ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

MÜVEKKİLİN BAŞKA BİR AVUKATA VEKALET VERMESİ

MÜVEKKİLİN BAŞKA BİR AVUKATA VEKALET VERMESİ DURUMUNDA VEKALET ÜCRETİ 

Avukatlık Kanunu'nun 172. maddesine göre iş sahibinin, ilk anlaşmayı yaptığı avukatın yazılı muvafakati ile, başka avukatları da işin kovuşturma ve savunmasına katabileceği, buna göre iş sahibinin, ilk avukata göndereceği bir yazı ile en az bir haftalık süre verip, bu duruma muvafakat edip etmeyeceğini bildirmesini isteyeceği, bir haftalık süre içerisinde avukat cevap vermez veya olumlu bir cevap verirse, her iki avukatın işi birlikte yürüteceği, ilk avukatın, müvekkilinin bu talebine bir haftalık süre içerisinde muvafakat etmediğini açıkça beyan etmesi durumunda ise, iş sahibi ile aralarındaki vekalet akdinin karşı tarafın kabulüne ihtiyaç olmaksızın avukatın muvafakat vermediğine ilişkin beyanının iş sahibine ulaşmasından sonra kendiliğinden sona ereceği, bu durumda iş sahibinin, ikinci avukatın görevlendirilmesine muvafakat etmeyen ilk avukata ücretinin tamamını ödemekle yükümlü olduğu, öte yandan kendisine, ikinci bir avukatın görevlendirilmek istendiği yazılı olarak bildirilmese de, bunu öğrenen avukatın, öğrenme tarihinden itibaren makul süre içinde bu durumu kabul etmediğini iş sahibine bildirmesi gerekliği, aksi halde artık daha sonra bu konuyu ileri sürerek haklı sebebe dayalı istifa hakkı bulunduğunu ileri süremeyeceyecektir.

Avukatlık Kanunu Madde 172 - İş sahibi, ilk anlaşmayı yaptığı avukatının yazılı muvafakatı ile, başka avukatları da işin kovuşturma ve savunmasına katabilir.

İş sahibi, ilk avukatın muvafakatını kendisine tevdi veya tebliğ edilecek bir yazı ile en az bir haftalık süre vererek talep eder. Avukat bu süre içinde cevap vermemişse muvafakat etmiş sayılır.

İlk avukatın muvafakat etmemesi halinde, vekalet akdi kendiliğinden sona erer. İş sahibi, muvafakat etmiyen avukata ücretin tamamını ödemekle yükümlüdür.

İlk avukatın muvafakatı ile işin başka avukatlar tarafından da takibi halinde iş sahibi, ilk avukatın ücretinden kısıntı yapamaz. Bu halde avukatların müvekkile karşı sorumluluğu konusunda 171 inci maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/568 E. 2018/1811 K. 

Taraflar arasındaki “itirazın iptâli” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kapatılan Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.03.2011 tarihli ve 2010/283 E., 2011/104 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09.04.2012 tarih ve 2012/2209 E., 2012/9590 K. sayılı kararı ile;

