dosyası sureti, davacıya ait özlük dosyasının sureti dosyaya sunulmuş, tahkikat dosyası içinde bulunan 12/03/2015 tarih, 006945 numaralı ... SSGM raporunda özetle; davacının SİD oranı derecesinin %0 olduğu belirtilmiş, 5. celsede maluliyete dair duruma ilişkin davacı vekilince herhangi bir beyanda bulunulmamış, mahkememize sunulan 18/06/2015 tarihli dilekçenin 3. Maddesinde maluliyete itiraz olmadığı açıkça beyan edilmiş olmakla maddi tazminat talebine ilişkin talebin reddi gerektiği değerlendirilmiş, manevi tazminat talebine ilişkin olarak yargılamaya devam olunmuş, SİD oranı %0 olsa bile salt yaşanan olay nedeniyle manevi zararın meydana gelebileceği kabulü doğrultusunda kusur oranının da taktirde dikkate alınması gerektiği kanaatiyle kusur oranının belirlenmesi yoluna gidilmiş, 24/05/2016 havale tarihli raporda özetle; .... Çelik'in %90, davacının %10 oranında kusurlu olduğu, ... Haddecilik ve ... Çelik şirketlerinin olayın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığı tespit edilmiş, itiraz doğrultusunda aldırılan 02/03/2017 tanzim tarihli raporda özetle; .... Çelik'in %90, davacının %10 oranında kusurlu olduğu, .... Haddecilik ve ... Çelik şirketlerinin olayın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığı tespit edilmiştir.

... Çelik (.... Metalurji A.Ş.) ile davacı arasındaki ilişkiye dair iddia incelenmekle hizmet dökümn cetvelinde davacının iş kazasının meydana geldiği sırada 1059204 işyeri numaralı ... Çelik Metalurji şirketinde çalıştığı, Mahkememizde aynı işyerinde çalışan başka bir işçinin açmış olduğu davada fiilen çalışılan yerde meydana gelen şirket değişikliklerine ilişkin olarak 2013/27 esas sayılı dosya kapsamında "davalılar arasındaki ilişki irdelenmekle; mahkememize göre emsal dosyalarda tespit edilen isim değişikliği ve ücret bordrolarının incelenmesinde aynı işçilerin diğer işverenle çalışmaya devam ettiği ve ... çeli metalurjinin isim değiştirerek ... metalurji ye dönüştüğü, ... metalurji şirketine ait işçilerin toplu halde önceki adı ... olan sunar çelik şirketinde çalışmaya devam ettikleri, şirketler arasında işyeri devri, isim değiştirme ilişkisinin bulunduğu, 4857 sayılı iş kanununun 6. Maddesi gereği işçilik alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu bulunduğu," tespit edilmekle davacının geçirmiş olduğu iş kazasının en son işyerini devralan ... Çelik şirketinde çalışırken meydana gelmiş olması, bu yönüyle önceden işyerinde faaliyette bulunan ... Metalurji A.Ş.'nin olayla ilgili sorumluluğunun bulunmadığı, bu yönüyle davanın ... Metalurji yönünden husumetten reddi gerektiği değerlendirilmiştir.

... Çelik ve .... Haddecilik yönünden yapılan incelemede dosya içerisinde bulunan Ticaret Sicil Gazetesi suretlerinde .... Metalurji şirketinin davanın açılış aşamasında bildirilen ... Çelik Metalurji şirketi olduğunu, .... Haddecilik şirketinin Ticaret Sicilinden terkin edildiğinin bildirildiği, davacı vekilince dosyaya sunulan 16/06/2016 havale tarihli dilekçe ile davacı vekilinin ... Ltd Şti yönünden davanın atiye bırakıldığının bildirildiği görülmekle; dosya incelenmiş olup olayın meydana gelmesinde kusuru bulunmayan .... Metalurji şirketi yönünden davanın reddine, ... Haddecilik şirketi yönünden davanın takipsiz bırakılmış olması nedeni ile davanın açılmamış sayılmasına, olayın meydana gelmesinde kusur durumu, SİD oranı, paranın alım gücü, manevi tazminatın maksadının yaşanan manevi acıyı dindirmek olup sebepsiz zenginleşmeye sebebiyet verilmemesinin kanuni gereksinim olması hususları nazara alınarak taktiren 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, vekalet ücreti yönünden her iki şirket yönünden red gerekçelerinin ayrı olması nedeniyle ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerektiği kanaatiyle açık yargılamaya son verilerek aşağıda belirtildiği şekilde hüküm kurulmuştur...”

