ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

Destekten yoksun kalma tazminatının saptanması zarar ve tazminata doğrudan neler etkilidir.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 08/05/2006 tarih ve 2006/2450 E., 2006/4755 K. sayılı kararında iş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkin bir davada uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanması zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, karşılıklı kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı veya hak sahiplerinin ölüm aylığı alması durumunda da pasif dönemin zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Pasif dönemin zarar hesabına dahil edilmesi gerekirken mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda pasif dönemin hesaba dahil edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin ve çocuklarının destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı hukuksal gerçeği ortadadır. Özellikle kız ve erkek çocuklarının destek görecekleri süre yönünden 506 Sayılı Yasanın 23. maddesindeki yaş sınırlarının esas alınması Anayasa'nın eşitlik ilkesi, sosyal devlet ilkesi ve bu ilkelerin sosyal güvenlik kuruluşlarına yüklediği işlevin gereğidir. Gerçekten 506 Sayılı Yasanın 23/I-C-a maddesi uyarınca; "iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümlerde 18 yaşını, orta öğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak durumda malül bulunan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan kız çocuklarına gelir bağlanacağı, 23/I-sonuncu maddesinde ise sigortalının ölümü tarihinde 18 veya 20 yaşını doldurmuş olup, gelire hak kazanmamış durumda olan erkek çocuklar, sonradan öğrenim yaparlarsa (a) fıkrasındaki haklardan yararlanacakları, 23N maddesinde de uyarınca "Sigortalının erkek çocuklarına bağlanan gelirlerin çocuğun 18 yaşını, orta öğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını dolduracağı tarihe kadar devam edeceği, çalışamayacak durumda malül olan erkek çocukların gelirlerinin bu yaşlara vardıktan sonra kesilmeyeceği bildirilmiştir. Somut olayda, davacı çocuklardan G. olay tarihinde 13, H. 1, T. 5 yaşında olup halen G. 16 yaşında, H. 14 yaşında, T. 8 yaşındadır. Yapılacak iş, G. ile H'nin rapor tarihindeki öğrenim durumlarını tespit etmek, halen orta öğrenime devam ettiklerinin anlaşılması halinde bütün il ve ilçeler de yüksek öğrenim kurumlan yaygın bir şekilde bulunduğundan ve yüksek öğrenim yapmaları asıl olduğundan ileride yüksek öğrenim yapacaklarını varsayarak G., H. ve T.'nin 25 yaşını dolduracakları tarihe kadar destek alabileceklerinin kabulü ile, orta öğrenimlerinin sona bulduğunun ve yüksek öğrenime devam etmediklerinin tespit edilmesi halinde T.'nin 25 yaşım dolduracağı, G'nin evlenebileceği yaş varsayılan 22 yaşına, H'nin 18 yaşım ikmal ettiği tarihe kadar destek alabileceğinin kabulü ile hesaplama yapılması gerekmektedir. Mahkemece hükme esas alınan 09.06.2005 tarihli hesap raporunda pasif dönem hesaba dahil edilmediği gibi davacı G'nin 22 yaşına, H'nin 18 yaşına, T.'nin ise 22 yaşına kadar destek alabileceğinin kabulü ile hesaplama yapıldığı görülmektedir. Hal böyle olunca, hükme dayanak alınan hesap raporunun yukarıda açıklanan ilkeleri içermediği açık-seçiktir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve inceleme sonucunda yetersiz hesap raporu hükme dayanak alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulması gerektiğine hükmedilmiştir