(…Davacı, davalı şirketin vekili olarak şirket adına İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 Esas sayılı dava dosyasını takip ettiğini, davanın sonuçlanma aşamasına geldiği sırada davalı tarafından haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, avukatlık vekalet ücretinin tahsili için başlattığı icra takibine yapılan haksız itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, dava sırasında davacı vekile ulaşamadığını, dava hakkında yeterli bilgi alamadığını, dava bitmeden vekalet ücreti talep ettiğini, bu hali ile güven kaybı oluştuğundan dolayı davacıyı haklı olarak azlettiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı şirket tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı avukat, haksız azil nedeniyle, ödenmeyen vekalet ücreti alacağının tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, haklı azil nedeniyle avukatın ücret talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, azlin haksız olduğundan bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Avukatlık Kanununun, 174/2. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Bu durumda davacı avukatın alacağının muaccel olup olmadığı hususu önem arzetmektedir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “...avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemez. Halbuki, davacı avukat, davalı adına takip ettiği dava dosyasının derdest olduğu sırada, davalı şirkete gönderdiği elektronik posta ile vekalet ücreti talep ettiği, davalının da cevabın da ise dava sonucunda vekalet ücretini ödeyeceğini belirttiği bu hususların dosya kapsamından anlaşıldığı gibi davalılarında kabulündedir. Öyle olunca henüz muaccel olmayan bir alacağın talep edilmesi nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğinin kabulü ve bu nedenle yapılan azlin haklı olduğu kabul etmek gerekir. Mahkemece bu husus dikkate alınarak haklı azil nedeniyle davacı avukatın ücret talebinde bulunamayacağından dolayı açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava itirazın iptâli istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı şirkete vekâleten İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 esas sayılı dava dosyasının bilirkişi raporu alınmasına kadar müvekkili tarafından takip edildiğini ancak davanın sonuçlanma aşamasında 24.03.2010 tarihli ihtarname ile azledildiğini, 17.03.2010 tarihli oturumda yerine başka bir avukat tayin edildiğini, müvekkilinin bu şekilde azilnameden haberi olduğunu, azlin haksız olduğunu, avukatlık ücretinin tahsili için icra takibi yapıldığını ancak takibe itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptâli ile % 40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen dava sırasında davacı vekile ulaşamadığını, müvekkili şirketin dava hakkında yeterli bilgi alamadığını, davacının dava bitmeden vekâlet ücreti talep ettiğini, bu hali ile güven kaybı oluştuğunu, davacıyı haklı olarak azlettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporuna göre davacının vekâlet ücreti alacağı belirlenerek davanın kısmen kabulü ile itirazın 13.507,43TL üzerinden iptâline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, davacının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 esas sayılı dosyasında vekil sıfatıyla bilirkişi raporunun alınmasından sonraki oturuma kadar aralıksız davayı takip ettiği ve 04.05.2009 tarihli dilekçesi ile ıslah talebinde bulunduğu, bu dilekçe tarihine kadar vekâlet görevini eksiksiz yerine getirdiği, yaklaşık üç yıllık süre için emek ve mesai sarf ettiği, 17.03.2010 tarihli celsede davalıyı vekil olarak başka avukatın temsil ettiği ve davalının aynı zamanda ihtarname ile davacıyı azlettiği, davacı azledildikten ve yerine yeni vekil atandıktan bir celse sonra davanın sonuçlandığı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 172/3. maddesi uyarınca önceki avukatın rızası alınmadan duruşmaya yeni bir avukat gönderilmesi hâlinde önceki vekil için vekâlet akdinin sona ereceği ve vekilin haklı sebeple akdi feshetmiş sayılacağının düzenlendiği, davalının azil gerekçesinin kendisine bilgi verilmemesine ilişkin olduğu ancak dosyada yer alan elektronik posta örneklerine göre davacının davalıyı bilgilendirdiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Yerel mahkemece verilen direnme kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Hukuk Genel Kurulunun 18.09.2013 tarihli ve 2013/13-1205 E., 2013/1351 K. sayılı kararı ile kısa kararda mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmaması gerekçesiyle usule aykırı olarak verilen direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararına uyularak önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalı tarafından yapılan azil işleminin haklı nedenle yapılıp yapılmadığı, sonucuna göre davacının vekâlet ücretine hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Vekâlet sözleşmesi mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 386/1. fıkrasında “Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır.

Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikler subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran T., Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35).

Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafının mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür.

Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet sözleşmesi niteliğindedir ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukuki yardımda bulunmayı müvekkil ise yapılan hukuki yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir. Ücretin sözleşme ile belirlenmesi zorunlu olmayıp işin görülmesinden önce veya sonra kararlaştırılması mümkündür. Yanlar arasında ücret konusunda yazılı veya sözlü bir sözleşmenin yapılmaması hâlinde ücret, Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Asgâri Ücret Tarifesine göre belirlenir (Kurtoğlu T., Akdi Vekalet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24, 25).

Avukatlık sözleşmesi, sözleşme ile üstlenilen edimin yerine getirilmesi veya sürenin dolması ile sona erebileceği gibi avukatın istifası ya da müvekkilin azli ile de sona erebilir.