D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;

“..1- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nin 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,.. ”

GEREKÇE

“ ..Dava, davacının geçirdiği iş kazası sonucu oluşan maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Somut olayda; davalı ... şirketinde çalışan davacının 09/01/2014 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaralandığı, 22.04.2014 tarihli ... kısa vadeli sigortalılar servisinin kararı ile kazanın iş kazası olduğunun tespit edildiği, yine ... ... Sağlık ... ... Merkezinin 12.03.2015 tarihli raporuna göre davacının maluliyetinin bulunmadığı, dosyada alınan ve birbirini teyit eden iki kusur raporu ile kazanın meydana gelmesinde davacı işçinin %10, davalı işveren ... Çelik şirketinin %90 oranında kusurlu oldukları, diğer davalıların kusurunun bulunmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece davanın ... Çelik(... Metalurji) şirketi yönünden reddi ile davalı şirket lehine vekalet ücreti verilmesi yerindedir. Ayrıca yargılama sırasında davacı vekilinin 10.06.2015 ve 06.11.2015 tarihli beyan dilekçeleri ile ... ca tespit edilen maluliyete itiraz etmediklerini bildirdiğinden Mahkemece ... ca tespit edilen maluliyetin bulunmadığı yönündeki rapora itibar edilerek karar verilmesi de yerindedir.

Manevi tazminat tutarının belirlenmesi sırasında hakimin takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların ... ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerekir. Bu ilkeler gözetildiğinde ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen manevi tazminat miktarının dosya kapsamına uygun olduğu görülmektedir.

Davacının bu yönleri hedefleyen istinaf talepleri isabetsiz Mahkeme hükmü yasaya ve vakıaya uygundur.

Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya kapsamına, hükmün dayandığı deliller ve kanuni gerektirici sebeplere, delillerin taktirinde isabetsizlik görülmemesine göre davacı tarafından yapılan istinaf taleplerinin esastan reddine karar vermek gerekmiştir...”

E) Davacı Temyiz Nedenleri;

• Davacının gece vardiyasında meydana gelen patlama sonucu vücudunda kalıcı yanık yaraları oluştuğu, işverenin olayda % 90 oranında kusurlu olduğunun kabul edildiği,

• Takdir edilen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğu,

• Kazada işverenin ağır kusurunun olduğunun bilirkişi raporlarıyla da saptandığı,

• Davanın ... Metalurji Şirketi yönünden reddinin hukuka ve usule uyarlı olmadığı,

• Davalı şirketlerin borçlulardan mal kaçırmak maksadıyla sürekli isim ve yer değişikliği yaptığı, farklı ticari unvanlarla, farklı ortaklar ve yöneticilerle aynı işi aynı yerde yaptığı, dava sürecinde dahi iki davalı şirketin isim değişikliğine gitmiş olmasının (.. ..., ... .... olarak ... Metalurji, ... Metalurji olarak) da durumun açık göstergesi olduğu, davalılar bünyesinde çalışan işçilerin dahi hangi şirkette çalıştıklarını bilmedikleri,

• Kabul etmemek kaydı ile davalı ... Metalurji’nin yargılama sürecinde davalı olarak bulunmasında müvekkiline atfedilebilecek herhangi bir kusur olmaması sebebiyle karşı vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği belirtilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.

F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;

Dosyadaki temyiz kapsam ve sebeplerine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Dava, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, Davalı ... Şirketi yönünden davanın açılmamış sayılmasına ve Davalı ... Metalurji Sanayi Ticaret A.Ş. (... Metalurji A.Ş.) yönünden davanın reddi ile 5000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ... Met. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’den tahsiline, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verildiği; davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine ...ana Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesince verilen karar ile istinaf başvurusunun esastan reddine hükmedildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlık, 09/01/2014 tarihli zararlandırıcı olaydan dolayı hakkında davanın reddine karar verilen davalı ... Metalurji Sanayi Ticaret A.Ş. (... Metalurji A.Ş.)'nin davacıya karşı sorumluğunun doğup doğmadığı noktasında toplanmaktadır.

Yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren-alt işveren kavramlarıyla, somut uyuşmazlık için önem arz ettiğinden işveren niteliği konularının açıklanmasında fayda vardır.

4857 sayılı Kanun'un 2.maddesine göre; bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye “işçi”, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara “işveren”, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye ise “iş ilişkisi” denir.

İş Kanunu'nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, iş yerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu iş yerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye “asıl işveren-alt işveren ilişkisi” denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o iş yeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

4857 sayılı Kanun'un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu'ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 sayılı Kanun'dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün hale gelecektir.

Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu müteselsil niteliktedir. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu'nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.

Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.

Birlikte istihdam, grup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimidir ve bu çalışma biçiminde işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet vermektedirler. Daha çok yönetim organizasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu şirketler aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini işverenlerin tamamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdürlüğünün aynı şahıs tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı iş yerinde verilen muhasebe, ..., ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hizmetlerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması buna örnek olarak gösterilebilir. Bu gibi bir ilişkide, işçi ve işverenler arasında tek bir iş ilişkisi vardır.

İş sözleşmesine katılmada ise, başlangıçta tek bir işverenle kurulan iş ilişkisine zamanla diğer bir iş veren katılmakta ve işçi iş görme edimini bu katılan şirkete karşı da yerine getirmektedir. İşçinin ilk işvereni ile bağlantısı kopmamakta, iş sözleşmesinin devri değil, işveren tarafında bir çoğalma söz konusu olmaktadır. Bu durumda da tek bir iş ilişkisi vardır. (M.Alp.İş Sözleşmesinin Devrinde Bazı Sorunlar.DEÜ.Hukuk Fakultesi Dergisi.Cilt 9.Özel Sayı, 2007.s:197).

Holding ve şirket gruplarının bünyesinde her biri bağımsız tüzel kişiliğe ve hukuki varlığa sahip şirketler yer almaktadır. Dolayısıyla holdinge bağlı şirketlerde çalışan işçilerin işvereni hukuken holding veya şirket topluluğu değil iş akdinin tarafı olan şirkettir. Buna göre, aynı gruba ya da holdinge bağlı farklı tüzel kişiliği haiz şirketlerin iş kazaları veya meslek hastalıklarından kaynaklanan hukuki sorumlulukları, bünyesinde bulundukları holding ya da gruptan bağımsızdır. Yani holding ya da guruptaki diğer şirketler, kazalı işçinin işvereni olan şirketin iş kazaları veya meslek hastalıklarından kaynaklanan hukuki sorumluluklarından ötürü kural olarak sorumlu tutulamazlar. Ancak şirketler arasında organik bağın bulunduğu durumlarda birlikte istihdamın mevcudiyeti veya işçinin işveren şirketten alacağının tahsilini olanaksız hale getiren muvazaalı işlemlerin varlığı durumunda işveren şirketle birlikte diğer şirketler de sorumlu tutulabilir. (Süzek, Sarper. İş Hukuku. Yenilenmiş 12. Bası. .... s:158)

Neticeten yukarıda değinildiği üzere çalışma hayatında işçinin asıl işverenin dışında başka işverenlere de hizmet verdiği, yine işçinin bilgisi dışında olmakla beraber esasında birbiri ile bağlantısı olan işverenlerin işlerini ifa ettiği de bir hakikattir. Bu gibi durumlarda, Dairemizin önceki içtihatlarında da belirtildiği gibi şirketler arasında organik bağdan söz etmek gerekir.