BK’nın 396/1. maddesi “Vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir. Şu kadarki münasip olmayan bir zamanda vekaletten azil veya ondan istifa eden kimse diğerinin zararını zamin olur.” şeklinde düzenlenmiş olup, vekâlet sözleşmesi vekil ile müvekkil arasında güven unsuruna dayanan bir sözleşme olması nedeniyle yanlar dilediği zaman sözleşme ilişkisine son vermek hakkına sahiptir. Bu durumda sözleşme ilişkisi devam ederken vekil her zaman istifa edebileceği gibi müvekkil de onu her zaman azletme hakkına sahiptir. İstifa ve azil hakkı tek taraflı ve karşı yana varması gereken irade beyanı ile kullanılır ve sözleşmeyi ileriye etkili olarak sona erdirdiği gibi azil ve istifa beyanı herhangi bir şekle bağlı değildir (Yalçınduran T., s. 97, 98).

Avukatlık sözleşmesinin azil ile sona ermesi hâlinde avukatlık ücreti, müvekkil tarafından yapılan azil işleminin haklı olup olmadığına göre belirlenmesi gerekmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 174/2. maddesinde “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemede azil hâlinde avukatın ücretinin tamamının ödenmesi öngörülmüş ancak azil işleminin avukatın kusur veya ihmali nedeniyle yapılması hâlinde ücret ödenmeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda müvekkil azil işleminin haklı nedenle yapıldığını kanıtlaması durumunda avukata vekâlet ücreti ödemekle yükümlü olmayacaktır.

Somut olaya gelince, davacı avukat davalıya vekâleten İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/400 esas sayılı dosyasını takip etmiştir. Söz konusu dosyada bilirkişi raporu alınmasından sonra davalı, Kadıköy 24. Noterliğinin 24.03.2010 tarih ve 03039 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile davacıyı azletmiştir. Davalı, davacı avukatın kendisine yeterince bilgi vermemesi ve dava devam ederken kendisinden ücret istemesi nedeniyle davacıyı azlettiğini savunmuştur.

Dosya içerisinde yer alan elektronik postaların incelenmesinde, davacı tarafından davalıya gönderilen 16.12.2009 tarihli elektronik postada, takip ettiği dosya konusunda bilgi verirken ayrıca vekâlet ücretinin yarısının ödenmesi talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Özel Daire bozma kararında avukatın dava devam ederken henüz muaccel olmayan vekâlet ücreti alacağını istemesi nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği ve davalının davacıyı haklı olarak azlettiği, bu durumda davacının vekâlet ücreti alacağının bulunmadığı belirtilmiş ise de yukarıda sözü edildiği üzere, davacı 16.12.2009 tarihli elektronik posta ile vekâlet ücretinin yarısını istemiş, davalı ise kendisinden ücret istenmesinin üzerinden üç aydan fazla süre geçtikten sonra 24.03.2010 tarihli ihtarname ile davacı avukatı azletmiştir. Davacının vekâlet ücreti talep ettiği tarih ile azil tarihi arasında geçen süre dikkate alındığında, davacının davalıdan ücret talep etmesi nedeniyle yanlar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğinin kabulü yerinde değildir.

O hâlde davalının azil işlemi haksız olup davacının vekâlet ücreti isteyebileceği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının davalıdan vekâlet ücreti talep etmesi nedeniyle yanlar arasında güven kaybının oluştuğu ancak davacının azil tarihine kadar vekâlet görevini yerine getirdiği, yanlar arasında oluşan güven kaybının davacı yanca takip edilen dava dosyasında davalının zararına neden olmadığı, takip edilen davanın uzamasına sebebiyet vermediği, bu nedenle davacının azil tarihine kadar yaptığı işe karşılık hesaplanacak vekâlet ücreti belirlenerek bu miktar yönünden itirazın iptâline karar verilmesi yönünde direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Açıklanan nedenlerle davalı tarafından yapılan azil işleminin haksız olduğu ve davacının vekâlet ücreti talebinde bulunabileceğine dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, Özel Dairece itirazın iptâline karar verilen alacak miktarına yönelik inceleme yapılmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup itirazın iptâline karar verilen alacak miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca direnme kararına konu miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