Somut olayda; davalı şirketler ... Metalurji San. ve Tic. Ltd. Şti. ve ... Çelik Metalurji Sanayi Ticaret A.Ş. (... Metalurji A.Ş.)'nin aşamalardaki yönetim kurulu üyeleri, ortakları, adresleri ve faaliyet alanlarının aynı olduğu dikkate alındığında şirketler arasında organik bağ bulunduğu açık olup, bu kapsamda davalı şirketlerinin hüküm altına alınan tazminattan birlikte sorumlulukları yoluna gidilmesi gerektiği gözden kaçırılarak, davalı ... Metalurji Sanayi Ticaret A.Ş. (... Metalurji A.Ş.) açısından davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

G) SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 23/05/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Yargıtay 20. HD, 12.03.2019 tarih ve 2016/8109 E., 2019/1703 K

K A R A R

Davacı vekili 27/05/2013 tarihli dava dilekçesi ile ... ili, ... ilçesi, ... mevkii 112 ada 26,66, 40,7,12,13,14 parsel sayılı taşınmazların, 3302 2/B sahası ve orman vasfı ile Hazine adına yapılan tespite süresi içinde itiraz ettiklerini, söz konusu taşınmazlarda müvekkil adına kayıtlı tapu senedi bulunduğunu, tarla vasfındaki taşınmazlar olduğunu, taşınmazlara ait taup senedi bulunduğundan ve belirtilen yerlerin 2/B ve orman vasfındaki yerlerden olmayıp, tespitin yanlışlığından dolayı tespite itiraz ettiklerini ve müvekkil adına tescilin devamı için bu davayı açmak zaruretinin hasıl olduğunu, bu nedenlerle dava konusu taşınmazların orman vasfı ile Hazine adına yapılan tespite yapmış oldukları itirazların kabulü ile davacı müvekkil adına tescilin devamına, yargılama harç ve masraflarının, karşı vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talebiyle dava açmıştır.

Mahkemece, davacının davalı Hazine aleyhine açtığı orman kadastrosu tespitine itiraz davasının husumet nedeni ile reddine,

Davacının davalılar Orman Genel Müdürlüğü ile Orman Su İşleri Bakanlığı aleyhine açtığı orman kadastrosu tespitine itiraz davasının esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, bir aylık süre içinde açılan aplikasyon, 6831 sayılı Kanununun 2/B madde uygulamasına ve orman kadastro çalışmasına itiraz niteliğindedir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce 1956 yılında yapılan genel arazi kadastro çalışması, 1948 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, 31/04/2013 tarihinde ilan edilen, evvelce sınırlaması yapılmamış ormanların kadastrosu ile sınırlaması yapılmış ormanlarda 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırmada çekişmeli taşınmazların kesinleşen 3116 tahdidi sırasında Kurttepe Devlet Ormanı olarak sınırlandırıldığı, 31/04/2013 tarihinde ilan edilen çalışmada Kurttepe Ormanı içinde kalan biır kısım yerlerin Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı, bu çalışma ile Kurtepe Devlet Ormanının ikiye ayrıldığı, taşınmazların 2013 yılında yapılan çalışma ile değil 3116 tahdidi sırasında orman içerisinde kaldığı, davacının 3116 sayılı Kanun uyarınca yapılan orman tahdidine itiraz etmesi için hak düşürücü süreyi çoktan geçirdiği, 2013 yılında

yapılan çalışmanın davacıya yeni bir dava hakkı vermeyeceği anlaşıldığına ve yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 12/03/2019 gününde oy birliği ile karar verildi.

Yargıtay 22. HD, 23.05.2019 tarih ve 2017/22719 E., 2019/11526 K

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, çalışma süresi boyunca bazı alacaklarının ödenmediğini öne sürerek fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile yıllık ücretli izin alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda ve yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı yanca bildirilen temyiz nedenlerine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,

Taraflar arasında hafta tatili ücreti talebinin bulunup bulunmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.