Davacı avukat, yeni vekilin tayini sonrası muvafakat vermediğine dair bir girişimde bulunmadığı gibi istifa da etmemiştir. Avukatlık Kanununun 172. maddesi uyarınca davacı avukatın artık bu duruma zimnen muvafakat ettiğinin kabulü gerekir. Davacının istifa etmediği gibi azledilmediği de çekişmesiz olduğundan, davacının talep ettiği ancak halen devam eden dosyalar açısından alacak muaccel olmadığından ücret alacağına hükmedilemez. Muaccel alacaklar yönünden ise, davacının, ikinci vekilin vekalet sunmasından önce biten dosyalar açısından akdi ve karşı yan vekalet ücretinin tamamına hak kazandığı açıktır. İkinci vekilin vekalet sunup bu aşamadan sonra biten davalarda ise davacı, akdi vekalet ücretinin tamamını karşı yan vekalet ücretinin ise yarısını talep edebilir. Yargıtay 13. HD. 2015/34119 E. 2016/18554 K.

Avukatlık Kanunu'nun 172. maddesine göre iş sahibinin, ilk anlaşmayı yaptığı avukatın yazılı muvafakati ile, başka avukatları da işin kovuşturma ve savunmasına katabileceği, buna göre iş sahibinin, ilk avukata göndereceği bir yazı ile en az bir haftalık süre verip, bu duruma muvafakat edip etmeyeceğini bildirmesini isteyeceği, bir haftalık süre içerisinde avukat cevap vermez veya olumlu bir cevap verirse, her iki avukatın işi birlikte yürüteceği, ilk avukatın, müvekkilinin bu talebine bir haftalık süre içerisinde muvafakat etmediğini açıkça beyan etmesi durumunda ise, iş sahibi ile aralarındaki vekalet akdinin karşı tarafın kabulüne ihtiyaç olmaksızın avukatın muvafakat vermediğine ilişkin beyanının iş sahibine ulaşmasından sonra kendiliğinden sona ereceği, bu durumda iş sahibinin, ikinci avukatın görevlendirilmesine muvafakat etmeyen ilk avukata ücretinin tamamını ödemekle yükümlü olduğu, öte yandan kendisine, ikinci bir avukatın görevlendirilmek istendiği yazılı olarak bildirilmese de, bunu öğrenen avukatın, öğrenme tarihinden itibaren makul süre içinde bu durumu kabul etmediğini iş sahibine bildirmesi gerekliği, aksi halde artık daha sonra bu konuyu ileri sürerek haklı sebebe dayalı istifa hakkı bulunduğunu ileri süremeyeceği gözetilmelidir. Yargıtay 13. HD. 2014/44817 E. 2015/618 K.

Dava, avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan ücret alacağının tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmamaktadır. Avukatlık Kanununun 164/4.maddesinde, "Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” Hükmü öngörülmüş olup, dava konusu olayda ücret konusu, değeri para ile ölçülen bir icra takibi olduğundan davacıya ödenecek vekalet ücretinin, müddeabihin değerinin %10’u ile %20’si arasındaki bir oran üzerinden takdir edilmesi gereklidir. Mahkemece avukatın alacağı ücret belirlenirken, öncelikle işin niteliği, zorluk derecesi, işe harcanan zaman, sarf edilen emek ve işe katkı değeri dikkate alınmalıdır. Dava konusu olayda, vekalet ücreti talep edilen iş, bir dava olmayıp, icra takibi olduğundan, işin niteliğine, avukatın emeğine ve takip konusu alacağın miktarına göre, vekalet ücretine, yasanın belirlediği alt sınır olan %10 üzerinden hükmedilmesi gerekirken, alt limitin üstünde ücret takdirini gerektirecek nedenler bulunmadığı halde, vekalet ücretinin müddeabihin %15’i üzerinden takdir edilip, tahsiline karar veriliş olması doğru değildir. Yargıtay 13. HD. 2011/14355 E.  2012/8962 K.