Somut uyuşmazlıkta; davacı vekili, dava dilekçesinde 3.000,00 TL hafta tatili ücreti talebinde bulunmuş, yargılamanın son celsesinde davalının yokluğunda hafta tatili ücreti talebinin olmadığını beyan etmiştir. Mahkemece davacı vekilinin bu beyanı üzerine "hafta tatili talebi olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığı" yönünde hüküm tesis edilmiş ise de; dosya kapsamı ile davacının hafta tatili alacağı olduğunu ispatlayamadığı ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 123. maddesinde davanın geri alınmasının davalının açık rızasına bağlandığı dikkate alındığında, Mahkemece davacının hafta tatili talebinin reddine karar verilerek davalı yararına reddedilen kısım yönünden avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekir iken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Taraflar arasında ıslaha karşı ile sürülen zamanaşımı savunması nedeniyle zamanaşımına uğrayan fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı bulunup bulunmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.

Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre,kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/10/2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Mülga 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def'ine davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa(suskun kalınmışsa) zamanaşımı def'i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def'inin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01/10/2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı def'ine davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def'i dikkate alınmaz.

Somut uyuşmazlıkta, davacının 02/11/2015 tarihinde ıslah dilekçesi sunduğu, ıslah dilekçesinin davalıya 14/12/2015 tarihinde tebliğ olduğu, davalı tarafından 18/12/2015 tarihli dilekçe ile ıslaha karşı süresinde zamanaşımı def'inde bulunulduğu ancak Mahkemece davalı yanca süresinde ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı savunmasının değerlendirilmediği görülmektedir.Açıklanan nedenle, Mahkemece ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı savunması değerlendirilerek karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 23/05/2019 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay 15. HD, 15.05.2019 tarih ve 2018/5487 E., 2019/2327 K.

- K A R A R -

Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan eksik ve ayıplı işler bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, yasal süresi içerisinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.Davacı arsa sahibi vekili; yüklenici ile 21.05.2013 tarihinde ... 3. Noterliği'nin 03716 yevmiye numarası ile düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, davalı şirketin müvekkiline ait ... ili, ... ilçesi, ... Köyü, 130 Ada, 1 Parselde kayıtlı kayıtlı arsalar üzerinde bağımsız bölümler yapıp teslim etmeyi yüklendiğini, belirtilen süreler içerisinde yapının sözleşme hükümlerine uygun olarak tamamlanmadığını belirterek müvekkiline ait 13 adet dairede ki ve ortak kullanım alanlarında ki eksik işlerin, açık ve gizli ayıpların ve bu ayıpların giderilmesi için gerekli onarım, değişim, bedel ve sürelerinin tespitini, müvekkilinin arsa payı oranında tespit edilecek bedelin dava tarihinden geçerli olmak üzere faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı yüklenici vekili savunmasında; davayı kabul etmediklerini, dava konusu taşınmazların davalılara 2014 yılının Kasım ayında herhangi bir ihtirazî kayıt olmaksızın teslim edildiğini, teslim tarihinden dava tarihine kadar geçen süre dikkate alındığında davacının varsa bile haklarını talep hakkının zaman aşımına uğradığını, müşterek kullanma alanlarındaki eksiklik ve kusurlardan dolayı davacının dava açabilme yetkisi ve salahiyetinin olmadığını, o nedenle müşterek kullanım alanlarına dair taleplerinin reddi gerektiğini, talep edilen miktarın fahiş olduğu gibi bu miktarın karşılığı olan hususların da davalı firmanın kusurundan kaynaklanan hususlar olmadığını, davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı tarafa yükletilmesine, %20'den az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulü ile, 11.423,62 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine ve davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.Dava tüketici mahkemesinde açılmış olup dava açılırken nispi harç ve başvuru harcı alınmamış, görevsizlik kararı üzerine Asliye Hukuk Mahkemesi'nce harç tamamlanmadan incelenip esas hakkında karar verilmiştir. Oysa 492 sayılı harçlar Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca harca tabi davalarda harcın 1/4’ünün peşin yatırılması zorunlu olup 30. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekir. 32. maddesi uyarınca harç tamamlanmadan müteakip işler yapılamaz. Bu husus gözetilmeden dava dilekçesinde gösterilen bedel üzerinden harç ikmâl edilmeden sonuçlandırılması doğru olmamıştır. Karar bu yönden bozulmalıdır. Bozma sebebine göre diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, 5766 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 176,60'şer TL Yargıtay başvurma harçlarının temyiz eden taraflardan alınmasına, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 15.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.